Sabah, erkenden kalkmış köşedeki pastaneye girmiş iki tane baget ekmek almıştım. Eve geri döndüğümde Jimin çoktan uyanmış ve takım elbisesini giymişti. Özel koruma olduğundan beri siyah takım elbise giyiyordu ve her sabah o giyinirken bir takım şeyler yaşanıyordu. Özellikle içine giydiği beyaz gömlek, vücudunu tamamen sarıyordu ve ben deli oluyordum. Mutfağa geçip kahvaltıyı hazırlarken yanıma geldi ve yanağıma öpücük kondurdu.
"Benim çıkmam gerek Haneul'u okula bırakırsın değil mi?"
Kafa salladım.
"Hep ben bırakıyorum zaten."
"Trip miydi bu?"
Kravatından tutup kendime çektim.
"Kes sesini ve işine git yoksa kötü olacak."
"Sinirli Minjeong en sevdiğim yatakta çok iyi oluyor."
Kıkırdarken ona vurdum.
"Susar mısın Haneul duyacak gideceksen git hadi."
O sırada Haneul mutfaktan içeri girmişti.
"Anne işe mi gidiyorsun?"
Gelip Jimin'e sarıldığında Jimin, onu öpmüş ve saçlarını okşamıştı.
"Evet meleğim. Ama akşam geleceğim üçümüz bir şeyler yaparız."
Kafa salladı ve masaya oturmuştu. Haneul aşırı uslu bir kızdı. Beş yıl önce Jimin, Haneul'u evlatlık almıştı. O zamanlar yedi yaşındaydı ve şimdi on iki yaşında kocaman bir kız olmuştu. İlginç şekilde Jimin'i andırıyordu. Onun gibi yüzü küçük ve güzeldi. Jimin ile bana başta abla olarak sesleniyordu. Okulu bitirdiğimde, yüksek lisans için yurtdışında birkaç okula başvurmuştum. Ben okulu bitirir bitirmez Jimin bana evlenme teklifi etmişti. Aslında bende evlenme teklifi etmeyi defalarca aklımdan geçirmiştim ama o benden önce davranmıştı. Dört sene önce Aeri ile Ning, Japonya'ya gitmişti bizde arkalarından apar topar gitmiştik. Ne olduğunu başta anlamasamda evlilik teklifi için gittiğimizi orda anlamıştım. Diğer tektaşların aksine beyaz bir pırlanta değil yakuttan kan kırmızısı bir yüzüğüm vardı ve gerçekten bana Jimin'i hatırlatıyordu. Onun gibi narin, göze batmayan ama çekiciydi. Japonya'dan döndüğümüzde bende ona safir taşlı altın bir yüzük almıştım. Yüksek lisansım Fransa'da onaylanınca bu konuyu korkarak Jimin'e açmıştım. Sonuçta polisti ve ona bırak benimle gel demem çok zor olacaktı ortada Haneul vardı. O dönemimiz çok gergin ve sıkıntılı geçmişti ama en sonunda Jimin, polisliği bırakmaya ve Fransa'ya benimle yerleşmeye karar vermişti. Yasal olarak evliliğimizi ve Haneul'un resmi olarak kızımız sayılmasını istemişti. Fransa'ya geldiğimizde ilginç şekilde Jimin çok kısa sürede iş buldu. Bir savcının özel koruması olarak işe girmişti ve maaşı Kore'dekine kıyasla oldukça fazlaydı. Fransa'da resmi olarak evlenmiştik ve Haneul kısa süre sonra bize anne demeye başlamıştı. Benim için sorun yoktu ama Jimin gerçekten başından beri annesi gibiydi ve bu kelime duymayı hakkediyordu. Tabii Fransa'da durum tam tersi oldu Haneul oldukça fazla bana düşkündü. Jimin'in gecesi gündüzü pek belli değildi bazen şehir dışına gidiyordu. Bu süreçte Haneul ile çok fazla yakınlaşmıştık. Başında ona ablalık yapsamda artık gerçekten kendi kızımı büyütmüş gibi hissediyordum. Bana her anne dediğinde ise artık içimde kelebekler uçuyor gibi geliyordu.
Yüksek lisansımı bitirmiş diplomamında denkliği ile burda bir klinik açmıştım. Fakat hala tam oturtamamış çok fazla hastam yoktu. Tatillerde bazen Ning ile Aeri bize geliyorlardı onlarda Kore'de düzenlerini oturtturmuşlardı.
Karşımda oturan küçük kıza baktım.
"Haneul senin boyun bayağı uzun olacak. Beni kesin geçersin. Jimin'i de geçecek gibisin."
Kocaman gülümseyerek bana bakmıştı.
"Okulda voleybol oynuyorum arkadaşlarımla ve hepsinden uzunum o yüzden hep benim için kavga ediyorlar ben nerede olursam o takım kazanıyor çünkü."
"Neden daha önce söylemedin? Eğer voleybol oynamak istiyorsan seni bir yere yazdıralım."
"Bilmem. Jimin annem ne der?"
"Bir şey demez ne diyecek onunda hoşuna gider."
"Tamam o zamannnn benim arkadaşım bir kursa gidiyor ona gidebilir miyim???"
Karşımda tatlılık yaparak konuşmaya başladığında gülmeye başladım.
"Tabii ki kızım konuşuruz akşam."
Kafa sallamış önündeki kahvaltıyı bitirmişti. Ardından onu okula bıraktıktan sonra kliniğe geçmiştim. Bugün üç tane görüşmem olacaktı ilk ikisi daha önce gelen hastalarımdı ve ikisi de anksiyete problemi yaşıyordu neyse ki ikisiyle de güzel gidiyorduk. Son gelen hastamı ise ilk defa tanıyacaktım. İçeri giren genç adamı rahatlaması için koltuğa yönlendirdim.
"Bana gelme sebebiniz nedir öğrenebilir miyim?"
"Ben nasıl anlatsam bilmiyorum."
"Anlatabilirsin hiçbir şeyden çekinmenize gerek yok aramızda kalacak ve anlatmalısınız ki en kısa sürede çözelim."
Karşımdaki genç adam odaya göz gezdirdi ardından konuşmaya başladı.
"Ben bazen dalıyorum olup olmadık yerlerde mesela iş yaparken ve rüya gibi şeyler görüyorum sanki geçmişten ya da gelecekten bir şeyler. Başta delirdiğimi sandım ya da ayakta uyuduğumu sandım ama değişik hissettiriyor."
Anlattıklarıyla ne gülümsedim ne de başka bir tavır takındım. Çünkü karşı taraf olumluyu da olumsuzuda yanlış anlayabilirdi. Yüksek lisansımı yaparken bunun üzerine çok çalışmıştım. Herkesin geçmiş hayatı yoktu bana göre bunu anlamıştım. Nasıl olduğu bilimsel olarak belki hala anlatılamıyordu ancak öğrendiğim tek şey Jimin işe yaşadığımız şeyde yalnız olmamadığımızdı. Fransa'ya geldiğimden bu yana bu tarz on insan ile ilgilenmiştim ve hepsinin bir şekilde bilinç altındaki o yaşamı çıkarmıştım. Kendim yaşadığımı asla onlara söylemiyordum tabii ki ama yaşadığım içinde en çok yardımcı olabilen ben olmuştum onlara bu yüzden biraz adım duyulmuştu bu konuda.
Jimin ile tamamen oturmuş bir ilişkimiz vardı ki beş sene önce korktuğumuz kader çizgisini bile değiştirmiştik. Arada ikimizde bu konuyla alakalı kabus görsekte birbirimize anlatmıyorduk ama şahit oluyorduk.
Tek istediğim ve dua ettiğim şey Jimin ve Haneul ile hayatımın son gününe kadar beraber yaşamaktı.
——————-
Bitti şükürler olsun final baya bok oldu biliyorum ama zaman atlatmak zorundaydım her türlü mutlu sonla bitti diyelim mutlu olalım buraya kadar okuduğunuz için minettarım.
Bir fic yazıyorum yine winrina ona bakabilirsin bir tane daha var o da taslaklarda onu da paylaşıcam yakında o bayağı güzel bir şey olucak gibi geliyor umarım beğenirsiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
war| winrina
FanfictionGüneyli Yarbay Yoo Jimin'in hayatına büyük bir dert girecekti, kuzeyli Kim Minjeong. "Başka bir evrende en güzel halinle." - Tarihi bir fan kurgusudur. Dönem olarak Kore Savaşı dönemi 1950'leri konu alıyor.