Taeui gülümseyerek, "Hmm, öyle mi?" diye cevap verdi.
Elbette kendisini hiçbir zaman insanlık dolu birisi olarak görmemişti. Ama böyle sözler duymayı beklemiyordu. Bir dahi hakkında herkeste olan önyargılarının aksine, Jaeui'nin 'insanlık' dolu olduğunu kendisi de biliyordu.
"Sana bilmeden bir yanlış mı yaptım? Yoksa kardeşim sana bir sürü iyilikte falan mı bulundu? Biraz farklı bir açıdan baksan kolayca bir hakaret olarak algılanabilir."
"Öyle demek istememiştim. Mesela... bunun sebebi Jaei'nin senden daha fazla endişe ve acısı olması olabilir mi? İnsanlık budur."
Taeui'nin ikinci kez dili tutuldu.
Bu adamın bugün düşünmeden söylediği sözler onu art arda şaşırtıp duruyordu.
Endişe ve acı. Belki de öyleydi.
Ama kardeşinin zihninin içini göremediği sürece ne düşündüğünü nasıl bilebilirdi? Duyguları kesin rakamlarla ölçmek imkansız olduğundan kimin daha fazla kimin daha az endişelendiğini karşılaştırmak zordu.
"Ama objektif bir şekilde konuşursak, o kadar şanslı ki korkunun veya endişenin ne olduğunu bile bilmiyor. Şansını denemek istediğini söyleyen ve kendi başına giden oydu." Taeui başını iki yana sallarken mırıldandı. İlay muhtemelen onu sessizce izliyordu. Ekranın diğer tarafından hafif bir kahkaha geldi. "Gerçekten de Jeong Jaei çok şanslı, tamamen katılıyorum. Ama hiç bu şansın ardındaki gizemi düşündün mü?"
Taeui'nin yüzündeki gülümseme kayboldu. Daha öncesinde de bu adamın sözleriyle bir şeye imada bulunmaya çalıştığını düşünmüştü ama ne olduğunu bilmiyordu. Şimdi o sözlerin ardındaki gizli anlamı belli belirsiz anlamış olabilirdi.
Bu adam Taeui'nin hiç düşünmediği ve düşünmesine gerek de olmayan bir şey biliyordu.
"O benim kardeşim güya ama sen onu benden daha iyi anlıyorsun gibi görünüyor."
İlay, Taeui'nin sözlerindeki alınmayı hemen hissetmiş gibiydi. Elini sallayıp şaşkın bir şekilde "Ah, garip oldu. Bunları söylerken seni incitmek istememiştim. Bu konuyu kapatalım mı?" dedi İlay konuşmayı nazik bir tonda sonlandırarak. Taeui soluk ellerine baktı ve iç çekti. Neyse, bu onun açmak istediği bir konu değildi zaten.
"Şimdi çok daha sakin görünüyorsun. Kızarmış yüzün normale döndü." Taeui bu sözleri duyduğunda başparmağıyla alnını ovuşturuyordu. Dönüp aynaya baktı. İlay'ın söylediği gibi az önce kırmızı olan yüzü normale dönmüştü.
Taeui yüzünü ovuştururken İlay'ın'ın imalı sesi kulaklarına ulaştı. "Ama o adada sıkışıp kalmışken birine aşık olmuşsan, o kişi muhtemelen bir kadın değil, değil mi?" İlay garip bir ses tonuyla konuştu. Taeui, "Değil. Lisedeyken bile bir kızın elini sadece el sıkışmak için tutmuştum." dedi.
"Aha. Yani cinsel ahlakla ilgili sorunun bu kısmı da kapsıyor, değil mi?" İlay, Taeui'nin başlangıçtaki sorununu anlamış gibi konuştu.
Taeui'nin yönelimini gizlemek gibi bir niyeti yoktu ve sadece omuz silkti. "Evet. Peki bu seni rahatsız mı ediyor?"
"Beni mi? Başkasının tercihlerinden neden rahatsız olayım ki?" İlay güldü. Bu sözler aralarında bir sınır çiziyormuş gibiydi. Ne kadar samimi konuşurlarsa konuşsunlar, yine de birbirinden farklı insanlardı. Duygusal olarak bile.
O anda Taeui bir şeyi fark etti.
Bu adam onunla rahatça konuşsa da hiçbir yakınlık veya samimiyet hissetmiyordu. Aynı zamanda hiçbir rahatsızlığı da yoktu. Tamamen yabancı biriyle konuşmak gibiydi. Taeui bunu fark edince şaşırdı. Bunu ancak şimdi fark etmişti ama kendisi bu adama oldukça yakın hissediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PASSION
AcciónDahi ikiz kardeşi Jeong Jaeui'ye kıyasla Jeong Taeui, kendisinin ortalama birisi olduğunu düşünüyordu. Amcası Jeong Changin'in zorlayıcı isteği üzerine altı aylığına, Birleşmiş Milletler İnsan Kaynakları Geliştirme Örgütü (UNHRDO) için çalışmaya baş...