"Hayal. Hadi ben açım, kantine inelim." dedi Ilgım ve dünden beri görmediğim Doğu'yu düşünmeyi bırakarak kalktım. Sınıf kapısına doğru ilerlerken sınıftakilere şöyle bir göz atığımda yine aynı saçma şeylerle ilgilendiklerini gördüm. Ah! Bunlar cidden eğlenmesini bilmiyorlardı. Bütün gün sınıfta oturup başkalarının dedikodusunu yapmaktan ne anlıyorlar cidden anlamıyordum. Bu çok fazla sıkıcı! Bazı zamanlar onlarla aynı sınıfta olduğum için, arkadaş olduğum için ağlamak istiyordum fakat Allah'tan Mete ile Ilgım o sınıfta delirmemi engelliyorlardı.
"Hayal. Hadi ama şu çocuğu kafana fazla taktın. Düşünmeyi bırak. O çocuk için değmez." diyen Ilgım'a 'Sen iyi misin be?' diyerek baktım. Ellerini havaya kaldırarak güldü.
"Tamam." diyerek ilk a harfini uzattıktan sonra ekledi. "Kabul ediyorum saçmaladım. O çocuğa değer ama sen kimseyi bu kadar kafana takmazsın. Özellikle de bir erkeği."
Parmağımı gözünün önünde salladım. "Öncelikle o salağı düşünmüyorum ve ona değer vermiyorum. Sadece ilk defa onun gibi bir çocukla karşılaşıyorum. Anlarsın ya buradakiler biraz," sözümü keserek 'evet' diye mırıldandı.
Kocaman kantinimize geldiğimizde her zaman oturduğumuz masaya geçtim ve Ilgımda yiyecek bir şeyler almak için kantin sırasına girdi. Masaya oturup telefonumu çıkardım ve instagramdan gelen bildirimlere bakmaya başladım. Şu kişi seni takip etti, şu kişi resmini beğendi falan filan. Ay, çok sıkıcı.
"Çok sıkıcısınız." diye bağırdım 'çok' kelimesindeki o harfini uzatarak ve kafamı masaya koydum. Bu okul bir gün beni öldürecek. Acaba o beni öldürmeden ben öldürsem mi? 'Ya Hayal sen ne saçmalıyorsun? Okulu nasıl öldürmeyi planlıyorsun? Okul bu okul, canlı varlık değil.' dedi Chucky. Haklısın Chucky haklısın ve bazen bu kadar haklı olmandan nefret ediyorum. 'Hah tatlım. Benden nefret edemezsin. Ben senim ama aramızdaki tek fark senden zeki olmam.'
Sinirle soludum. Kapa çeneni Chucky.
"Benim tatlı arkadaşımı kim kızdırdı?" dedi Mete yanıma otururken. "Chucky."
Bütün kantinin duyacağı şekilde kahkaha attı. "Chucky mi?"
"Evet. Beni deli ediyor." Sinirli bir şekilde havayı içime çektim. Yanaklarımı sıktı. "Ay ben sana kıyamam." Sinirle ellerine vurdum. "Mete git de sevgilinle uğraş. Zaten sinirliyim, sinirimi senden çıkarmayayım."
"Yakışıklıya mı sinirlisin kanka?" dedi arkamdan Ilgım. "Şuna yakışıklı diyip durma Ilgım. Bacaklarını kıracağım."
Masaya oturan Ilgım'a baktım. "Duydun zilin sesini Ilgım." dedim gülerek ve benim için aldığı kahveyi önüme çektim. Sıcak kahveye elimi sardım. "Ee kızlar çıkışta ne yapıyorsunuz?"
"Valla sevgilim benim yapacak hiçbir şeyim yok." diyerek cilveli bir şekilde konuştu Ilgım. Öğh. Hadi ama. Bunu cidden yapacak mıyız? Yapacak mısınız? Benim yanımda. İğreniyorum. Tamam, sevgilisiniz. Tamam, aranızı ben yaptım. Ama gidin aşkınızı başka yerde yaşayın lütfen, olan var olmayan var.
"O zaman yapacak bir şeyler buluruz bebeğim." Mete sevgilisini kollarına alırken kusma taklidi yaptım. "Lütfen aşkınızı benden uzak bir yerde yaşayın sizi pislikler."
Ilgım ve Mete beni umursamadı. Hadi ama bunu bana yapamazsınız. Şimdi olmaz. Ilgım sevgilisinin yanağına öpücükler kondururken Mete konuştu. "Sen ne yapıyorsun? Boş musun?"
Ağzımı açıp konuşacakken kantinden içeri giren onu gördüm. Dudaklarıma hain bir gülümseme yerleştirirken ona bakmaya devam ederken konuştum. "Bilemiyorum Mete. Size sonra haber veririm ama şuan işim var." dedim ve daha dokunmadığım kahvemi alarak ilerideki masaya oturmuş Doğu'nun yanına geçtim.
Yanındaki sandalyeye oturduğumda benimle ilgilenmedi. Yine. Dikkatini çekebilmek için boğazımı temizledim ama yinede benden yana dönüp bakmadı. Tek kaşımı yukarı kaldırdım. Şaka yapıyor olmalısın. Çocuk ciddi ciddi benimle ilgilenmiyor yahu. Neyim ben korkuluk mu? Hayalet mi? Neyim?
"Merhaba Doğu." Umursamaz bir şekilde bana baktı ve sonra tekrar telefonuna döndü. Yetti artık. Telefonunu tekrar elinden kaptım ve pantolonumun arka cebine koydum.
"Bak canım. Sana saygıyı öğrettiler mi bilmiyorum, ki öğretmemişler gibi duruyor, yanına biri geldiğinde onu görmezden gelmezsin. Ona kibar davranırsın. Hem de bu kişi bir kızsa. Anladın mı?"
Boş boş suratıma baktı. "Hadi ama." diye çığlık attım resmen. "Yukarıda bana adını söylememiş olsan konuşmayı bilmiyorsun diyeceğim ama biliyorsun. Neden bu kötü çocuk tavırları? Umursamamalar falan. Sen kendini kötü çocuk mu sanıyorsun tatlım? Eğer öyle düşünüyorsan sana birkaç gerçek söyleyeyim. Hayır, senden kötü çocuk olmaz, senden olsa olsa onların dövdükleri karakterler var ya onlardan olur. Anlatabildim mi? Ve bu kötü çocuk tavırları bana sökmez."
Derin bir nefes aldı. "Kötü çocuk değilim ve olmaya da çalışmıyorum. Bu arada fark ediyor musun bilmem ama ikide bir kıçımın dibine gelen sensin ve ne diyorsun." Sesini inceltti ve beni taklit etti. "Ve bu kötü kız tavırları bana sökmez."
"Komik çocuk."
Elini uzattı. "Telefonumu ver." Sinirle gülümsedim ve pantolonumun cebinden çıkartıp ona doğru uzatırken yanlışlıkla(!) telefonunu kahvenin içine düşürdüm.
"Ay, ay ben çok üzgünüm. Yanlışlıkla oldu."
Gözlerini kısti. "Seni s..." Derin bir nefes alarak elini kahvenin içine daldırarak telefonu çıkarttı. Cebinden çıkarttığı peçeteye sardıktan sonra telefonu cebine atarak bana döndü. "Bak güzelim, benimle uğraşma, benden uzak dur. Pişman olursun sonra üzülüp ağlamanı istemem."
"Ben uğraşmak istiyorum ama."
"Sen bilirsin." dedikten sonra arkasını dönerek çıktı kantinden. Oturduğum yere iyice yayıldıktan sonra gülümseyip, kollarımı göğsümün altında kavuştururken fısıldadım. "Benimle öyle konuşmanın bedelini böyle ödersin Doğu Bey."
Herkese merhabaa. ^_^ Nasılsınız? Gününüz nasıl gidiyor? Umarım bölüm hoşunuza gitmiştir. Bence iyi oldu, sizce? Yorumlarınızı bekliyorum. Ayrıca geçen bölüm gelen yorumlar beni çok mutlu etti. Hepsi için çok teşekkür ederim. ^_^ Sizleri seviyorum. Kendinize dikkat edin, bir sonraki bölümde görüşürüz. :*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahım (Ara Verildi)
Novela JuvenilO siyahken, ben beyazdım. O gökyüzüyken, ben denizdim. Aslında çok farklıydık birbirimizden ama bir o kadar da aynıydık. Bir eksik, bir fazla tamamlıyorduk birbirimizi. Birbirimiz olmadan yapamıyorduk ama beraberken de olmuyordu. Ne ulaşabiliyorduk...