Ali !

730 35 5
                                    

Bu bölümü kitabını ve kendini çok sevdiğim arkadaşım "mervekizilgulll" armağan ediyorum.. iyi ki varsın canımm :* :)




Ormanda yolumu kaybetmiş geziniyordum. Ne tarafa gitsem sanki özenle dizilmiş ağaçlardan oluşan manzara gözümün görebildiğince uzanıyor yolu daha çok karıştırmama yardımcı oluyordu. Aydınlık gökyüzü birden karardığında ağaçlar iri insan bedenleri gibi etrafımı sarmıştı. Soluklanmak için dokunduğum her ağaç kavuğundan kan bulaştı ellerime. Kimin kanıydı ki bunlar ? Korkum hat safadaydı, göğüs kafesimi döven kalp atışlarım beni daha çok tedirgin ediyordu. Adımlarım hızlanırken omzuma değen ağaç dallarıyla irkiliyordum. Deli gibi bağırıp ağlamak isterken yapamamak çok zordu. Sesim çıkmıyordu ki yardım bile isteyemiyordum. Birden kanlı ağaçların arasından sıyrılıp bir meydana vardım. Kanlı ağaçlar meydanı çember içine almış ve hepsinin dalları ve gövdeleri ortadaki ihtişamlı dev gibi gök yüzünü delen ağacın olduğu yere eğiliyordu. Sanki bu kraldıda bunlar da köleydi ve ona tapıyorlardı. Gökyüzünü delen o iri ağacın dalından aşağıya bir iple bağlanıp sallandırılmış insan bedeni, ağacın kendisine yaklaştıkça kendini belli ediyordu. Boynundan iple asılmış olan adamın yüzü pek net değilsede vücut ölçüleri bir an aklıma Azad'ı getirdi. Sersem ve sallanan adımlarıma korku ve paniğide ekleyerek adamın yüzünü görebilecek kadar ağaca yaklaştım. Gördüğüm yüzle dizlerimin üstüne çöküp bu şaşkınlığı üzerimden atmaya çalıştım ama şaşkınlık bedenimi bırakırken acıyı kendi yerine atamış, o ise kalbimin baş köşesine bir kurşun gibi saplanmıştı. Çıkaramadığım sesim, çığlık çığlığa ormanda bir ileri, bir geri yaptı ve kulaklarımı delercesine bana geri döndü. Azad, Azad, O, O, ölemezdi değil mi ? Hayatımda herkesi kaybetmişken güvenini yeni yeni tattığım insan hayatımdan bana siktiri çekip gidemezdi öyle değil mi ?



Kalbime taş gibi oturan ağrıyla gözlerimi açtım. Karanlıkta gördüğüm koltukta ki bedenle irkilsemde, Azad olduğunu rüyanın etkisinden kurtulmaya başlayınca anladım. Elim alnıma gittiğinde boncuk boncuk terlediğimi farkettim. Ee, tabi böyle bir rüyadan sonra çığlık çığlığa bile uyanabilirdim.

Yavaşça yataktan kalkıp deperek aşağıya attığım siyah örtüyü elime aldım. Azad'ın üstünü örtüp bir kaç dakika onu seyrettim. Ne kadar yüzü, o gün içinde ki ciddi tavrını korusada ben emindim ki Azad'ın içinde de öküz olmayan bir yan vardı. Kendi kendime bu düşünceme güldüm. Aslında şu an ne kadar içimden onu öpmek gelsede dudaklarına dokunduğumda başıma gelenleri hatırladım. Ardından da o sabah ki boktan günü. Derin bir nefes aldım. Daha Azad'la tanışalı bir hafta olmuştu yada iki emin değilim ama benim başım beladan kurtulmamıştı. Normalde benim başımı bu denli belaya sokan biriyle vakit öldürmezdim ama kendime engel olamıyordum. Aşk ya da sevgi miydi ? Hayır sadece ihtiyaçtı, açlıktı, eksiklikti ve amaçsızca benim sadecelerimi dolduran tek varlık oydu. Azad ARKIN.

Boş boş onu seyretmeyi bırakıp yavaşça odadan çıktım. Bir bardak su iyi gelebilirdi. Merdivenleri küçük adımlarımı sarf ederek inerken gözümde canlanan manzara belkide beş altı saat önceki arkamdan saldıran bir cani iri kıyımla verdiğim mücadeleydi. Hatırlamak istemediklerimle merdivene oturdum. Burada ne kadar kalırsam o kadar hatırlardım bu manzarayı ki şu an bile gidesim vardı.

Su içmekten vazgeçip tekrar geldiğim odaya döndüm. Azad bıraktığım gibi hala uyuyordu ki bu hakkıydı da. Ama gel gelelim vücudumu titreten o ürpertici his korkuyla bir olup beni sarmalamıştı. Hiç beklenmedik bir hareket olabilirdi daha doğrusu ben kendimden beklemezdim ama korku bu insana her şeyi yaptırıyordu. Sessiz adımlarımı Azad'a yönlendirip kolunun altına kendimi yerleştirdim. Uyanmıştı. İlk önce afallamıştı ve eğilip yüzüme baktı. Korkumu ve yüzümün domates halini gizleyebilmek için başımı eğdim yani bir nevi kendimi gizlemeye çalıştım. Çenemde gezinen parmakları titrememe sebep olmuştu. İçimde oluşan karıncalanmayla kıpırdadım. Azad, çenemi parmaklarıyla kibarca kavrayıp gözlerimiz birbirine kenetlenene kadar bırakmadı. Mavileri kahvelerimde dağılıp kendine esir ederken benim tek yaptığım hayran hayran onu seyretmek olmuştu. Bir anda ağzımın susuzluktan kuruduğunu hissettim ki aynı zamanda dudaklarım alev alıyordu. Azad'a göz ucuyla baktığımdaysa onunda benden farksız olduğunu gördüm. Gözleri, dudaklarım ve gözlerim arasında mekik dokuyordu. Dudaklarıma dokunan soğuklarla istemsizce gözlerim kapandı. Kibar ve yavaş hareketlerle dudaklarımda can bulan dudaklara bir tepki veremiyordum. Kapalı gözlerimi açmaya korkarken hissettiğim minik ama keskin acı dudağımdan beynime sinyal yollamıştı. Kapalı gözlerim aralanırken beklentim sinirli bir yüz değildi. Beş on saniye yüzüme baktıktan sonra kendini geri çekmeye niyetlenmişti. Beni yanlış anlamış belkide kırılmıştı. Hiç düşünmeden kollarımı boynuna dolayıp kendime çektim ve dudaklarına tek anlamıyla yapıştım. Cahilce hareket ediyor, bana karşılık vermesini bekliyordum. Bir kaç saniye alamadığım karşılıktan sonra kendimi geri çekmeye kalkmıştım ki dudağımı dişlerinin arasına alan bir Azad engeliyle karşılaştım. Kapalı olan gözlerimi aralayıp baktığımda bu seferde sırıtan diğer bir değişle ise piç gülümsemesini takınan bir Azadla karşılaştım. Bende olduğunu sandığım kontrole el koyup belime doladığı kollarıyla beni kendine çekti ki boynuna doladığım kollarım onun bu hareketini biraz daha kolaylaştırmıştı. Dudaklarımız nihayet birleşmişti. Tek farksa Azad önceki kadar kibar ve yavaş değildi. Hızlı ve tutkuluydu. Bu şimdiye kadar ki öpüşmelerimizden daha farklıydı. Yemeğe katılan sevgi onu daha lezzetli hale getirirdi ya hani, Azad her ne kattıysa daha doyumsuz ve baştan çıkarıcı bir hal alıyordu. Bana da bu lezzetli yemeğin tadına bakmak düşüyordu. Ne kadar beceriksiz olsamda Azad'a uyum sağlamaya çalışıyordum.

ISLAH evi ÇOCUĞU #wattys 2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin