Dünyaya gözlerini açtığında birçok çocuğun gördüğü ilk şey anne babası olur. Herkes tabii ki bu kadar şanslı olamaz.
Bu kasabada doğan hiçbir çocuk şanslı değildi. En azından belli bir yaşa geldiklerinden itibaren.
Soykırım, bir millete yapılabilecek en acı şeydir. Özellikle de kendi ülkende yönetenler tarafından yapılan. Bunun illa ki kanla yapılması gerekmez. Özgür düşüncenin engellenmesi de bir soykırımdır. Düşünmeyen insan yaşıyor mudur?
Hayalet kasabası, Akşit Krallığı'nın okyanus kenarındaki kasabalarından birisidir. Zamanla şehir gibi kullanılmaya başlansa da adı kasaba olarak kalmış ve derin bir hikâyesi, acı bir geçmişi vardır. Şu anda krallığın başında olan kralın babaannesi, yani o zamanın kraliçesi, Yeygü başlarda başkentte olan sarayı Hayalet kasabasını keşfettikten sonra buraya yeni bir saray yaptırmaya karar vermiş ve buraya taşınmıştır. Bunun sonucunda Hayalet kasabası büyük bir üne kavuşmuş, panayırlar kurulmuş ve birçok insanın uğrak yeri olmuştur.
Tarıma el verişli toprakları, dört mevsimin yaşandığı güzel hava koşulları ve iklimiyle Hayalet kasabası göç veren değil göç alan bir yer haline gelmiştir. Aynı zamanda Akşit Krallığı'nın simgesi olan çiçekler burada yetişmektedir. Endemik tür olan ve hepsinin ayrı bir güzelliği olan bu çiçekler, turistlerin bu ada ülkesine gelmesinin en büyük sebeplerindendir.
Hayalet kasabasının tarihi yine de hâlâ insanları korkutmakta. Kasaba ismini ormanında alıyor, Hayalet ormanı. Geçmişte burada yaşayan halk, ormanın içindeki evde bir cadının yaşadığını ve ormana hayaletlerini saldığını, hatta bu hayaletlerin birkaç kasabalıyı öldürdüğünü iddia etmesi üstüne kasaba terk edildi. Sonrasında bir sürgün yeri haline gelen kasaba, Kraliçe Yeygü bulana kadar sadece yabancıların, sürgün edilenlerin yaşadığı bir yer olmuştur.
Bu sürgünlerden ötürü de krallığın belli bir ten rengi, saç rengi veya göz rengi olmamıştır. Her çeşitten insan bulmak mümkün hâle gelmiştir. Bu sürgünlerden şüphe duyan Yeygü'nün biricik oğlu Oğuz, bundan şüphe etmeye başladığı günden itibaren bir araştırmaya koyulmuş, sonucunda da büyük bir soykırım getirmiştir.
Krallıkta yaşayanlar, özellikle de Hayalet kasabası halkı, sürgün edilen insanları tanımış ve onları benimsemişlerdir. Bu insanların neden sürgün edildiğini anlayamamış, onlara iş, aş ve eş vermekten çekinmemişlerdir.
Halktan farklı olarak gelecekte kral olacak Prens Oğuz öyle değildi. Her halk arasına karıştığı vakitte bu insanların peşinden gider, ne işler karıştırdıklarını merak ederdi. Kral olduğu gün bunu çok daha rahat yapmaya başladı. Annesinin belirsiz ölümünden çok bu insanları merak etmesi oğlunda şüphe uyandırmaya başlamıştı. Ondan çok diğer insanlar kraliçenin ölümünü araştırmış ama destek göremeyince vazgeçmişlerdi.
Işte tüm bu şeylerden sonra cehennemi yaşayacakları gün gelmişti. Kimse farkında değildi ama yine de içlerinde kötü bir his vardı. Kasabaya sürgün edilen birçok insan evlenmiş, hatta çocuğu olmuştu. Hepsi bunu benimsemişti. Yine çocuklarıyla ilgilendikleri, tarlada çalıştıkları, şehre inmek için hazırlandıkları bir günde kral, demir döküm yapan birinin elinden ateş çıktığını görmesi ile onu zindana attırmış ve aynı gün içerisinde birkaç belgeye ulaşarak bu kişilerin aslında sürgün edilme sebebinin doğa üstü güçleri olması ve cadı olarak görülmeleri olduğunu öğrenmişti. Bu kadar çok insanla baş edemeyecekleri için geri dönemeyecekleri, ada ülkesi olan bir yere sürgün edilmeleri gerekiyordu. Akşit Krallığı bunun için en uygun yerdi, hele ki Hayalet kasabası gibi terk edilmiş, arkasında korkunç efsaneler yatan bir yer, sürgün için en idealiydi.
Kral, tüm bu belgeleri bulduğunda sürgün edilen her bir kişinin belgesini bir şövalyeye, hatta oğluna da verip onları öldürmelerini istedi. Işte o gün kasabada kan gövdeyi götürdü. Kralın bu yaptığının ardından kasaba meydanında bulunan tanrı heykelleri nedensizce alev almış, fırtınalar kopmuş ve birçok felaket peş peşe gelmiştir. Geriye kalan halk bunun suçlusunun kral olduğunu bilerek onu canice, kralın diğer insanlara yaptığı kadar olamasa da, öldürmüşlerdi.
Prens, tahta çıkabilmek için halka birçok söz vermek ve yemin etmek durumunda kalmış, bu şekilde tahta geçebilmiştir. Heykellerdeki yangının izleri hâlâ durmakta. Felaketi unutmak isteseler bile unutamayacakları birçok şey hâlâ var, özellikle de katledilen ailelerin çocukları. Işte bunlar şanssız, kimine göre de lanetli doğan çocuklardı. Kimse onların da birer sözde 'cadı' aslında ise olağanüstü güçlere sahip insanlar olduklarını bilmiyordu. Bu olay krallıktaki insanların üç gruba ayrılmasına sebep oldu.
Saray, soylu yanlıları; saray karşıtları; rejim değişikliği isteyenler.
Hep huzur içerisinde olan bu krallık, o kıyamet gibi günden sonra bir daha huzuru bulamayacaktı. Hiçbir zaman.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntikam Tahtı
Fantasy!Dikkat! Tetikleyici içerik! Şiddet, argo ve taciz sahneleri içerir. Evrenin en sakin kasabalarından biri, her türden insanın olduğu bir yer. Herkes çok iyi anlaşıyordu, ta ki bir soykırıma kadar. Bu soykırım kasabadaki, hatta krallıktaki birçok şe...