Jenna ve Kai'yi sınıfta bırakıp kendi sınıfama gitmek üzere koridora çıkmıştım. Koridorun ortasında yürümeye başladığımda sağ ve sol tarafımfaki insanlar dikkatlice bana bakıyordu. Jenna ve diğerleri için önemli ama benim için önemsiz olan bu ayrıntı onları baya eğlendirmiş olmalıydı. Gelen kuru gürültülere aldırmadan sınıfa gittiğimde sıramda oturan Lucas'ı gördüm.
''İçmek isteyeceğini düşündüm'' dedi elindeki kahveyi uzatırken. Genelde filtre kahve içerdim ve bunu bildiği için filtre kahve almıştı. Nazikçe kabul ettikten sonra yanına oturdum. ''İyi misin'' derken çekingendi, ''oldukça'' dediğimde sorun olmadığını gösteren bir görüntü yarattım. ''Peki ya sen?''
İyi yetiştirilmiş olduğu hal ve tavırlarından belli oluyordu. Cümlelerini özenle seçiyordu. Karşısındakini umursadığı oldukça belliydi. Bana dik dik bakan insanların aksine yanıma gelip benimle konuşmuş olması mutlu olmamı sağlamıştı. Minnettar hissediyordum.
5-10 dakikaya yakın havadan sudan konuşmuştuk. Konuşurken oldukça kasılmaya başlamıştı, ben de dayanamayıp ''bir sorun mu var'' demiştim. ''Aslında'' dedikten sonra duraksadı, ''sana söylemem gereken bir şey var''. Kötü bir şey olduğunu düşünmüştüm, suratına pür dikkat baktıktan sonra gözlerini benden kaçırmasını izledim, ''ben senden..'' diyordu tam, Kai konuştuğumuz sıranın üzerine çökmeden önce.
Utanmıştım. Cümlenin geri kalanını az çok tahmin edebiliyordum, bu ellerimin hızlıca terlemesini sağlamıştı. ''Sana benim söylemediğimi söylemiştim!'' dedi Kai ağzındaki lolipopu çevirirken, ''boşuna bana bağırdın. Ve kendini affettirmek istiyorsan bana yemek ısmarla'' gözlerimi devirdim ve yanımdan kalkıp giden Lucas'ın arkasından gitmek için ayağa kalktım. ''Beni affetmeni istemiyorum'' dedikten sonra adım atmak üzereydim ki Kai yolumun üzerine ayağını koydu. ''Eğer istemiyorsan Bayan Radnor'a bana yemek hazırlamasını söylerim'' dedi. ''İstediğini yap'' derken gözlerimle Lucas'ı arıyordum.
Ama Lucas gitmişti. Son iki derse girmemişti. Bunun sebebini Kai'ye bağlamıştım. Eğer gelip bizi rahatsız etmeseydi Lucas kaçmak zorunda kalmayacaktı. Dersin sonunda sınıftan çıkmakta olan Kai'nin önünü kestim, ''onu huzursuz etmeyi bırak'' derken gözlerinin içine delici bakışlar atıyordum. ''Kast ettiğin kişi Lucas'sa; onunla konuşmadım bile'' dedi ve omzuma çarparak yürüdü. ''Varlığın bile rahatsız etmeye yetiyor! Bunu ne zaman anlayacaksın!'' diye koridoru inletmiştim. Arkasını dönmeden sol elini kaldırdı. Bunu beni umursamadığı anlamına geliyordu. ''Pekala'' dedim içimden ''boşver Glory''.
Okuldan geç çıkmaya özen göstermiştim. 10 dakika bile oyalanmıyordum artık zil çaldığında. Okulda kalmamdan sonra korkmaya başlamıştım aynı şeyi bir daha yaşarım diye. Hem de bu sefer diğeri kadar şanslı olmaz ve tek kalabilirim endişesi vardı üzerimde.
Evime giden yolda çapraz adımlar atarak yürüyordum. Etrafımdaki bahçelerde ailesiyle oynayan çocuklar, sahipleriyle koşuşturan köpekler vardı. Bu görüntüyü görmek beni hep mutlu ederdi. Güneşin batmaya yüz tuttuğu, gökyüzünün turunculuştuğu bu saatlerde yürümek beni daima mutlu hissettirirdi.
Yine okuldan çıktığımda yavaş yavaş oyalanarak yürüyordum. Okul ve evimin tam ortasında bulunan, genelde okuldaki öğrencilerin gidip oturduğu parkın önne geldiğimde bir gürültü duydum. Parkın duvar kısmının orda küçük bir topluluk vardı. Parkta her zaman olay çıktığından bana bu görüntüyü görmek normal gelirdi. Bu yüzden sesleri duymamak için kulaklıklarımı takıp yürümeye devam ettim. Kalabalığın tam önüne geldiğim zaman, tam ortalarında Lucas'ı gördüm.
Kulağımdaki kulaklığı çekip yere fırlattım. Onunla aynı anda çantamda yere düşmüştü. Üzerimdeki eşyaları arkamda bıraktıktan sonra yanlarına koştum. ''Lucas!'' diye bağırıp topluluğu elimle sıyırdığım sırada beklemediğim bir görüntüyle karşı karşıyaydım.
Yerde yatan, yaralanan Lucas değil, Kai'ydi. Kai'yi döven kişi ise Lucas'tı. Burnundan oluk oluk kan akıyordu Kai'nin. Lucas'ın arkadaşları yerde yatan vücuduna her tekme attığında gülüyordu. Her güldüğünde ise ağzındaki kanları tükürüyordu.
Kai'ye kilitlenmişti gözlerim. Haraket edemiyordum, sadece bakıyordum. Beni çok geçmeden fark eden Lucas Kai'nin yakasından ellerini çekip ayağa kalktı. ''Glory'' dedikten sonra kan bulaşan elini pantolununa sildi. ''Artık bizi rahatsız edemiyecek.''
Omzunda güçlü bir şekilde omuz attıktan sonra arkasında yatan Kai'nin yanına eğildim. Sağ bileğime bağladığım füları çıkartıp Kai'nin kanayan burnuna yerleştirdim. ''Kai'' dediğimde tekrar gülümsedi Kai, ''geldin mi'' dedi ve kafası yere düştü. ''Yardım etsenize! Biri yardım etsin!'' diyordum başımdaki kalabalığa ama bakmak dışında bir şey yapmıyorlardı. ''Bırak şunu'' demişti Lucas kolumdan beni tutarken, ''çek şu lanet elini üzerimden'' diyip onu tersledim ''Kai, kendine gel, Kai'' suratını sarsıyordum ama tepki vermiyordu.
Telaşlanmıştım, o kadar çok telaşlamıştım ki ellerim tekrar titremeye başlamıştı. Baygın gibi duruyordu. Bunu hayatımda sadece bir kez, amcam beni bayıltana kadar dövdüğünde yaşamıştım. Biliyordum nasıl hissettiğini, ilk başlarda canı yandı ama sonlara doğru alıştı. Karşı koymayıda kesti, tamamen bıraktı kendini. Sonrada yavaş yavaş karanlığa gömüldü.
Kalabalıktan geriye kimse kalmamıştı Kai'yi uyandırmaya çalıştığım sırada. Ona o kadar çok yardım etmek istiyordum ki. Ama yapamıyordum. Yapmaya çalışsamda beceremiyordum. En sonunda yattığı yerden bin bir zorlukla doğrulmasını sağladım. Koltuk altından onu kaldırp kolunu omzuma attım.
Bundan nefret ediyordum. Kim olursa olsun bir tenin benim tenime değmesi bile beni deli ediyordu. Gözlerimi kapatarak tüm gücümle ayağa kalktım. Metrelerce zorlanarak adım atabildikten sonra çantamı ve kulaklığımı alıp evin yolunu tuttum.
Annemin yardımıyla yatağıma yatırdık Kai'yi eve gittiğimde. Annem yardım çantasından aldığı bezleri ve ilaçlarla Kai'nin yaralarını kapatmaya çalıştı. Kai hala gözlerini açmamıştı, uyuyor gibi gözüküyordu. Muhtemelen vücudundaki her kemik kırılmış gibi bir ağır çekiyordu ve gözlerini açmaya hali yoktu.
Annem gittikten sonra koltuğumun üzerinden aldığım örtüyü üzerine örttüm. Yaralanmış suratına uzun uzun baktıktan sonra geri döndüm. O sırada boşta olan elimi tuttu.
''Yanımda kal''
��T�!�['
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Little Touch
FanficOnun korkuları mahkum olduğu kaderinin kaçınılmaz tarafıydı. Her gece istemsizce karıştığı karanlık, çığlıklarını fısıltı haline dönüştürmeye başlamıştı. Aciz bedenine inen darbeler karşı koymaya gücü yoktu, kalmamıştı. Korkuyordu. İnsanlar ona bak...