KAÇIŞ -BİR ŞEHİR EFSANESİ - Yolun başındakiler için rüya tabirleri...
Diyeceklerdi ki... Gün olmuş kan akmış uğruna, kalpler durmuş atmayı bilmez gibi.
Hafif esintili akşamüstü vaktinde, etrafa dağılmış bir kalabalığın içinde tek başına yürümek insanın kendisini defalarca kaybedip bulabilmesi yeterliydi. Fikrimde zincirleme bir kaza vardı, kalbimde bir çatışma.
Eğer söyledikleri gerçek ise, ya ailem beni daha az severse diye düşünmeden edemiyordum. Ya onu benden daha çok severlerse mesela... Dünya ayaklarımın altından, zaman başımın üstünden akıp gidiyordu. Kaldırımın kenarına oturduğumda gözlerim yerdeydi. Ilık esinti yüzümün iki yanında dökülen saçlarımı uçuşturuyordu.
Adımı işittim.
''Karaca!''
Sevgisinin sadakatine ve sonsuzluğuna kendimden daha çok güvendiğim, güvenmek istediğim, abim Can... Uğruma değil bana ait olmayan kanını, zararıma olan tüm dünya kanını akıtabilecek kadar girebileceği bir savaşı göze alabilirdi, iyiliğime olsun diye tüm düşmanları tek tek affedebilecek bir merhamet yüceliğini tam da o anda kuşanabilirdi.
Yanıma oturmasıyla birlikte az önce saçlarımı uçuşturan ılık, tatlı esintinin yerini şefkatli elinin okşayışı aldı. Huzurunu kalbime emanet etti, onun sevmek konusundaki tüm gücünü ve bağlılığını hissettim sanki bir maddeymiş gibi.
''Abicim,'' dedi sessizce. Cevap vermedim. ''Nereye kayboldun?'' diye sordu. ''Karaca, yüzüme bakar mısın? Sana bir soru sordum.'' Sesi öyle güzeldi ki, dünyadaki tüm abilerden daha iyiydi ve o sadece benim abimdi.
''Onları çok merak ediyorum,'' dedim gözümden bir damla yaş kayıp düşerken. ''.. Ve bunu hissettiğim için, istediğim için kendimden nefret ediyorum.'' Ona bakmayı başardığımda içimde bir ağlama isteği baş verdi yeniden.
Yüzünde kızgınlığın ifadesi vardı, çaresizliğin ama en kötüsü inkarın ve kaçışın ifadesi vardı. Daha da beteri yüzünde abime ben tarafından sunulan hayal kırıklığının ifadesi vardı. Canındaki asıl acının bu olduğuna birinci dereceden gözlerindeki kırık bakışla, yüzündeki alevli öfkeyle birlikte tanık gösterildim.
''O adama inandığın için sana ne kadar kızgınım, bir bilsen,'' Gülümsedi. Üzerindeki bulut mavisi gömlek artık çekiştirilmekten kırış kırıştı. Ben konuşmadığım için yüzünü önüne çevirdi ve dirseklerini dizlerine yasladı. İç geçirdi derince. Onun içindeki sıkıntıyı görebildiğim için daha da kendi içime çekilmek istedim. ''Babam çok kızacak sana eve gidince,'' dedi. ''Haberin olsun.'' Bu sefer seslice güldü. Muzip olmaya çalıştığının farkındaydım. ''Ben de seni asla kurtarmaya çalışmayacağım.''
''Sen, beni her zaman kurtarırsın. Bu hep böyle oldu. Hep böyle olur.'' Ben de ona gülümsedim. Ama bu neşe barındırmayan bir tebessümdü. ''O adamın söylediklerinin gerçek olabileceğini sen de biliyorsun.'' dedim. Sesim sakindi. Düzdü. ''Annemin halini görmedin mi? Sesi bile hala içimi tırmalıyor. Merak ediyor. Benim gerçekten onun kızı olup olmadığımdan emin olamıyor. Babam da sanki hissetmiş de kabullenmiş gibi sen benim kızımsın diyor.'' Can yüzünü bana döndü ve ben hissiz bir tavırla mırıldandım. ''Sen de görmedin mi, Can? Biliyorum. Hissettin. Kanıt olmadan bile hissedebildin bunu. O yüzden bu kadar tepki verdin zaten.'' Dudaklarımı birbirine bastırdım. ''O adamın yalan söylemediğini bence hepimiz anladık.''
''Karaca,'' diye söylendi Can bu konudaki yıkılmışlığını asla gizleme çabasına girmeden. ''Sen benim her koşulda kardeşimsin.'' Göz kırptı. ''Prensesimsin.'' Uzanıp parmaklarımı onun iri avucunun içine bıraktım. ''Hiçbir koşul bana bunun aksini hissettiremez. Sen bizim kızımızsın. Aksini düşünmek beni çıldırtıyor, inan bana biz bir yalanı yaşadığımızı düşünmüyoruz. Başka birisi benim öz kardeşim olsa bile onu seni sevdiğimiz gibi sevemeyiz. Ben sevmem. Çünkü sevemem. Bu adam sadece senin abin olmak istiyor.''
''Sen de çok iyi biliyorsun ki bugünden sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Benim başka bir abim var. Belki de abilerim. Hatta ablalarım. Belki benden küçük kardeşlerim. Annem başka birisi. Babam başka birisi. Ait olduğum şehirden ismimin yanındaki soyadına kadar her şey başka olacak belki de artık.''
''Böyle bir şey olmayacak,'' diye çıkıştı net bir keskinlikle. ''Belki gerçek ailen başkası. Ki bu sadece bir iddia. Ama gerçekse bu hiçbir şeyi değiştiremez. O adam senin kanından olabilir ama bunca yıldan sonra artık hiçbir şey değişemez. Sen olduğun yerde kalmaya devam edeceksin. O ailenin yanına gitmek, bizi geride bırakmak gibi bir düşüncen varsa eğer sana olan sevgimize karşılık çok büyük bir sadakatsizlik yapmış olursun.''
''Çok garipti biliyor musun,'' diye fısıldadım gülümserken. ''Cihangir Azerin'e baktığımda bana ne kadar benzediğini gördüm. Annesini ve babasını merak ettim sonra.'' Elimi çekecektim elinden ama Can buna izin vermedi. ''İçimden galiba ona abi demek geldi. Bunun için vicdan azabı duymalı mıyım sence?'' diye sordum gözümden bir damla yaş kayıp giderken. Konuşurken sesim titremişti. Bunun için kendimi azarladım.
''Sana bir şey diyeceğim,'' dedi Can biraz sessiz kaldıktan sonra. Bana kızmış mıydı, bilmiyordum. Ama bunun muhakemesini kendi içinde yaptığını hissedebiliyordum. ''Sen, bana küçükken hep ne sorardın, hatırlıyor musun?'' Bana bakıp burnumu sıktı. ''Başka bir kardeşimiz daha olursa onu benden çok sever misin, diye sorardın. Hatta bunu hala sorarak gözümde üç yaşından bir adım öte gidemediğini de bana hatırlatıyorsun arada.''
''Dalga geçme benimle,'' diyerek dürttüm onu omuzundan. Ağlamıyordum ama, sanki bir tepeden de aşağıya düşüyordum, yere çakılacağım anı bekliyordum. Canım acıyordu, daha da çok acıyacak gibi içimde bir yer titriyordu boşluk boşluk.
''Ben şimdiye kadar sana hep ne dedim, Karaca.. Ben, senin abinim dedim. Seni hep çok seveceğim, dedim. Hatta sırf için rahatlasın diye sana bir kardeşimiz daha olursa onu senden daha çok sevmeyeceğimin sözlerini verip durdum.'' İçime öyle bir acı çöktü ki gökteki tüm bulutların yağmurları düştü iri ve kocaman damlalarla, karanlıkta kaldım sanki bir anda ben. ''Bak ben sözümü tutuyorum,'' dedi. Sesi boğuktu, bakışları yalvarıyordu. İlk defa gözlerinden akmayan yaşların sesine damladığını hissettim. ''Başka bir kardeşim daha var belki de. Ama ben onu senden çok sevmiyorum. Sevmeyeceğim de!'' Daha sıkı sarıldı bana. ''Sen benim canımsın.'' Dişlerini ağlamamak için sıktığını hissetmeye başladım Can'ın. Çeneleri titriyordu. ''Şimdi sıra sen de,'' diyerek devam etti sözlerine. ''Şimdi senin de başka bir abin daha var. Sen de onu benden çok sevme olur mu?''
Sıkıca sarıldım Can'a. Sımsıkı.
''Asla,'' diye fısıldadım. ''Asla.''
****
Aradan günler geçti. Günler süren tartışma bizi parçalamadı belki ama dağılmanın eşiğine dek getirdi. Sayısız kavga geçti başımızdan ve sonu gelmeyen gözyaşları eşlik etti hayatımıza.
Ve DNA testi yapıldı. Testin sonucu elimize verildi.
-Hasta Özdemir Seymen'e ait DNA örneği ile, Karaca Seymen'e ait kan örneği tahlili sonucunda DNA örnekleri %99.9 uyuşmamaktadır.-
-Hasta Larin Delaniyova Seymen'e ait DNA örneği ile, Karaca Seymen'e ait kan örneği tahlili sonucunda DNA örnekleri %99.9 uyuşmamaktadır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAÇIŞ " BİR ŞEHİR EFSANESİ "
Fiksi RemajaHAFTADA 2 YENİ BÖLÜM YAYİNDA 🥳⭐️🌙🥀 Karaca, akıp giden bir zamanı ve o zamanın efsanesini nefes nefese yaşadı. Yeniden doğdu, büyüdü. Sonra şehrin sahibi bir gül fidesi getirdi. Cennetin yasaklı elması önce avuçlarına, ardından şehrin kalbine düşt...