BÖLÜM 5 - Şafak

142 18 0
                                    

Otobüsün kapısından gözüktüklerinde derin bir nefes almam gerekti. Hatta iki, hatta üç tamam birkaç tane işte... Kalp atışım normale dönmedi. Bakışlarımı ona sabitledim. Baktığımı fark edip bana bakmasını diledim. O anda kafasını kaldırıp baktı. İşte uyum, işte telepati ! Yıllar sonra gözlerimiz birbirini buldu, benim içim eridi. Sonraa..

Hiçbir şey söylemeden, yanıma gelmeden, başıyla dahi selam vermeden, otobüsün en ön taraflarında bir yere oturdu. Kısa bir süre kendimi hissedemedim. Şaşkınlıktan öte bir şok... "Yanımda olsa beni kırmazdı." dediğim, her sabah Güneş'in onunla doğduğuna inandığım, gündoğumunu ona zimmetleyip onun için sakladığım, iki yıl boyunca o şarkıyı her duyuşumda bir şekilde aklıma gelen insan oydu. Beni tanımamıştı. Gördüğüne sevinmemişti. "Ne beklemiştin ki?" dedim kendi kendime. "Seni iki sene boyunca neden hatırlasın? İki sene önce de bir halta benziyordun sanki. Tanımadı işte. İki sene önce geziden döndüğü gün unuttu seni muhtemelen." Kırgınlık değildi bu, üzgün olmak da degildi. Ben küsmüştüm ona. Şu üç dört yaşlarında ufaklıkların küsmelerinden ama... İlgi için. Dünya üzerindeki tüm insanlar benimle ilgilense bile o an, sadece onun ilgisi için... Ama tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış işte. O fark etmedi. Nasıl fark etsindi.. O beni de fark etmemişti. Derin bir
'Neyse' sığdırdım içime. Kulaklıklarımı taktım. Karşılaşacağımıza inanırken hayal ettiğim bu değildi. İçimde öfke birikmeye başlamıştı bir anda. Gidip "Beni neden unuttun?" diye sorma isteğimi bastırdım güçlükle. Defalarca kez yutkundum. Denedim. Hiç rahatlamadı içim.

"Belki görmemiştir."

İşte bu, umudun sesi oluyor. İnsan kendini avutacak bir şeyler her zaman buluyor kendine.

Görmeme ihtimalini göz ardı edemezdim. Etmemeliydim. Belki de bir kere dahi olsa ben bir şeyler yapmalıydım biri için. Eh, tabiri caizse ben koşmalıydım peşinden belki de. Düşündüm, bana da hiç yakışmazdı böyle şeyler ama neyse. Denemekle kaybedebileceğim ne vardı? Ne yapmam gerektiğini ve ne yapabileceğimi şöyle bir gözden geçirdim. Öncelikle onun yakınlara gelmesini sağlamalıydım. Düşün,düşün, düşün ve bingo!

"Mert ya bu diğer grup neden öne oturdu? Bizim aramız iyiydi onlarla." -En boşboğaz olanımız Mert'ti. Aslında iyi çocuktu. Kırmızıya yakın renkteki gözleri ve kalın gövdesi biraz saldırgan bir görüntü yaratsa da konuşunca net şekilde anlaşılan peltekliği görüntüsüyle ters düşüyordu.-

"Bilmiyorum ki ya. Çağırayım mı?"

"Yani, sen bilirsin tabii."

Gidip çağıracağını biliyordum. Ama sadece Kayra'yı çağıracağını bilmiyordum... Grubun geri kalanı önde kaldı, sadece Kayra bizim yanımıza -yan taraftaki koltuğa oturdu da- geldi. Bu sırada sakinleşip ne yapacağıma karar vermek için kulaklığım takılıydı. Kızarmayacağımdan emin olunca oldukça sakin hareketlerle müziği kapatıp, kulaklıklardan kurtuldum. Yavaşça bacaklarımı otobüsün koridoruna sarkıtıp Kayra ve Mert'in yan yana oturduğu koltuklara döndüm. Kayra'yı incelemeye başladım.

Son gördüğümden bu yana zayıflamış gözüktü gözüme. Kulağındaki iki delikten hafifçe sarkan iki siyah küpenin daha önce olup olmadığını çıkaramadım. Teni hala içini gösterecekmiş gibi bembeyazdı. Hoş, o kendiyle ilgili hiçbir şey göstermezdi.(Ya da bana göstermemişti. Hatırlamayacağı kadar önemsiz olduğuma göre göstermemesi doğaldı.) Dudakları hala davetkardı. Boynu... Gözleri ve gülüşü yine eskisi gibiydi. Hayatımdaki en özel güzelliklerden... Tuhaf bir his kapladı içimi. Ona söyleyemedim ama kendi içimde defalarca yankılandı bir kelime. "Özlemişim."

Bir müddet inceleyip özlemimi hafifçe bastırınca ne yaptıklarına dikkat edebildim ancak. Önlerinde bir tablet, iki kişilik karşılıklı oynanan bir oyun oynuyorlardı. Bu oyun kesinlikle dünyanın en saçma oyunu olmalıydı. İyice onlara yaklaşıp izlemeye başladım, ara ara hafifçe sataştım. Kayra benimle konuşmaya tenezzül etmedi. Meydan okuma gibi olsun diye
"Dünyanın en saçma oyununu oynuyorsunuz." bile dedim. Tepki gelmedi,muhabbet açılmadı. Umursamadı. Ben de vazgeçip kulaklıklarıma döndüm. Olmamıştı işte. İki sene önceki kadar bile ilgilenmiyordu benimle. Yol yakınken vazgeçmek mantıklı olandı belki de..

Güneşin GölgesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin