1. Bölüm

242 10 9
                                    

1.BÖLÜM

{Zeynep Bozoğlu}

Bugün Mardin'e dönüyordum. Tüm işlerimi bitirmiştim ve sonunda annemlere sürpriz yapacaktım. Allah izin verirse, Mardin'i çok özlemiştim. Memleket gibisi yoktu. Ben bir doktorum; tayinimi yaklaşık iki ay önce Mardin'e istemiştim. Aslında her zaman orada çalışmak istiyordum ama ilk görev yerim olduğu için değiştirememiştim. Dört sene boyunca İzmir'de görev yaptım. Şimdiyse temelli olarak Mardin'e dönüyordum. Abimler beni yakalamazsa akşam yemeğinde orada olacaktım. Şimdiyse uçaktaydım; bavullarım ise benim daimi korumam olan Aram'daydı. Onun uçak fobisi olduğu için kendi arabasıyla yolculuk yapıyordu. Ne kadar anlatsam da beni dinlememişti, ama yapacak bir şey yoktu.

Yanımda duran küçük çantamdan telefonumu alıp baktım, annem aramıştı. Hemen geri döndüm, aradım.

"Alo, daye, beni aramışsın. Duş alıyordum," dedim, ufak bir yalan söyleyerek, ne de olsa sürpriz yapacaktım.

"Ha, merak ettim açmayınca, ondan oldu keçemin. Ee, nasılsın, ne zaman gelirsin buralara?" dedi. Özlem duyduğu sesinden belliydi. Ben de o kadar özlemiştim ki.

"İyiyim, daye, en yakın zamanda geleceğim inşallah. Sen nasılsın, dayem?" dedim.

"İyiyim keçemin, hep aynı şeyi dersin ama ne gelirsin ne de bir şey. Güzel kızım, çok özledik seni, hele baban hasretinden yanıp tutuşuyor," dedi. Sesi her zamankinden o kadar farklıydı ki, böyle konuşmasıyla gözlerim doldu. Neredeyse ağlayacaktım, ta ki şu an Mardin'e döndüğüm aklıma gelene kadar.

"Hep iyi olun, dayem, geleceğim bu sefer, hiç meraklanmayasın," dedim, akan gözyaşlarımı silerken. O sırada arkadan babamın sesi geldi.

"Hanım, sonra konuş, iş var," dedi. Her ne kadar içimden "Benden daha mı önemli?" desem de, sesimi çıkarmadım.

"Daye, ben kapatayım, sinirlenmesin Dağhan ağam," dedim babama hitaben.

"Tamam, keçemin, ararım seni, telefonun açık olsun," dedi ve direkt kapattı. Acelesi vardı, belli, yoksa iki saat konuşurdu dayem. Telefonu çantama attım. Biz yola çıkalı yaklaşık 15 saat oluyordu. Bu esnada biraz kitap okuyup boş boş durmuştum. En sonunda kendimi tatlı bir uykuya bıraktım. Çünkü buna çok ihtiyacım vardı, en az onu görmek kadar...

O kim mi? Beş yıldır sevdalı olduğum adam, Miran Soykan. Sevdam, sevdiğim... Sevgilim diyemiyorum çünkü sevmiyor beni. Sevse, durur mu hiç yerinde?

Her şey kendi istediği gibi olsun diye kimseyi dinlemeyen, her şeyi anında anlayan insan bana kördü. Benim sevdama kördü. Ne yaparsam yapayım ona kendimi fark ettiremedim, hep uzaktan izlemiş, uzaktan sevmiştim. Ama şu dört yıl bana yetmedi, özledim. Yüreğimdeki yangın sönmedi, kimse söndüremedi o yangını. Denemedim mi sanırsınız? Denedim. Dayemin istediği birkaç kişiyle görüştüm. Ama ne ondan vazgeçebildim ne de başkasına gönül düşürebildim. 

Ama artık dayanamadım. Yüreğim bir kor gibi yanıyor ve ben buna engel olamıyorum. Her ne kadar onun bana asla gönül düşürmeyeceğini bilsem de...

Ailelerimiz düşman değil, aksine dost. Her zaman birbirine gider gelir. Annemin hoşnutsuz sesini unutmak ister gibi uyudum, oraya vardığımda olacak hiçbir şeyi bilmeden...

{5 saat sonra}

Uyandığımda herkes ayağa kalkmış, hatta neredeyse herkes uçaktan inmişti. Bu kadar saat uyuduğum için kendime kızsam da, bununla vakit kaybedemezdim. Bir an önce Bozoğlu Konağı'na varmak istiyordum. Bavullarım yarın gelecek olsa da, yanımda sadece bir bavulumu aldım. İçinde hem biraz kıyafet, hem de aileme aldığım hediyeler vardı. Ayrıca, mesleğim gereği birkaç dosya ve kitap da bavuldaydı. Memleketime ayak bastığımda derin bir nefes aldım. Ah, memleket gibisi yoktu! Valizimi alıp havalimanından çıktım, hemen bir taksiye atlayıp adresi verdim.

Yüreğimdeki Yangın  ( Berdel ) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin