~Ⅴ~

67 13 2
                                    

Mingi, kaptanla oldukça fazla zaman geçiriyordu. Gözleri geniş kenarlı şapkasının arkasına gizlenmiş, kısık bir sesle kitaplar ve haritalar hakkındaki fikirlerini paylaşırdı. Bazen papağanı da onun omzuna oturuyor, lanet gagasını açıp kapatıyor ve kurnaz altın rengi gözleriyle etrafını inceliyordu. Mingi'nin sesindeki derin hırıltı Seonghwa'yı her duyduğunda tedirgin ediyordu. Bu yüzden Mingi yanındayken eşine yaklaşmaktan kaçınırdı.



Zaten Hongjoong'a çok yaklaştığı da yoktu. Hongjoong hep meşguldü. Onu kontrol et, şunu incele. Rüzgar güneyden mi esiyor yoksa batıdan mı? Sular bugün daha mı soğuk? San, diğer gemileri gördün mü? Yeosang, rotayı 15 mil doğuya çevir. Wooyoung, bu basamağı tamir etmen lazım. Elimizde ne kadar cephanelik var Jongho? Limana demir atana kadar yeter mi? Ve liste böyle uzayıp gidiyordu...



Seonghwa onu rahatsız etmek istemiyordu.



Şu anda da Yeosang'la birlikte geminin dümenindeydi. Yeosang ana direkle ilgili bir şeyi savunuyor gibi duruyordu ve Hongjoong bundan pek memnun değil gibiydi. Tehlikeli görünüyordu. Sert sesi güvertede duyulsa da rüzgardan ne dediği anlaşılmıyordu. Seonghwa onu bir süre kendi haline bırakmanın daha iyi olacağına karar verdi.



Kaptan köşküne ulaşamadan San bir halattan atlayıp önüne çıktı. "Böyle acele acele nereye gidiyorsun?" San hep hücum etmeye hazır bir panter gibi görünüyordu.



Seonghwa bir adım geri gitti. "Odama. Kaptan köşküne." Çenesini havaya kaldırdı.



San ileri doğru adımladı. "Tatlı tatlı oturup hiçbir işe yaramamak için mi?" Aşağılar bir edayla konuştu. "Yapabildiğin tek şey bu, öyle değil mi? Yumuşak, güzel ellerini mahvedemezsin."



Seonghwa bir adım daha gerileyip ağzından çıkmak isteyen itirazları yuttu. San'ın oyununa gelmeyecekti. Kendi değerini biliyordu. Tüm mürettebat için olmasa da kaptanın pazarlık kozu olduğunun farkındaydı. Ek olarak, Hongjoong çoğu zaman ona düşkün gibi davranıyordu. "En azından senden daha iyi oturuyorum."



San alaylı bir şekilde güldü. "Benden daha mı iyi?" Bir adım daha ilerledi. "Ah, hiç sanmıyorum." Bir adım daha. "Hiçbir konuda benden daha iyi olduğunu düsünmüyorum." Seonghwa'yı baştan aşağı anlamlı bir şekilde süzdü, bakışları kasıklarının çevresinde gereğinden fazla oyalanmıştı. "Hem de hiçbir şeyde."




Seonghwa'nın sırtından bir ürperti gelip geçti. Korkusunu ve boğazını tıkayan tehditleri yutkunarak bastırdı. "İstediğin zaman gidip kocama sorabilirsin o halde." Cesur bir blöftü bu. Zira düğün gecelerinden beri Hongjoong ile bir avuç öpücük dışında hiçbir şey paylaşmamışlardı. Ancak San'ın bunu biliyor olması mümkün değildi.




San alçak sesle güldü ve tehditkar bir şekilde Seonghwa'ya sanki onu çiğ çiğ yemek ister gibi baktı. "Belki nazikçe sorarsam kaptan seni mahvederken izlememe izin verir."




Seonghwa'nın gözleri karardı ve susuz mu kaldı yoksa San çevresindeki tüm havayı emip bitirdi mi merak etti.




"Seonghwa." Hongjoong'un asabi sesi yükseldi. "Gel buraya."



San'dan kaçmak için bahane bulduğuna memnun bir halde Seonghwa güverteyi koşarak geçip merdivenlerden dümenin olduğu tarafa çıktı. "Geldim, kaptan."



Genelde Seonghwa'nın ona kaptan diye seslenmesinden hoşlanıyordu Hongjoong, ama bu sefer sadece bileğini kavrayıp onu Yeosang'ın yanında kollarını çaprazlamış halde dikildiği dümene doğru çekti. "Bir tartışmaya hakemlik edeceksin."



Pislik ve Kötülük | seongjoongHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin