2- Kader

25 4 9
                                    

Jeong Taeui, o unutulmuş anıları hüzünle hatırlayarak iç çekti. Dört ay önce ordudan terhis olmuştu ve şu anda işsiz bir genç adamdı. Her üşüdüğünde dizinde hala keskin bir ağrı hissediyordu, ancak bacağı iyileşmişti ve vücudu artık tamamen iyiydi, bu yüzden yapacak bir şeyler bulmayı planlıyordu.

"Ah, peki. Neden aniden bir oğula ihtiyacın var? Beni nereye göndereceksin?" Jeong Taeui'nin sorusunu duyan Changin tekrar gülümsedi. 

"Oğlum çok iyi. Neyse, birine ihtiyacım var. Kısa bir süre önce Avrupa şubesindeki insanlarla bir tartışma yaşadım, tarafımız birçok kişiyi kaybetti. Sayıları dengelememiz gerekiyor." 

"....."

"....Bu sadece bir bahane. Gerçek şu ki şanslı birine ihtiyacım var." 

Amcası bir an durdu, Jeong Taeui sessizce bir sonraki sözlerini bekledi. İnsan sayısını dengelemenin sadece bir bahane olduğunu bilmesi için ona söylemesine gerek yoktu. Oraya girmek için delicesine sıraya giren insanlara bakılırsa sayıları dengeleme meselesi basit bir şeydi, buraya kadar gelmenin bir anlamı yoktu. Ancak, şanstan bahsedecek olursak, Jeong Taeui daha da uygunsuzdu ve amcası bunu iyi biliyor olmalıydı.

"Yarım yıl içinde, şubenin genel müdürü Amerika'daki merkeze taşınacak. Yani iki müdür yardımcısı gizlice o pozisyon için yarışıyor. Bu yüzden hemen üstüm olan kişinin yönetici olmasına yardım etmek zorundayım. Başka bir deyişle önümüzdeki yarım yıl içinde şubede şiddetli çatışmalar olacak ve birçok ucuz numara dönecek. Bu da bu kadar şeyin içinde sonuna kadar hayatta kalabilecek şanslı bir asta ihtiyacım olduğu anlamına geliyor."

"Çok şanslı birisi değilim."

"Eh, bir anka kuşu olmasan bile yine de bir tavuksun sonuçta. Ne olmuş?"

"Nasıl ne olmuş? Kim benim bir anka kuşu değil de bir tavuk olduğumu duymaktan mutlu olur ki?" Jeong Taeui rahat bir şekilde cevap verdi, bu kelimeler onu hiç incitmemişti. Jeong Jaeui gibi eşsiz bir dehaya anka kuşu denirse bir tavuk olmaktan gurur duyardı.

Jeong Jaeui özel bir insandı. O ise amcasının az önce söylediği sözlerin sadece yarısını anlayabilmişti. Anladığı şey de sadece, 'Başını belaya sokacak.' olduğuydu.

Bu söylenen iç çatışmalar askeriye düzeninden hiç de farklı değildi.

"Asya şubesinden misin?"

"Evet."

"Benden daha şanslı ve daha yetenekli birini istiyorsan gökyüzündeki yıldızlar kadar çok insan bulabilirsin. Herhangi birini seç ve götür."

"Sana örgütün içindeki tüm sırları anlattım. Dinledikten sonra nasıl böyle gitmeyi düşünebilirsin?

"Ne sırrı? Neyse, bu garip değil. Sen de iyi mücadele et ve kesin bir terfi al." Jeong Taeui, sanki konuşmayı burada bitirmek ister gibi amcasının elini sıktı. Ayağa kalktı ve boş tabakları toplamaya başladı. Ama amcası Taeui'nin bileğini sıkıca kavradı ve dilini şaklattı.

Yüzüne bakınca çok ciddi görünüyordu. Bu durumda Taeui'nin reddetmesi zor olurdu.

"Amca... neden yapamayacağımı gayet iyi biliyorsun." Jeong Taeui iç çekerken mırıldandı. Amcası tekrar ciddi bir şekilde sordu.

"Neden yapamayacağını söyle bana. Geçerli bir sebepse başkasını bulurum."

"Biliyorsun."

"Neyi...?" Jeong Taeui, bu adamın bu kadar inatçı olmasını sağlayan şeyi bilmiyordu. Sadece söylediği şeylere bakılınca ihtiyaç duyduğu kişinin Taeui olması için hiçbir sebep yoktu. Jaeui ile karşılaştırıldığında, dünyanın her yerinde Taeui gibi insanlar yok muydu?

PASSIONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin