Ne gariptir ki Kuranı ezberleyene madalya, yaşayana kelepçe layık görüyorlar. Yalandan masallar uyduranları minarelerde hoca gerçekleri haykıranları televizyonda suçlu diye tanıtıyorlar.Ben o gençtim. Allah için nefsini terk edip Kur'an-ı Kerimi öğrenip yaşamak isteyen. Ama onlar bana kelepçeyi layık gördüler. Bilmiyorlardı ki zından benim için engel değildi. Zındanı onlara zından ettim.
"Ebu Hureyre Akif oğlu zamanınız doldu eşyalarınızı alıp çıkın." ayaklanıp arkama baktım. Ardımda kalan genç kardeşlerimle selamlaşıp hücreden bir adım atıp çıktım. "Yine iyisin paçayı yırttın" dedi gardiyan. Ben ise onunla konuşmayı reddettim. 18 yaşımın ilk aylarında girdiğim bu hücreden 20 yaşıma 2 ay kala çıkıyordum.
Bir kez bile beni ziyarete gelmeyen ailem arkadaş dediklerim ve sevdiğim sevildiğimi sandığımı görmemeyi umarak çıkıyordum.
Belkide bu benim için daha iyi olmuştu. Dost sandığım meğer yalanmış, aile sandığım boş bir lafmış, Allah için olmayan sevgi ise sadece hurafeymiş.
Dışarıya doğru ilk addımlarımı attığımda gözlerimin içine kadar girmişti gün ışığı. Etrafa bakındım.
Bu sırada gardiyan kelepçemi çıkarmıştı. "Belki Mahkemeyi kabul etseydin daha çabuk çıkardın" dedi yine. Allahın hükmü ile yargılanmayan bir toplantıdan hayır beklemiyordum.
Derin nefes aldım. Oysa bu şehrin buram buram zina içki ve şarap kokan rüzgarı içimi yakmıştı. Zındandan kurtulmadım. Bu hapis hayatı hala devam ediyor. Tek güzel olan Allaha ayırdığım zamanlardı.
Adem Aleyhisselamın ceza ve sınav olarak gönderildiği bu dünyada Mümine huzur beklemek... Kulağa bile ironik geliyor. “Dünyada rahat yoktur.” (A.İbn Hanbel, Zühd, s. 128)
Kardeşlerimizin katledildiği Dünya'da huzur aramak?
Her sokağında buram buram haram kokan Dünya'da huzur aramak?
Hayır hayır hayır...
İlk adımlarımı attım... Şu devam eden uzun yolculuğa doğru. Ben Ebu Hureyre. Dinini yaşamak için çabalayan bu yolda çilelere sabr eden Ebu Hureyre.
İsmini taşıdığım Sahabe... Onun gibi ilm sahibi olmak için çabalayacaktım artık. Arkamdaki Zindana dönüp baktım. Buruk bir tebessüm ettim ve önüme döndüm.
Bu süreç içinde sakalım uzamıştı. Üzerim toz içindeydi saçlarım uzamıştı. Zindanda çok şey yaşadım ama mutluyum buraya gelişimle bir çok kişi ile tanıştım ve onlara gerçekleri anlattım.
Ben Masal anlatanları sevmezdim. Bu din kafirlerin çıkarı için süslenmeyecekti. Kafirlerin mızmızı için haram helal olmayacaktı. Haramı helal eden helali haram eden Allahın koyduğu hükmü bırakıp kendi hükmünü sunan Tağuttur.
Dünya bekleyiş içinde uyuyor... Herkes bekliyor. Kimisi Mehdiyi kimisi İsya Aleyhisselamı. Kimisi Deccali. Gerçekleri anlatanlar susturuluyor. Anlatmayıp saklayanlara ödüllendiriliyorlar.
"Dinde zorlama yoktur. Şüphesiz, doğruluk (rüşd) sapıklıktan apaçık ayrılmıştır. Artık kim tağutu inkar edip Allah'a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir."
Bakara 256.Yolda yürürken ilk iş kendime giysi bakmaya gidecektim ama param olmadığını hatırladım. Bu yüzden ailemin evine gitmem gerekiyordu. Odamda biriktirdiğim az miktar hac parası vardı.
Otobüse bindiğimde parayı ödeyemediğim için etrafa bakındım. "Şuna bak afganlara benziyor"
"Ama yüzü çok güzel"
"Ne olsun yinede. Üstü başı dağınık bu ne böyle" insanların sesleri ve kibirli tavırları... Welcome to Türkiye. Şoför bana baktı. "Abicim paran yoksa inermisin. Müşterileri rahatsız ediyorsun" dedi.
"Birisi benim için ödeye bilir mi?" dediğimde herkes sustu. Bir kız oflayarak ayağa kalktı. Peçeliydi. Yanıma gelip parayı verdi ve ardından söylenerek "sanki para azacık para verseniz elinize yara çıkacak" deyip yerine gidip oturdu.
Şoför kapıyı kapatınca bacının yanına gidip "Cazakillahu hayran" dedim. Bana baktı bir saniye ardından başını önüne eğip "va Fike" dedi. Geçip boş bir yere oturdum.
"Ülkemizdende ma şaa Allah peçeliler eksik olmuyor" dedi bir teyze. "Pardon?" dedi kız anında sesli şekilde. Teyze ise "Bak nasılda medeni. Kızım senin burda ne işin var bak burası lâik ülke git Arabistana ne bileyim mısıra falan git" kız gülüp teyzeye baktı. "Aaa teyzecim ayıpsın. Param oldu da seni mi kırdım. Napayım ben burayım Canım Mekke Medine varken?"
Teyze yüzünü ekşiltti. "Bak yapma öyle hacı teyzeye benziyorsun valla çarpılırsın teyze Allah korusun." "ay tamam be iyiki ağz-"
"Teyze niye zahmet ediyorsun bak kendimi kötü hissettim. Neden benle konuştun ki şimdi! Bak hem zamanından gitti zaten bu yaşına geldin haladamı milletle boş laflıyorsun. Bak bunlar boş işler boş git Kuran oku azacık evde torunlarını sev!"
"Ahh! Yeter be! Ne susmak bilmez kızmışsın sen"
"Ama teyze benim suçum ne ki şimdi ilk sen başlattın sohbeti hem sussam terbiyesizlik olur. Umursamazlık çok ayıp bir şey bir kere dimi"
"Tamam sus artık"
"Tabiki siz nasıl isterseniz teyzem" dedi kız. Gülsemmi sinirlensem mi ağlasammı şaşmıştım. Bir rahat yokmuydu bizlere şu Türkiyede?
Kızın telefonu çalınca sinirle kapattı ardından etrafa bakındı. Biraz sonraki durakta indi acele ile.
Ben ise önüme döndüm. Bir kaç durak sonra inip evimin kapısının önüne geldim. Zili çaldığımda kapıyı annem açtı. Bana baktı ardından "senin burda ne işin var!" dedi ve kapıyı yüzüme kapattı.
"Aç şu kapıyı anne. Sizin için gelmedim zaten. Eşyalarımı alıp gidiyorum" bu sefer kapıyı babam açtı bana baktı ardından başını önüne eğdi. "Eşyaların çöpte. Bir tek paran vardı hac için onuda annen dün arkadaşları ile piyango biletine harcadı. Sana verecek bir şeyimiz yok git artık" dediğinde bin yerimden bıçaklanmış gibi hissettim.
Kapıyı kapattığında babam köşede çöküp oturdum. Ey yalan dünya senden bana ne fayda. Canım gibi sevdiğim ailem demekki beni bu kadar seviyormuş.
Gerçekten benim Rabbimden başka kimsem yok...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Masum Bir Sevda
Actionbu hikaye 19 yaşındaki genç bir erkeğin hikayesidir. burda pembe gözlüklü masallar aramayın. bu diyar dünya zındanından kurtulmak için çabalayan bi gencin diyarı. 🖋 "Ben Ebu Hureyre. ismime layık olmaktır görevim. doğduğum günden öleceğim güne kada...