Benim adım Arthur. 2 yaşında bir Husky'yim. Yaklaşık bir buçuk sene önce doğduğum yere gelen genç bir çift tarafından sahiplenildim. Bana evlerinin kapısını açtıklarında biraz stresli olduğumu inkar edemem. Ama bu gerginlik hali çok uzun süreli olmadı.
Beni sürekli ''Arthur'' diye çağırıyorlardı. Yeni ismime daha ikinci günden alışmıştım.
İlk aylarda her şey çok güzeldi. Mary ve Jonathan'ın tüm ilgi odağı bendim. Sürekli oyunlar oynardık. Özellikle Mary karnımı okşamaya bayılırdı. Buna ben de bayılırdım; diğer tüm köpekler gibi. Arada Jonathan eve geç gelirdi ve Mary ile uyurduk. O uyurdu ama benim gözüme onu izlemekten uyku girmezdi.
Birkaç ay boyunca her şey mükemmel gitti. Ta ki bir sabah kavga sesleri ile uykumdan uyanana kadar.
Tabiki insanlar onları anlayabildiğimizi bilmezler. Öyle ya, Mary ve Jonathan onları anlayabildiğimin farkında olsalardı ben varken bu denli üzücü bir konuyu yanımda konuşmazlardı.
Kavganın yarısında içeri girmiş olmama rağmen ayrılmaya karar verdiklerini anlayabiliyordum.
Yaklaşık iki hafta boyunca çok üzgündüler ve benim görevim onlara şirinlik yapıp az da olsa acılarını dindirmekti. Elimden daha fazlası gelse onların mutluluğu için her şeyi yapardım.
Bir hafta sonra eşyaları toplamaya başladılar. İkisi de ailelerinin yanına taşınıyorlardı ve ne yazıkki ikisinin ailesi de köpeklerden pek hoşlanmıyordu. Nerede kalacağımı çok merak ediyordum.
O hafta Perşembe günü yağmurlu bir sabahta hep beraber arabaya bindik ve insanların ''Hayvan Barınağı'' dedikleri bir yere gittik. Hayatım boyunca bu kadar köpeği bir arada görmemiştim. Perşembe sabahı böyle bir gezinti Mary ve Jonathan'ın aklına nereden gelmişti merak ediyordum doğrusu.
Diğer köpekler de benden çok hoşlanmışa benzemiyordu. Beş dakika içinde bunun bir gezinti olmadığını, buraya beni bırakmaya geldiklerinin bilincine varmıştım. Önce Jonathan
sonra Mary kafamı okşadılar ve arabalarına binip uzaklaştılar.O gün böyle bir şey yaşayacağımı bilseydim önceki gün onlarla daha fazla vakit geçirirdim. Acaba birdaha onları görebilecekmiydim?
Hayvan Barınağındaki üçüncü günümde ilk defa bir insandan dayak yedim. Zaten beslenemiyordukta. Bütün köpekler zapzayıf kalmıştı. Aralarında en irileri bendim fakat benimde oradan kaçmazsam kısa süre sonra o hale diğerlerine benzeyeceğim kesindi. Zaten buradaki insanlar çok kötüydü.
O gece bize su vermek için kapıyı açtıkları an koşabildiğim kadar hızlı koşup oradan kaçtım.
Ama dışarıda da doğru düzgün beslenemiyordum. Çöplerdeki yemekler o kadar kötüydü ki yemekte çok zorlanıyordum. Beş ay sonra yemekler o kadar da kötü gelmemeye başladı. Ne bulursam yemek zorundaydım. Başka seçeneğim yoktu. Dışarıda çok fazla arkadaşım oldu. Özellikle kedileri kovalamak cidden diğer köpeklerin bahsettiği kadar keyifliymiş. Zaten ya uyuyor ya da kedi kovalıyordum. Bazen küçük bir çocuğun beni sevmeye geldiği de olurdu. Dışarıdaki hayata büyük ölçüde alışmıştım.
Yaklaşık yarım saat önce boyum trafik ışıklarını görmeye yetmediğinden dikkatsiz bir sürücü tarafından ezildim. Aslında hatalı olan bendim. Yola çıkmadan etrafta araba olup olmadığını kontrol etmem gerekirdi.
Şuan arkadaki iki bacağımı ve kuyruğumu hissedemiyorum. Büyük ihtimalle içinde yüzdüğüm kırmızı şey benim kanım.Sanırım fazla vaktim kalmadı. Son dakikalarımı Marry ve Jonathan ile geçirme şansım olsaydı keşke. Onları çok özledim.
Ne olursa olsun, ne yaparlarsa yapsınlar Marry ve Jonathan benim en için dünyadaki en önemli şeyler. Keşke onlara veda edebilseydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arthur'un Söyleyecekleri Var
Kısa HikayeYazar ilk kitabı olan bu kısa hikayede iki yaşındaki bir Husky'nin yaşadığı dünyayı ve insanlarla ilişkilerini sizlerle paylaşıyor.