Eminim ki cehennemde olmak bile bu eyalette olmaktan daha iyi hissettirirdi bana kendimi. Tüm ısrarlarıma ve karşı çıkmama rağmen ''zorunlu'' olan bu geziye katılmıştım. Ailem ilk defa onlardan uzaklaşıcağım için telefon almışlardı bana, ve bana alınan telefondan baktığım tek şey ''hasta olmanın yolları''ydı.
Eğer hastalanırsam bizim için ayırtılan otel odasında kalabileceğimi düşünmüştüm. Klimayı sonuna kadar açıp ince bir tshirtle terli durmama rağmen bile hastalanmamıştım ama. Biliyordum, onu görsem bile bana bir şey yapamazdı. Yanımda bir sürü insan vardı. Gelip beni alamaz, bana dokunamazdı. Ama onu görme fikri bile ölme isteği uyandırıyordu içimde. Ben, geçmişimle yüzleşmeyi asla istemiyordum.
5 saat süren yolculuğun ardından nihayet kalacağımız otele varmıştık. Bembeyaz, 5 katlı butik bir oteldi. Lüks değildi ama şirin döşenmişti. Lobiye vardığımızda oda ve iş dağılımı yapmak için bavullarımızı bırakıp oturmuştuk. Öğretmen önceden hazırladığı kağıtları çıkarıp görev paylaşımı yaptı.
Oda arkadaşım Laura'ydı. Sınıfın en zeki kızı. Pek arkadaşı yoktu, insanlarla konuşmak yerine test çözmeyi tercih ederdi. Bu gezi için en heyecanlanan oydu aramızda. Bu yüzden ruh hali diğer günlere göre iyiydi. Oda arkadaşımdan memnun olmuştum, boş gürültü yapmayacak sakin bir kızdı. Ayrıca şansıma Kai'nin odası karşı odaydı. Her katta 6 oda vardı. Biz 2.kattaki odadaydık.
Bavullarımızı odaya çıkarttığımızda serbest bırakılmıştık. Bende bu andan faydalanıp Kai'nin odasına gittim. ''Kai'' diye fısıldadım odasından içeri ''bir saniye bakar mısın''. Üzerine öylesine geçirdiği bi t-shirtle sonuna kadar açtı kapıyı ''ne oldu beni mi özledin'' dedi espirili bir şekilde. Elinde elma vardı. Kapıya yaslanmış elmayı yiyordu. ''Telefonunu ver'' dedim ve elimi uzattım. Cebinden çıkardığı telefonu kaşlarını kaldırarak uzattı ''rehberimdeki kızlara bakmayacaksın herhalde'' dedikten sonra alt bacağına attığım hafif tekmeyle sendeledi. Numaramı yazdıktan sonra kendi telefonumu aradım ve telefonunu geri uzattım. ''Numaramı kaydettim. Aradığımda aç'' dedim ve karşı tarafta duran odama hızlıca girdim.
Hep beraber yemek yemeye inmiştik. Yemekhanenin enfes yemeklerini mideye indirirken genel okul muhabbetlerini döndürdük. Öğretmen bize ilk gün bir şey yapmayacağımızı, bir sonraki sabah geziye başlayacağımızı söylediğinde ufak bir mutluluk gürültüsü koptu.
Birkaç kişi otelin lobisindeki televizyonu izliyor, birkaç kişi otelin terasında sigara içiyor diğerleri ise kendi halinde takılıyordu. Benimde odamda yatıp birkaç blog gezdiğim sırada Megan odaya geldi. ''Herkes terasa.''
Çok geçmeden terasa çıkmıştık. Tüm sınıf terastaydı. Herkes bulduğu yere çökmüştü ama kimse neden orda olduğunu bilmiyordu. Merakların arttığı sırada Megan elindeki telefonu mikrafon gibi tutup konuşmaya başladı. ''Okulda değiliz ve öğretmenimiz uyuyor. Neden bu harika fırsatı değerlendirmeyelim?''
Herkesten onay çığlıkları kopmuştu. Ben ve oda arkadaşım Laura birbirimize bakıp kıkırdamıştık. ''Lafı dolaştırmadan söyleyeceğim. Herkes paralarını elimdeki bu kutuya koysun, içki alacağız'' dedi. Çok geçmeden kuyruk oluştu. Herkes eline gelen ilk parayı kutunun içine atıyordu. Yeteri kadar para toplandığında Megan tekrar lafa girdi. ''İçkileri kim almaya gider?''
Terasa çıktığımdan beri görmediğim Kai'yi gördüm o anda. Elini kaldırdı ve ''Ben Glory ile beraber giderim'' dedi. Herkes ''ooo'' sesi çıkartırken Lucas terası terk edip gitti. Bende ezilip büzülen suratımı düzeltmeye çalışıyordum.
Odama indikten sonra üzerime basit bir elbise geçirip saçlarımı topladım. Otobüsle gelirken görmüştüm, hemen yan sokağımızda bir market vardı. Yakın bir yere gidicek olmam içimi rahatlatıyordu.
''Marketten sonra defileye mi gidiceksin?'' dedi odama izinsiz giren Kai, ''kapıyı çalmalıydın!'' derken yatağımın üzerindeki telefonu çantama koyuyordum. ''Hazırım'' dedim ve kapıdan çıktım. Otelden çıkıp yürümeye başlamıştık. Havanın çok eşsiz bir esintisi vardı, ferhalatıcıydı. Gözlerimi kapatıp rüzgara karşı yürüdüğüm sırada Kai konuştu. ''Neden.. Yani o gün neden korktun buraya gelmekten? Şuan mutlu gözüküyorsun'' dedi.
İçimdeki dürtü ''yanımda sen varsın'' demem için zorluyordu sanki beni. Aslında hissettiğim bu değildi. Mutluda değildim mutsuzda değildim. Endişelerim vardı ama... Kai. O yanımdaydı. Bilmiyordum, sebebini hiçbir şekilde bilmiyordum. Kendime izah edmiyordum ama o yanımdayken bana bir şey olmayacakmış gibi hissediyordum. Belkide saçmalıktı, bilmiyorum..
''Ben sadece..'' dedim ufak bir duraksamadan sonra ''ailemden ayrılmayı sevmiyorum. Uzağa gitmeyide sevmiyorum.'' ''Neyi seviyorsun ki sen'' dedi elindeki parayı son bir kez sayarken ''sevdiğin hiçbir şeye rastlamadım. İnsanların sana değmesini bile sevmiyorsun'' dedikten sonra gülümsedim. ''Haklısın. Sorunluyum biraz.''
Caddeye çıktığımızda marketin karşı yolda olduğunu gördük. Yayalar için yeşil ışığın yanmasını bekledikten sonra yürümeye başladık. Tam o sırada, karşımda kırmızı ışık yanmasına rağmen gaza basan bir araba gördüm. Kaza geçirdiğim gün ki gibi, ışığın farlarını çok yakınımda hissettim. Adım dahi atamamıştım, çoktan karşıya geçmiş olan Kai'nin bana bağırdığını duyuyordum. ''DELİRDİN Mİ SEN? NE YAPIYORSUN BURAYA GELSENE''
Sım sıkı kavuşturduğum gözlerimi açtığımda kendimi Kai'ye sarılmış buldum.
Ben, ilk defa kendi isteğimle bir insana sarıldım.
�B�8Tуi[c
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Little Touch
FanfictionOnun korkuları mahkum olduğu kaderinin kaçınılmaz tarafıydı. Her gece istemsizce karıştığı karanlık, çığlıklarını fısıltı haline dönüştürmeye başlamıştı. Aciz bedenine inen darbeler karşı koymaya gücü yoktu, kalmamıştı. Korkuyordu. İnsanlar ona bak...