Süpriz

399 31 4
                                    

Azad mışıl mışıl uyuyordu ama benim gözüme bir türlü uyku girmiyordu. Konum olarak rahat olan bendim ama olmuyordu işte. Bir saate yakındır yüzüne kaçamak bakışlar atıyor, kalbinin düzenli ritmini dinleyip nefesinin verdiği yanma hissiyle boğuluyordum.
Nasıl olurdu da bu zaman kadar kimseyle muhattap olmayan ben, bu duruma gelebilirdim. Ona karşı bile çıkamıyordum. Mantığımı, Onun yanındayken kışkışlayıp yerine anlamlandıramadığım duygularım geçiyordu. Aşık mı oluyordum. Belki de, bunu tam olarak anlayamıyordum. Ama aşık olmaktan da korkuyordum. Karşımda benim sevgime karşılık verebilecek bir adam durmuyordu. Belki sevgi göstermek nedir, aşık olmak ne anlama gelir bilmiyordu ki bende bundan korkuyordum. Eğer ben Onu seversem, Ondan göremediğim, duyamadığım ya da hissedemediğim karşılık beni bitirirdi. Kendimi bitirirdim. Bu yüzden temkinli olmalıydım.
Derin bir nefes alıp boğucu düşüncelerimden kurtulmaya çalıştım.
Şu an tek düşündüğüm ve hissettiğim büyülü koku ve bana verdiği güven ve huzurdu. Uykuysa şimdi omuzlarıma çökmeye başlamıştı. Azad'ı izlemeyi bırakıp gözlerimi kapattım ve rahat bir uykuya kucak açtım. Tıpkı Azad'ın bana şefkatiyle kucak açtığı gibi...

Uyandığımda yanı başım boştu. Ardından odam da ki banyodan su sesleri kulaklarıma doldu. Demek ki ben uyurken kalkıp gitmemişti.
Yüzümde istemesemde oluşan gülümsemeyi durduramadım. Yataktan hızlıca kalkıp odadan çıktım. Oturma odasının kapısını açtığımda beklentim İzel'in uykulu bakışlarıydı yani toplanmış bir yatak değil. Odaya girip kenarda duran toplanmış takımı kucağıma aldım. Yerde duran pembe not kağıdı dikkatimi çekmişti. Hızla elime alıp okudum.

İkizim, çok tatlıydınız kıyamadım :) Ayrıca okula gitmeden de yurda uğramam gerek, öptüm ;)

Notu okuduğum gibi cebime tıkıştırdım. Elimdekilerle odaya girdiğimde gördüğüm manzarayla kapıda öylece kaldım. Sesli bir şekilde yutkunurken gözlerimi Azad'ın şekilli baklavalarından alamıyordum.

Allah'ım gerçekten kime iyilik yaptımda beni ödüllendiriyorsun. Ben kim bu baklava tepsisi kim.

Düşüncelerim arasında bana yaklaşan baklavaları yani Azad'ı farketmemiştim. Derin bir nefes alıp zorda olsa bakışlarımı Azad'ın baklavalarından çekip elimde tuttuğum takımlara çevirdim.

"Bu kadar utanmamalısın!" Bunu sırıtarak söylediğini anlamamak zor değildi. Neyi ima etmeye çalışıyordu ki.

"Bu ne demek şimdi ?" dedim. Sesim hafifte olsa sert çıkmıştı. Bakışlarımsa şu an yüzündeydi.

"Şu demek." dedi ve dudaklarıma resmen yapıştı. Oldukça ateşli, sert ve kısa bir öpüşmeden sonra geri çekildi.

"Bu ve bunun gibilere hazırlıklı ol, demek." dedi ve sırıtması daha da çok genişledi. Utancımdan yerin dibine girmek istiyordum ama neyi ima ettiğini iyice anlamıştım.
Elimde ki takımları gögsüne doğru vurdum.

"Seni Sapık, seni varya öldürürüm. Bunun gibileri de anca rüyanda görürsün ya da yok ordada görme yoksa rüyanda da öldü..." Sözüm dudaklarıma değen dudaklarla noktalanmıştı. Sinir ve şaşkınlıkla gözlerimi pörtletirken alt dudağımı dişleyip geri çekildi. Kanın metalik tadı ağzıma gelirken yüzümü buruşturdum.

"Sapık." deyip elimdekileri dolabaya koyup odadan çıktım. Peşimden resmen bağırdı.

"Kahvaltı felan hazırlama dışarıda yiyeceğiz." dedi. En azından bulaşık derdinden kurtulmuştum.
Aklıma gelen bavullarımla dış kapıyı açtım. Kenardaki iki bavulumda bana sırıtıyordu. Tek tek onları içeri alırken Azad'da odamdan çıkıyordu. Üzerinde ki siyah tişörtü, mat siyah kotu ve siyah botlarıyla oldukça baştan çıkarıcı duruyordu. Elinde tuttuğu deri ceketini omzuna atarken gerilen kol kaslarına kaydı gözüm. Her dövmesi vücudunun her noktasının ayrı bir özel olduğunu belirtiyordu.

ISLAH evi ÇOCUĞU #wattys 2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin