"Sanırım onu bizim tarafa çekmeye başladım ancak Tomris'in fikirleri beynine o kadar işlemiş bir hâlde ki, zorlanıyorum." Kızıl ve oldukça kabarık kıvırcık saçlı kadın çalışmak için saçlarını topluyor ve arkadaşıyla konuşuyordu. Saçının bir tutamı oldukça dikkat çekici bir mordu. Kasabada çiçeklerle saçlarını boyayan çok kadın vardı, o da onlardan birisi olduğunu söylüyordu.
"Oldukça güçlü, ona ihtiyacımız var. Hem sana karşı boş olmadığı açık, yani bunu daha kolay yapacaksın eminim." Dedi diğer kadın da. O da kıvırcık ve kahverengi saçlıydı. İki kadının da gözleri oldukça çekiciydi, kızıl kadının kehribar, kahverengi saçlı kadınınsa siyahtı.
"Ah, inan bana duygularıyla hareket eden birisiyse güçlü değildir." Diyerek fırında ısıttığı demiri dövmeye başlamıştı.
"Bu duygular sana karşıysa bu bizi güçlü kılar." Sesi dövülme sesleri arasında zor duyuluyordu.
"Göreceğiz." Dövme işleri bittikten sonra demir eşyaları satmak için dükkana taşımaya başlamışlardı. "Bugün işin yok muydu, Umay?"
"Henüz saati gelmedi. Ben de sana yardım edeyim dedim. Tek yakın olduğum kadın sensin ve kız kıza sohbetleri özlüyorum." Birbirlerine gülümsediler ve dükkana geldiklerinde siyah saçlı, mavi gözlü, oldukça çekici beyaz tenli bir adam fırını yakmakla meşguldü, hem de elinden çıkan ateşle.
"Biz geldik Edgü." Kızıl kadın içeri girip getirdikleri eşyaları bıraktı.
Biz kelimesini duyduğunda onlara dönmüştü ki yanında kimi getirdiğini görmek için. "Bugün önemli satışlar olacak, sen tezgahı ayarla ve siparişleri paketle istersen. Sen de hoş geldin Umay." Dedi ve fırına geri döndü.
"Hoş bulduk, kolay gelsin Edgü. Ben çıkıyorum Yula." Yula ile görüşüp dükkandan ayrıldı ve kendi şifahanesine gitti.
Şifahanenin kapısında gayet iyi tanıdığı birisi duruyordu. Oldukça iyi giyinimli, saçları birçok kişiden daha bakımlı ve kibar bir beyefendi, tabii, Umay için o bir baş ağrısından başka bir şey değildi. Yaklaşan ayak sesleriyle baktığı yerden çakır gözlerini gelen kadına çevirdi. "Geç kaldın."
"Kendi yönettiğim işte geç kalmak diye bir şey yoktur, Geray." Dedi ve şifahanenin kapısını açtı. Birlikte içeri girdiler. "Ne için geldin?"
"Mavi gözlü oğlanı soracaktım, adı neydi... Eg... Ed..." Dilinde ismini dolandırmaya çalışsa da bir türlü çıkaramamıştı.
"Edgü. Hâlâ Tomris'in fikirlerinden arındıramadık ama bize yaklaştırabildik." İlaçları kutularından çıkarıp rafa dizerken konuştu.
Geray hasta koltuğuna oturdu ve bastonunu yanına koydu. "Ah şu kadın... İnsanların nasıl onun gibi sert mizaçlı bir kadına bu kadar uyduklarına anlam veremiyorum. Manipüle bile etmiyor, sadece konuşuyor ve ikna ediyor."
Dediklerinden sonra bir ilacın sertçe konulmasıyla irkildi ve Umay'a döndü. "Yula da oldukça sert mizaçlı bir kadın ama Edgü'yü senden veya benden çok o ikna ediyor. Böyle kadınları hafife alıyorsun, Geray."
Geray bir süre onu izledikten sonra bastonunu alıp yerinden kalktı. "Sana iyi günler Umay." Dedi ve ona bir gülümseme sunarak şifahaneden ayrıldı.
Yolda ilerlerken gelen at sesiyle o tarafa döndü, görmeyi beklediği kişiyle göz göze gelince gülümsedi. "Günaydınlar, Toraman!" Diyerek el salladı.
Toraman, Geray'ın yanında atını durdurduğunda Geray, o zaman arkasında oturan kadını gördü. Bu Toraman'la birlikte yaşayan sarışın kadındı, Tomris. "Günaydın, Geray."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntikam Tahtı
Fantasi!Dikkat! Tetikleyici içerik! Şiddet, argo ve taciz sahneleri içerir. Evrenin en sakin kasabalarından biri, her türden insanın olduğu bir yer. Herkes çok iyi anlaşıyordu, ta ki bir soykırıma kadar. Bu soykırım kasabadaki, hatta krallıktaki birçok şe...