Her ne kadar hoşnut olmasa da, Jeong Taeui aç bir şekilde evine gelen bir misafiri yemeğe davet etmemezlik yapamazdı. Artık iştahı kalmamıştı ama yine de yemek masasında amcasının karşısındaki sandalyeye oturdu. "Bu ne tarz bir göğüs eti?"
Amcası masaya konan yemekleri görünce güldü. Pilav, deniz yosunu çorbası ve soğuk erişte. "Böyle fakir, işsiz bir gençten ne beklersin? Bir tek amcanın ordusunda mükemmel lezzetler servis ediliyor. Doğal olarak, hayat orada zaten zor, üstüne bir de yemek artık tatmin etmezse iç isyan çıkar. Ama orası ordu değil."
"Evet, ama ordudan pek farklı olmadığını duydum. Tek farkı ordudan daha özerk olması. Hatta bazı söylentilere göre ordudan daha betermiş."
"Yine de oraya girmek için can atan insanlar sıraya girseler sıra dünyanın öbür ucuna kadar uzar. Adı da çok iyi, Birleşmiş Milletler İnsan Kaynakları Eğitim Örgütü - UNHRDO"
(ÇN: Kısaltmayı İngilizce bıraktım.)"Bu kadar uzun bir ismi hayatta hatırlayamam."
O amcasının yemek yemesini izlerken amcası, "Böyle mütevazı bir yemek yemeyeli uzun zaman oldu, gerçekten lezzetli." dedi.
Jeong Taeui, aynı cümlede hem övgü hem de yergi duyduğunda iç çekip kaşığını aldı. Artık yemek istemiyor olsa da, henüz bırakmadan önce muhtemelen biraz daha yemesi gerekiyordu.
Jeong Taeui yemeğini yerken gözleri aniden önünde hareket eden bir çift yemek çubuğuna takıldı. Uzun zamandır bunu düşünüyordu ama amcasının yemek çubuklarını tutuş şekli çok iyiydi. Kardeşi gibi.
Jeong Taeui, bakışlarını yukarı kaldırıp amcasına bakarken düşündü. Temiz ve nazik bir görünüm. Tıpkı kardeşi gibi.
Eh, nasıl aynı olmasın? Kendisi pek benzemese de sonuçta genetik olarak onların babasıydı.
"Ölümünün üçüncü yıldönümü gelecek ay, değil mi?" Amcası adını söylemese de, Taeui kimden bahsettiğini kısa sürede anlamıştı.
"Evet, ay takviminin 20. günü. Geliyor musun?"
"Çok zor."
Geriye dönüp baktığında, amcasını en son babasının cenazesinde görmüştü. Ondan sonraki yıllarda ölüm yıldönümünde hiç gelmemişti. Ancak Taeui onun meşgul bir insan olduğunu ve başka seçeneğinin olmadığını biliyordu.
Taeui için sinir bozucu bir misafir olsa da, gerçek şu ki her ülkede her zaman hizmet edilecek biriydi.
"Ne zaman eve geleceğini bilmiyorum ama gelirse seni aramasını söyleyeyim mi?"
Acil bir durum varsa amcasının onu doğrudan bulmasının daha kolay olacağını bilmesine rağmen Taeui yine de sordu. Elbette, o şanslı Jaeui'ye zarar getirecek bir durumsa amcası onu hayatta bulamazdı.
"Hayır... O kadar vaktim yok." Bir kase pirinci çabucak bitirdi, parmak uçlarıyla ağzını silerken Taeui'ye baktı. O anda Taeui'nin unuttuğu kötü önsezi yeniden yüzeye çıktı.
"Jeong Taeui..."
"Amca... Kardeşimi neden aradığını bilmiyorum ama o ve ben çok farklıyız. Jaeui'nin 5 yaşındayken çözdüğü kimyasal formülleri şimdi önüme getirsen biraz bile anlamam."
Jeong Taeui, Jeong Changin bir şey söyleyemeden hemen sözünü kesti. Amcasının gözlerinin kenarları, sanki ilginç bir şey fark etmiş gibi tekrar hafifçe yukarı doğru kıvrıldı.
"Sen ve Jaeui, başta birinizin benim çocuğum olacağını biliyordunuz, değil mi?"
Bu ani sözlerle, bu konunun böyle bir anda açılmasını beklemiyordu. Taeui ona baktı ve iç çekti. "Eh, birimiz değil. İkimiz de genetik olarak senin oğlunuz sonuçta. Biliyorum. Ne olmuş?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PASSION
AksiDahi ikiz kardeşi Jeong Jaeui'ye kıyasla Jeong Taeui, kendisinin ortalama birisi olduğunu düşünüyordu. Amcası Jeong Changin'in zorlayıcı isteği üzerine altı aylığına, Birleşmiş Milletler İnsan Kaynakları Geliştirme Örgütü (UNHRDO) için çalışmaya baş...