on altı

5.8K 411 65
                                    



Kaçamamıştım.

Hem, kaçmak isteyen de kimdi? Ama yine de HEYECANDAN BAYILMAM SONUCU BU DÜNYADAN TEMELLİ, DOLAYLI YOLDANDA ALİ'DEN KAÇMAM OLDUKÇA OLASIYDI TABİİ!

Sakinim.

DEĞİLİM!

Pekala, sakinleşmeliyim.

Derin bir nefes alarak elimdeki allık fırçasını makyaj masamın üzerine bıraktım. Ekrandaki aksimle bakıştığımdaysa hali hazırda iki saat on yedi dakikadır maratona çıkmış kalbimin sonucu zaten karşımdaydı. ALLIĞA NE HACETTİ?!

Ne diyordu bizim yoga delisi Hazal, üç derin nefes bir- siktir ettim. Her ne haltsa iki saattir zaten bi boka yaramıyordu! Şu an yoganın papazı gelse bendeki gerginliği ve heyecanı alamazdı. Papaz mıydı? Yoganın bilirkişisine ne deniyo- ALLAH'IM, ALİ GELİYORDU!!

Başımı makyaj sandalyesine yaslarken gözlerim şiddetle kapandı. Derin derin yutkundum. Kalbimin ritmini kontrol edemiyordum, nefesim içinse çabaladım. Boş bir çabaydı lakin iki saat geçmesine rağmen hala daha bu kadar heyecanlı olmam iyi değildi. Görmeden bu haldeydim, görünce ne olacaktı?

"Allah'ım sen yazdın kaderi, sen yardım et! Yanlış imalat mıyım neyin ben? Bi' adam çıktı karşıma, görmeden daha bozdu tüm ayarlarımı!"

Oturarak vakit kaybettiğimden söylene söylene masadan kalkıp kıyafet dolabımın önüne ilerledim. "Hayır, ben Duru Bozok'um!" Elime gelen pembe bir montu. "Neler oluyor bana böyle!" Benim niye pembe bir montum vardı? "Seni ne doktorlar, ne mühendisler, ne mankenler istedi de varmadın!" Bu pembe montu çöpe atmalıydım. "Kendine gel kız-" Lafımı daha bitiremeden telefonumdan yükselen mesaj sesini duymamla heyecandan elimde hırsla çevirip durduğum askılarla yeri boylamam bir oldu. Üstüne de tutunmaya çalışırken elimin gittiği her kıyafet tepemden aşağı yıkıldı.

Harika.

"Aynen, Duru Bozok." Görüşümü kapatan kafamdaki elbiseyi bir hışımla çektim. "Baya baya Duru Bozok." Önüme gelen saçları şiddetle üfledim. Malum, ellerim doluydu. Kafam olumsuz şekilde iki yana sallandı.

"Bu çocuk benim sonum olacak."


💚


Ali'nin bilet almasıyla beraber odadan fırlar gibi çıkması bir oldu. Kimseye bir şey dememişti. Dememeliydi de. Malum, şu an -bilmeden- alay komutanının kızına gönlünü kaptırmamış gibi bir de yarın sabah Ankara'dan gelen destek timin komutanıyla önemli bir toplantıları yokmuş gibi İstanbul'a bir koşu gidip gelecekti. Tunceli'den. Ne vardı ki? Tunceli'de havaalanı yoktu mesela. Elazığ'ya gitmesi gerekiyordu. Ne vardı yani? Tunceli'deydi sadece. Sabah saat 9'da burada olması gerekiyordu. İstanbul'dan. Bir şey yoktu tabii. Alt tarafı ölüme oynuyordu.

Yirmi iki yaşında harp okulundan teğmen olarak mezun olmasının hemen ardından hocalarının tavsiyesi ve zaten kendisinin isteği ile de özel kuvvetlere katılmıştı. Normalde beş yıl süren eğitimi Alakurt, üç buçuk yılda bitirmiş özel timlerde görev yapabilecek kapasiteye gelmişti. İyiydi yani. Akıllıydı. Delinin teki değildi. Şu an ise yaptığının delilikten ne farkı vardı?

Ali Aras Alakurt, mesleğinde başarılı bir askerdi. Okulu birincilikle bitirmişti. Alanında bir namı, saygınlığı vardı. Düzenliydi, akıllıydı, planlıydı, tertipliydi. Böyle öğrenmişti, böyle eğitilmişti. Kesinlikle anlık kararları sevmezdi. Ama ne yapsındı? Gönlü bir kız için deli gibi çırpınıyordu. Yavaş yavaş işlemişti Duru yüreğine. Vatan, millet, görevden başka bir şey düşünmeyen adamın hayatı da bu kadardı. Ta ki o girene dek. Şu an bu deli cesaretlerinin temeli de buydu ya. Gözü kör muştu sanki. Mantık aramızdan usulca ayrılmıştı. Ali beyni yerine şu an kalbiyle hareket ediyordu.

KOMUTAN KOMŞU|Yarı TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin