3. Bölüm

3 1 0
                                    

Tam kendine 'her şey bitti' derken bir anda öyle bir şey olur ki, senin yavaş yavaş kaybettiğin o umudu birkaç saniyede tekrardan yeşertir. Annem de hayatımdan gittiğinde kendi kendime 'evet her şey artık bitti, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak' diyordum ama sonra Boris çıkageldi ve içimdeki sönmüş o ışığa küçük bir dokunuş ile tekrardan umut tohumları ekti. En beklenmedik anda en beklenmedik şeyler olabiliyordu. Ben bunun en büyük örneğiydim.

Boris artık yanımda daha sık sık gelir olmuştu. Birbirimiz olmadan geçirdiğimiz zamanın acısını çıkarıyorduk beraber. Öyle ki, bazen kabuslarımda Boris'in de gittiğini görüyorum ama her kabustan ağlayarak uyanışımda varlığı ile beni sakinleştiriyordu. Şimdi onun yatağımda uzanan bedenine bakıyor, ezbere bildiğim yüzünde tekrardan keşfe çıkıyordum. Yüzümde gülümseme ile yavaşça yataktan kalkıp odadan çıktım. Üzerime elbisemin inceliğini kapatması için bir hırka alıp evden dışarıya çıktım. Evde çoğu şey bitmişti, onları alıp Boris'in dün benden istediği kekimi yapmam gerekiyordu. Yirmi dakika uzaklıkta olan pazar yerine ne zaman indiğimi fark etmemiştim. Her zaman pazara geldiğimde ilk uğradığım Ella'nın tezgahı olurdu. Bu zamana kadar köyden tek arkadaşlık kurabildiğim kişi yaşlı Ellaydı. Bütün köy onu çok sever ve saygı gösterirdi. Köyde doğup büyümesine rağmen o kadar bilgili bir kadındı ki, onu her gördüğümde ve bana yeni bir şeyler öğrettiğinde ona tekrar tekrar hayran oluyordum. Onun sayesinde ormanda hangi bitkilerin, meyvelerin zararlı olduğunu, hangilerinin tedaviler için kullanılabildiğini öğrenmiştim.

'Günaydın Ella.' Diye tezgaha yaklaştığımda dikkatle tezgahındaki meyveleri inceleyen Ella'nın hızla bana doğrulttuğu kahverengi gözleri ile karşılaştım. Diğer insanları ilk bakışta ürküten Ella sebebini bilmediğim bir şekilde sadece bana gülümseyip nazik davranıyordu. Yine aynısı olmuştu. Beni görür görmez dudaklarına içimi ısıtan bir gülümseme yerleştirdi ve bana sıkıca sarıldı. 'Hoş geldin Rosaline.'

Rosaline... bana verilen yeni kimlikteki ismimdi. Sıradan bir köylü olduğum için bir soyadım bile yoktu... O yüzden ben artık sadece Rosalineydim insanların gözünde. Kısa süreli bir dalgınlığın ardından ona dönüp Ella ile konuşmaya başladım. 'Rozi seni her gördüğümde sanki karşımda soylu aileden gelen bir hanımefendi var. Yürüyüşün, konuşma tarzın o kadar zarif ki, şehirdeki soylular senin yanında halt etmiş.' Ona küçük bir gülümseme ile 'Keşke dürüst olsaydın. Şehirdeki soylular tabiki de benim yüz katı zarifliktedir.' Dedim. Dediğim hoşuna gitmemiş gibi homurdanarak beni övmeye ve hayatı boyunca sadece bir kere gidebildiği şehir merkezinde gördüğü soylu kadınların kibirlerini ve kabalıklarını çekiştirdi. Ben bir taraftan ona yardım ediyor, bir taraftan da onun ile sohbet ediyordum. 'Rozi benim evde küçük bir işim var, biraz tezgaha gözkulak olur musun?' Daha cevabımı beklemeden koşarak evine doğru gitti. 'Deli kadın.' diyerekten yarım kalan işleri tamamlamaya odaklandım. Ella'nın yeni getirdiği ürünleri tezgaha dökerken kulağım yan tarafta konuşan iki genç kızın sohbetine kulak misafiri oldu.

'Duydun mu Leydi hamileymiş. Doğuma da birkaç ay kalmış diyorlar.'

'Leydi Richordsan mı? İyi de Richordsan veliahtı ne zaman evlendi ki?'

'Kenarda kalan küçük bir köydeyiz tabi ki de haberler geç gelecek. Bana da zaten evlilik haberinden önce Leydinin hamile olduğu haberi geldi. Babamın dediğine göre düğünleri küçük ve gizli bir şekilde yapılmış. Bu yüzden başkentte bile büyük şok etkisi yaratmış evlilikleri.'

Karşıdaki tezgahta alışveriş yapan iki genç kızın kendi aralarında dediklerini duyduğum anda bütün vücudumu bir titreme aldı. Richordsan ailesinin tek bir veliahtı vardı, o da Boris'ti. Kalbimin paramparça olup küçük parçalara ayrıldığını hissediyordum. Vücudumdan bütün güç çekilmiş gibiydi. Bacaklarımın titremeye başlaması ile daha fazla ayakta duramadan yere çöktüm. Kalbimde tarifi imkansız bir ağrı vardı. Öyle bir ağrıydı ki, nefesimi kesiyor ve sakince düşünmemi engelliyordu. Kafamın içindeki sesler sürekli tek bir kelimeyi kulağıma fısıldayıp duruyordu. İhanet. Titreyen ellerimi kulaklarıma götürüp sıkıca bastırdım, ancak ses bir türlü kesilmiyordu. Şok içinde yere çökmüş oturuyordum. Hayatımdaki son mutluluğun da gittiğini hissediyor gibiydim. İhanet. Boris'in ihaneti. Evlilik. Bu kelimeler kafamda sürekli dönüp duruyor, ruhuma acı çektiriyordu. Hissettiğim tek şey, kalbimdeki o beni öldürebileciğine inandığım acıydı. Gözlerim doluyor, vücudum titriyor ve kafamdaki sesler bana gerçeği teker teker fısıldıyordu. Hayata olan inancımın gidişini izliyordum, Boris'e olan aşkımın paramparça olup bedenimde açtığı yeni yaraları hissediyordum. Ben yanımda olmadığı zamanlar onun ne kadar acı çektiğini düşünüp onun bütün dertlerinin dinmesi için elimden geleni yaparken, Boris aslında bebek için hazırlık yapıyormuş. Boris'in gelmesi için her gece tanrıya ağlayarak yalvarırken, Boris orada başka bir kadın ile evliliğinin tadını çıkarıyormuş. Ben onun ölmesinden korkarken, o bana ve aşkımıza ihanet ediyormuş. Aşkımız... hiç oldu mu? İlişkimizde tek aşık olan benmişim, tek kullanılan, tek kandırılan benmişim. Kalbim öyle bir sızlıyordu ki, bu acının kolay kolay dinmeyeceğini fark ettim. Vücudumun titremesi yavaş yavaş azalıyor, bütün algılarım da onun ile beraber açılıyordu. Tezgahın oradan geçen insanların bana bakışını hissediyordum. En son karşımda endişe ile çökmüş yüzümü su ile ıslatan Ellayı fark ettim. Bir şeyler söylüyordu ama kulaklarım işitme yetisini kaybetmiş gibiydi. Boş boş suratına bakarken korku dolu bir ses ile 'Rozi' dediğini duydum. Beni kendime getiren şey gözümden akan gözyaşı oldu. Bedenim, algılarım aniden düzelmişti ama az önce kalbimde hissettiğim o acı bütün bedenime yayılmıştı. Vücudumun her santiminde ihanete uğramışlık hissini hissediyordum. 'Ella canım çok acıyor.' diye boynuna sıkıca sarıldım. O da anında bana sarılırken, elleri ile kafamı okşayıp kulağımda yakında düzeleceğimi fısıldıyordu.

DarlaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin