3.Bölüm

239 33 1
                                    

Lucas'ın yaşadığı olayın üzerinden tam bir hafta geçmişti. Okulda yürürken insanların bana ''kahraman'', ''cesur'', ''korkusuz'' dediklerini işitiyordum. Ama bu beni sinirlendirmekten başka bir işe yaramıyordu. Benim yaptığım insanlıktı, herkesin yapması gereken şeydi. Doğru olanı yaptığım için bana takılan bu sıfatları gereksiz buluyordum. İnsanların arkasından bunları demesini değil, ''neden o gelene kadar kimse Lucas'ı kurtarmamış ki'' demesini bekliyordum.

Boş ve sıkıcı geçen ders saatlerinden sonra çalan zille derin bir nefes aldım. İki gün önce bir polisiye romanına başlamıştım. Roman beni o kadar çok etkilemiştiki tüm ders boyunca eve gidip kitaba devam edebilmenin hayalini kurmuştum. Kitapların bana sunduğu ucu bucağı olmayan hayatları günlük yaşantıma binlerce kez değiştirebilirdim. Benim dostum, sır ortağım, üzüntülerimde yanımda olan tek şey kitaplarımdı. Çantamı toplarkende kitabıma kavuşuyor olmamın heyecanı vardı üzerimde.

Kafamı kaldırdığımda sınıftaki herkesin benden önce toplanıp çıktığını gördüm. Askılıkta asılı olan kot ceketimi almak için duvar köşesine doğru yürüdüğümde sertçe kapanan kapı sesini duydum. Arkama baktığımda kapının yanına yaslanmış olan Jenna'yı gördüm.

Jenna bana göre Kai'nin kız versiyonu. Zaten okulda Kai'ye aşık olduğunu bilmeyen ve duymayan yok. Sadece onun gözüne girebilmek için insanlara yalandan bağırıp çağrıyor. Amacınında okulda Kai gibi biri olduğunu göstermek. Kai'ye bakılırsa anladığım kadarıyla onun pek Jenna'ya ilgisi yok. İkisini birkaç kez yemekhanede görmüştüm, Jenna hoplaya zıplaya Kai'nin yanına gittiğinde Kai onu dinlemeden yanından yürüyüp gidiyordu.

''Demek okulumuzun en cesur kızı burdaymış.'' Jenna popo hizasına kadar çektiği eteğiyle oynarken alayacı bir tavırla konuştu. Ses tonu bir kızın sahip olabileceği en rahatsız edici türdendi. Konuştuğu an kulaklarıma sancı saplandı.

''Evet burdayım, bir sorun mu var?'' derken sıramın altında kitap bırakıp bırakmadığını kontrol ediyordum. Tamamen boş olduğunu gördüğümde sınıfın en solundan yürüyerek tahtanın olduğu hizaya, Jenna'nın önüne geldim.

Jenna yapay bir kahkaha attıktan sonra çıtlattığı parmaklarını tahtaya dayadı. Gözlerimin içine dik dik baksada bana hiçbir şey yapamacağından emindim. O'nun sadece Kai'nin gözüne girebilmek için kötü biri rolu yaptığını biliyordum. Bu gerekçede ondan korkmamı gerektiricek bir durum olmadığını gösteriyordu.

''Kai'nin olduğu bir olaya müdahale ederken ne düşünüyordun?'' aynı Kai'ye yaptığım gibi üzerime yürüyordu. Muhtemelen karşılıksız sevdiği Kai'nin intikamını almaya gelmişti. Ayaklarımın geri geri gittiği sürede kalbimde ufak tefek çarpmalar başlamıştı. Jenna'nın suratı git gide amcamın suratına dönüşüyor ve nefes alıp verişlerim güçsüzleşiyordu.

Öğretmen masasına kadar geri gittiğimde Jenna tamamen amcam gibi gözüküyordu. Bir şeyler diyordu ama benim duyduğum tek şey amcamın bana seneler önce ettiği aşağılayıcı sözlerdi. Bir şey yapmak; kaçmak istiyordum ama bacaklarım güçsüzleşmeye başlamıştı. Jenna'nın üzerime attığı son adımdan sonra kendimi yere kapaklanmış bir şekilde buldum.

''Dokunma bana yalvarırım lütfen dokunma bana ben hiçbir şey yapmadım lütfen dokunma bana'' ellerimin suratımın tamamını kapatmıştı. Gövdem ileri gidip geliyordu ve dokunma bana demeyi kesemiyordum. Kendi sesimden başka hiçbir şey duyamıyordum. Sürekli birinin bana vuracağını düşündüğüm için tir tir titremeyide ihmal etmiyordum.

''Jenna!'' duyduğum kalın ses tonunun ardından ellerimi yavaşça aralayıp karşımda biri olup olmadığına baktım. Gelen Kai'ydi. Benden iki metre uzakta duran Jenna'ya bağırmıştı.

''Ona dokunmadım. Elimi bile sürmedim. Yemin ederim.'' Jenna Kai'ye karşı savunma yapıyordu. Çığlıklarımdan onunda korktuğu belliydi. Dehşet verici gözlerle bana bakıp ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu. Ben ise hala ellerimi tam suratımdan çekememiş, titrememi durduramamıştım.

''Sen.... İyi misin?'' benden iki karış uzaklıkta diz çökmüştü Kai. Kafasını eğip suratıma bakmaya çalışıyordu. Bakmaya çalıştığı sıradada Jenna'ya ''ne yaptın ona'' diye sormayı es geçmiyordu.

''Bir şey yapmadı.. Lütfen bana dokunma. Gidin burdan. Gidin dedim size!'' duyduğum ayak ve kapanan kapı sesinin ardından terleyen alnımı titreyen ellerimle sildim. Boğazımı sıkan gravatımı genişlettikten sonra sırtımı öğretmen masasına dayayıp hızlı ve sık nefesler almaya başladım.

Bu durumu sadece biri bana dokunduğunda veya başka biri birine zarar verdiğinde yaşıyordum. Zihnim bana adice bir oyun oynuyor karşımdaki kim olursa olsun suratı amcamın suratına dönüşüyordu. İstemeden kendimi koruma iç güdüm devreye giriyor ve çığlıklar içinde kalıyordum.

Bu olay aileye ilk girdiğim zaman babamın gece beni alnımdan öptüğü sırada patlak vermişti. Belki dakikalarca belkide saatlerce yatağın içinde bağırıp durmuştum. Ailem hiçbir şey bilmediğinden bunu bir psikoloğa danışmışlardı. Fakat psikoloğun verdiği cevap ''bastırdığı korkularının gün yüzüne çıkma şekli bu olabilir. Eğer ilaç tedavisi uygularsak bunu bastırabilir.'' olmuştu. Ama ailem bunu kabul etmemişti.

Biraz daha sakinleştiğimde oturduğum yerden santim kıpırdamadan oturmaya devam ettim. Üzerimi başımı düzeltmiş dağılan saçlarımı bileğime taktığım tokayla toplamıştım. Saate baktığımda normalde eve vardığım saatin geldiğini, annemin beni merak etmiş olabileceğini düşündüm ve toparlanıp gitmek için ayağa kalktım.

Kot ceketimi çantamın üzerine koyarken açtığım sınıf kapısının tam karşısında duvara bedenini dayamış Kai'yi gördüm. Normalde Jenna'yı ilk gördüğümde kendi hırsını alması için Jenna'yı yolladığını düşünmüştüm ama sonraki tavrına bakılırsa onunda bundan haberi yoktu. Olaylar her ne şekilde gelişmiş olursa olsun o ve onun çevresinden biri yine şiddete başvurmayı seçmişti. Ve onlar yüzünden benim tekrar canım yanmıştı.

''Hey bak. Jenna'nın kusuruna bakma.'' Cümlesine karşılık vermeden akşam güneşinin sızdığı geniş koridorda yürümeye devam ettim.

''Seni korkuttuğu için...''

''Evet. Dile bekliyorum. Benden ve benden sonrada Lucas'tan özür dile.''

''Lucas şuan burda değil.''

''Sorun buysa bunu düşünme. Özürünü ben ileteceğim.''

''Lucas'a aşık falan mısın? Bu durumda düşünmen gereken kişi Lucas mı?''

''Bak ne yap biliyor musun. Eğer bana bir iyiliğin dokunsun istiyorsan burdan def ol. Yüzünü görmem bile midemin bulanmasına yetiyor.''

''Sana hiç zarar vermedim bile. Neden bahsed-''

''Senden nefret etmem için bana zarar vermen mi lazım? Bana vermesende çevremdeki insanlara zarar veriyorsun. O lanet ellerin sana hiçbir şey yapmamış insanların üzerinde gölge gibi dolaşıyor. Biliyor musun?'' dedikten sonra kafamı bulunduğu yöne çevirdim. ''Ellerinin kırmamak için kendimle savaşıyorum.''

Onun canını kurduğum cümlelerle yakmayı çok isterdim. Tamamen içimdeki nefreti boşaltamamış olsamda içimdeki nefretin kapısına yığılmış birkaç cümleyi suratına çarpabilmiştim. En azından bunu anladığını umuyordum okul kapsına doğru yürürken. Yumruk yaptığım ellerim bir an olsun gevşememişti. İçimdeki hırs ve sinir azda olsa dinmemişti.

Okulun kapısının önüne geldiğimde her zaman kapının yanındaki masada oturan Bay Andy'i görememiştim. Onunla beraber etrafta hiç kimse yoktu. Kapalı olan kapıyı açmaya yeltendiğimde kapının kilitli olduğunu gördüm. Bir çok kez zorlayıp ittirmeme rağmen kapı açılmadı.

''Kimse yok mu? Kapıyı açabilir misiniz acaba?''

Uzun süren bağırmalarıma rağmen kapıyı açmaya kimse gelmedi. Kilitlenmiş okul kapısının ardında kalmak isteyeceğim en son insanla baş başa kalmıştım.

Kim Kai.

Little TouchHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin