5

131 22 4
                                    

İsmimi fısıldamış ve ardından bezi bir hışımla kapamıştı. Askerlerine döndüğünü varsaymıştım.

''Tamam. Her şey burada siz, gidin ben geleceğim.''

''Başka arabalarda var komutanım onları da kontrol edecek misiniz?''

''Sadece gitmenizi emrettim.''

Ayak sesleri uzaklaştıktan sonra bez hafifçe aralandı ve Jimin benden nefret ediyormuşçasına bana bakıyordu.

''Minjeong ne işin var burada? Başıma iş çıkaracaksın? Nasıl geldin buraya?''

''Yanında olmak istedim Jimin, senden başka kimsem kalmadı.''

''Annenle gitmediniz mi?''

''Annem gittiğimde çoktan ölmüştü Jimin. Ve hayatımı paylaştığım tek sen kalmıştın.''

''Birkaç gün geçirdik Minjeong, hayatını paylaşmadım birisine bu kadar basit bağlanamazsın, başıma bela olacaksın seni askerlerle geri gönderteceğim.'' Annemin ölüm haberini umursamazcasına sadece benim burada olduğuma takılarak sinirle söylenmişti. Uzaklaşmaya çalıştığında kolunu tuttum ve iyice doğruldum.

''Hiçbir yere gitmiyorum Jimin, ayrıca sana kim ne diyecek komutan değil misin?''

Kolunu sertçe çekip elbisemden tutup beni kendine çekti ve yüzüme yaklaştı. Onu gerçekten çok sinirlendirdiğimi o zaman farketmiştim.

''Her şey sandığın kadar kolay değil. Beni deli etmeye mi çalışıyorsun sen?'' ardından yakamı bıraktı ve nefesini verdi sinirle.

''Amerikan askerleri geldi ve bağlı olduğum Amerikan bir komutan var tamam mı? Ona hesap vermem gerekiyor, sen sadece bana ayak bağı oluyorsun. Hayatını kurtaran birine böyle teşekkür edemezsin.''

Sinirlendiği için gömleğinin bir düğmesini açmıştı ve ona verdiğim kolyeyi boynuna gördüğümde bir süre onu izledim.

''Kalk şimdilik depoda kalacaksın daha sonrasını düşüneceğim.'' Dediğini ikiletmeden kalktım. Ve bulunduğumuz odadan aşağı açılan merdivenden onu takip ettim. Demir kapıyı cebindeki bir avuç dolusu anahtarlıklardan birini seçerek açtı. İçerisi zifiri karanlık ve barut kokuyordu. Işığı açtığında etrafın silahtan ibaret olduğunu gördüm.

Bir süre etrafa bakınırken, beni tuttu ve ileriyi gösterdi.

''Şuraya geç.'' İki rafın arasındaki silahların oraya geldiğimde durdum.

''Ses duyarsan bu silahların arkasına saklan. Eski tüfekler bunlar o yüzden en son alınacaklardır.''

Kafa salladım.

''Gerçekten başına bu kadar bela olacağını düşünmemiştim.''

''Senle sınanıyor olmalıyım, artık tanrının bir sınavı olduğunu düşünmeye başladım.''

''Kolyemi takarken de böyle mi düşündün?''

Duraksadı, bir süre benden gözlerini çektiğinde gülümsedim.

''Emanet ettiğin için yanımdan ayırmak istemedim sadece.''

Ardından gelen sesle, Jimin bana baktı ve kolumdan çekip, kilidini tekte açtığı demir dolabın içine beni sokup yanıma yerleşti. Bedenlerimiz birbirine değiyordu ve dolabın havalandırmasından sızan ışıktan sadece gözlerini görebiliyordum. Eliyle ağzımı kapadı.

İçeri birkaç asker girip silahlara bakmaya başlamışlardı. Jimin'in dediklerini bilmesem de kesinlikle bana küfür ettiğini biliyordum. Çünkü gelenler Amerikan askeriydi. Bir süre etrafta gezindikten sonra geri çıktıklarında Jimin,  dudaklarıma bastırdığı elini çekmişti.

----------------

Gelen askerlerle iyice gerilmiştim. Minjeong'u korumak istemiştim ve  o kalkıp yanıma savaşın ortasına gelmişti. Şimdi kabul etmesem de, Amerikalılar görecek diye değil, ona burada bir şey olacak diye korktuğumdan sinirlenmiş, tepkimi göstermiştim.

Görürlerse görsünlerdi, ne olacaktı? En fazla üsse Minjeong ile geri dönecektim. Rütbeli olduğum için hiçbir şey olmayacaktı. En fazla görevden alırlardı. İnanır mısınız? İşime gelirdi. Minjeong'u da kendi ellerimle güvenli bir yere götürebilirdim hemde.

Dudaklarına bastırdığım elimi çekerken dudaklarının kupkuru olduğunu fark etmiştim. Muhtemelen yolculukta saklandığı için hiç su içmemişti.

Kapıyı araladığımda çıkmak için adım attığında kolundan tutup kendime geri çevirdim.

Ne yapıyordum?

Tamamen ışık vuran yüzünün her ayrıntısını görebiliyordum.

''Çıkmayacak mıyız?'' diye sorduğunda afalladım. Öylece kalmıştım. Biraz daha onunla burada kalmak istemiştim. Başıma belalar açsa da hayatımda ilk defa birinin yanında huzurlu, her şeyden uzak hissediyordum.

''Jimin-ah?'' ismimle seslendiğinde kendime geldim ve dudaklarına baktım.

Gözlerimin dudaklarıyla buluştuğunu fark ettiğinde dudaklarını yaladı.

''Bir sorun mu var?''

''Var.'' ''Bir sorun var.''

Cümlem bittikten sonra elimi ensesine atmış onu kendime çekmiş ve kuru dudaklarına yapışmıştım. Karşılık vermemişti, ama çekilmemiştim. Birkaç öpücükten sonra dilimle dudaklarını ıslattım. Dudağını, hareket ettirmeye karar verdiğinde  aklımı kaybetmek istemediğim için çekildim. Suratına bile bakmadan gidebileceğim en hızlı şekilde onu orda bırakarak depodan ayrıldım.

Ne yapıyorsun Jimin? NE YAPIYORSUN?

Kendime deli gibi sinirlenmiş bir hışımla çıkmış, kendi odama dönerken birkaç askere çarpmış benden özür dilemelerine sebep olmuştum.

Odaya geldiğimde, kapıdaki subaya biraz odama kimseyi almamasını söyledim. Ardından kapıyı içeriden kilitledim. Ceketimi çıkardım ardından da gömleğimi, adeta yanıyordu tüm bedenim. Odadaki küçük lavabodan akan yarı temiz yarı kirli suyu yüzüme çarpıp elimde kalanı enseme sürdüm.

Kalbim ilk defa böyleydi. En son, askerlik için talim yaparken bu kadar hızlı atmıştı.

Yani kendimi fiziksel olarak zorladığımda.

Neden öptüğümü sorgularken, aynada kendime baktım.

Bir kadınsın Yoo Jimin. Bir kadın. Ve bir kadını öptün.

Dediklerimi içimde tekrarladım. Şuana kadar kimseye bir çekim hissetmemiştim.

Onun dediği gibi duygu yoksunuydum belki de.

Ama dudaklarının kuruluğu beni cezbetmişti.

İlk defa çaresiz hissediyordum.

------------------------------------------------------------------------------------------

Elimi dudaklarıma götürdüm. Jimin, dudaklarıma yapıştıktan sonra ne yapacağımı bilememiştim. İğrenmemiştim ya da başka olumsuz bir his hissetmediğimden onu itmemiştim. Ama karşılıkta vermemiştim.

Aksine, böyle duygusuz bir kadından böyle tutkulu bir öpücük almak beni çılgına döndürmüştü.

O gittikten sonra yere oturdum ve kafamı iki elimin arasına aldım. Aklımı kaybedecek gibi hissetmiştim.

Ayağa kalktığımda istemsizce bacaklarımı birbirine sürttüm.

Evet. Yoo Jimin'in dudakları ıslanmamı sağlamıştı. Kaçıp gitmeseydi muhtemelen şu an ondan daha fazlasını isterdim.

war| winrinaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin