Prenses, salonun tam ortasına gelmiş, dikkatleri anında üstüne çekmişti. Çekemediği dikkatleri ise eline bir bardak alıp çatalla ona vurarak çekmeyi başarmıştı. Bir konuşmaya hazırlandığı belli oluyordu.
Müzik sesi kesilmiş, herkes konuşmayı bırakmış ve pür dikkat prensese odaklanmışlardı. Salonda birisi ayağını oynatsa sesi yankılanıyordu. Birkaç saniyenin ardından prenses boğazını temizledi ve konuşmaya başladı. "Değerli halkım, davetime icabet ettiğiniz için hepinize çok teşekkür ederim. Bugün burada size kendimi en iyi şekilde açıklayacağım ve ardından babam, yani majesteleri bir konuşma yapacak, veliahtı açıklayacak." Konuşurken etrafındaki herkese bakmaya çalışıyor, beden dilini oldukça etkili kullanıyordu. Kibar ve ikna edici bir sese sahipti ancak bu ses otoriter değildi, babasının tam tersiydi. "Hepinizin yeni yönetimden beklentileri farklı ve hepsine de değer verdiğimi bildirmek isterim. Şu anda sadece kasaba halkı bizimle olsa da bu ülke oldukça büyük ve bu büyük ülkenin de kalabalık bir halkı var. Yine de herkesin isteklerini yerine getirmeye çalışacağım. Elimden geleni ardıma koymayacak, halkımdan daha çok hiçbir şeye değer vermeyeceğim. Atalarımız her zaman Akşit Krallığı için faydayı düşündü, ben de öyle yapacağım. Bir ada ülkesi olarak çoğu ülkeyle bir ilişkimiz olmasa da yeni kültürlerle tanışmak için yeni projelere adım atacağız. Birçok dini barındıran bu hoşgörülü krallıkta her zaman böyle olması için elimden geleni yapacağım, her dine canı gönülden değer vereceğim. Kasabadan şehre okumak için giden çocuklara elimden gelen tüm yardımları sağlayacak ve krallığın okuma oranını yükselteceğim. Tabii ki bunlar sadece benim çabalarım ile olmayacak, sizin de bana desteğiniz gerekecek. Ben hepinize güveniyorum, sizin de bana güvenmenizi istiyorum. Şimdiden teşekkürler sevgili halkım, umarım bu baloda eğlenirsiniz." Prenses halkına bir etek selamı vererek kalabalığın arasına karıştı ve saraya geri döndü, muhtemelen bir dahaki gelişi babası ile olacak ve veliaht resmi olarak ilan edilecekti.
Tomris, sinirle elindeki içecek bardağını sıkıyordu. Buna bir şekilde engel olmalıydı ama hiçbir fikri yoktu, hem de hiç. Normalde aklına gelen ilk fikirle hiç düşünmeden olaya müdahale ederdi ancak şu an hiçbir şey yapamıyordu. Resmen veliaht sorunsuz bir şekilde ilan edilecekti. Ayrıca daha bu sabah baloyu mahvedeceğinden emindi. "Bardağın yerinde prenses olmalıydı, değil mi?" Müge'nin diğerlerine söylediği ve gülüştükleri cümle ile düşüncelerinden kurtulup onlara dönmüş ve bardağı sıktığını fark etmişti. Herhangi bir aksilik olmaması adına bardağı önündeki masaya bıraktı ve derin bir iç çekti.
Toraman ise kendi kolundan tutan bedenin gerildiğini oldukça hissedebiliyordu, kolundan tutuşu iyice sıkılaşıyordu. Elini kadının elinin üstüne koyduğunda tutuşu gevşemiş ve ona dönmüştü. "Hava almak ister misin?"
Tomris bir anda rahatlamış ve gülümsemişti. "Hayır, teşekkür ederim."
Birkaç dakika geçmiş, çalan sakin müzik eşliğinde halkın dedikoduları da başlamıştı. Prensesin geri gelmesi oldukça gecikmişti. Tam bu dedikodular artmaya başladığında da prenses kardeşleri ve annesiyle salona tekrar girdi. Kral ortada yoktu. Bu elbette bir anda herkesin fısırdaşmasına neden olmuştu.
Prenses derin bir iç çekerek abisinin de teşviğiyle tekrar salonun ortasına geldi. Müzik ve dedikodular onun konuşmaya başlamasıyla kesildi. Herkes pür dikkat dinliyordu. "Sevgili halkım, bugün buraya sizi veliahtın ilanı için çağırdım, biliyorum. Ancak bu akşam kral bize katılamayacak, bu yüzden sizden çok özür diliyorum. Veliaht, yine halkın önünde herkesin duyacağı bir şekilde başka bir gün açıklanacak. Bugün buraya geldiğiniz için teşekkürler. Bu balo sizin için ve siz eğlenmeye devam edebilirsiniz, iyi akşamlar." Dedi prenses ve hızlıca saraya döndü. Bu konuşma elbette dedikoduların daha kötü olmasına neden olacaktı. Sanki kral istemiyor gibiydi. Madem öyle, neden en başından beri veliaht olarak anılıyordu Ayda?
Eşli dans müziği başladığında birkaç kişi salonun ortasına gelerek eşleriyle dans etmeye başlamıştı bile. Sonuçta eğlenmek için de buraya gelmişlerdi.
Tomris'in sırıtan yüzüne baktığında Özden hafifçe koluna vurdu. "Bizim prensesimiz de mutlu oldu, şuna bakın. Az önce yüzü beş karıştı." Kızlar aralarında kıkırdarken Toraman da Tomris'e dönüp ağzının kenarıyla gülümsemişti. Onun mutlu olması her zaman onun için önemli olmuştu.
Elbette Tomris de şu an dansa davet edilmeyi bekliyordu, Toraman tarafından en azından. Omzuna dokunan elle arkasını döndüğünde Geray'ı görmeyi beklemiyordu. Ona elini uzatmış ve biraz eğilmişti. "Tekrardan iyi akşamlar Tomris hanım. Bu dansı bana lütfeder misiniz acaba?" Tomris oldukça şaşırmış olsa da Toraman'ın kolunu bırakıp ona uzatılan eli tuttu ve eteğinin kenarından tutarak o da biraz dizlerini kırarak selamladı.
"Reddedemeyeceğim Geray bey." Geray onun elini oldukça kırılgan bir şeymiş gibi tutarak salonun ortasına getirdi ve boşta olan eliyle de belini kavradı. Tomris de eşdeğer zamanda onun omzunu tuttu ve dansları başlamış oldu. Eli havada kalan Toraman ve Geray'ın bu hamlesini beklemeyen Umay şok içinde onların arkasından bakakalmıştı.
Büyük bir uyum içerisinde dans ediyorlardı ancak yüzlerinde bir huzursuzluk vardı. Birbirini oldukça iyi tanıyan iki yabancı sanki birbirlerini tanımıyor gibi davranıyordu. "Geçen kış... Fazlasıyla şiddetli idi, değil mi?"
Tomris kaşlarını kaldırdı, adamın bir şey ima etmeye çalıştığı hem yüzünden hem de ses tonundan belli oluyordu. "Evet, öyleydi, hatırlıyorum."
"Sizi çokça dışarıda görüyordum. Hiç hasta olmadınız mı?"
Şimdi anlamıştı. Tomris, soğuktan o kadar da etkilenmezdi çünkü zaten buzu kontrol edebilecek bir şekilde doğmuştu. Ebeveynlerinin doğaüstü genleri ona da geçmişti. "Başka birisi ile karıştırmış olabilirsiniz, çok da çıkmamıştım."
"Hmm, anlıyorum." İnanmamış sesini gizlememekten çekinmiyordu. "Yine de sizin gibi eşsiz gözlere ve bu kadar sarı saçlara sahip kimse yok kasabada."
Tomris cevap vermeyi tercih etmemiş, Geray'ın ayağına basarak acıyla inlemesine sebep olmuştu. "Ah, çok üzgünüm!"
"Yok..." Müziğin bitmesi Geray'ın işine gelmiş ve biraz topallayarak gerilemişti, birbirileri ile olan teması kesilmişti. "Yok, önemli değil."
Birbirilerine tekrar bir selam verip arkadaşlarının yanına dönmüşlerdi. Geray hâlâ ayağındaki acıyı çekmekle meşguldü. Onun gibi danstan dönen Yula ile Edgü'ye döndü ancak yanlarında veya etrafta Umay'a dair bir iz yoktu. "Umay nerede?"
"Sen onu dansa kaldırmayıp Tomris'i kaldırınca sinirden köpürdü ve gitti. Biz de artık gidiyoruz, iyi akşamlar Geray." Yula, Edgü'nün koluna girerek salondan ayrılmış ve arkasında kafası oldukça karışık bir Geray bırakmıştı.
Geray, Umay'dan hoşlanıyordu, gerçekten. Ancak Umay'ın her zaman ona karşı olan sert tepkilerinden ötürü ona dans teklif etmeyi tercih etmemiş, bunun yerine ağzından bir laf alma düşüncesi ile Tomris'e dans teklif etmeyi tercih etmişti. Hem ona nasıl davranacağını bilmeyen Toraman'a da bir ders olacaktı diye düşünmüştü.
Hızlıca çıkışa doğru ilerleyip Umay'ı bulmak için dışarı çıkacakken önüne geçen oldukça süslü giyinimli kadınla duraksamıştı. "İyi akşamlar bayım, eminim beni tanıyorsunuzdur." Diyen kişi Prenses Sengi idi. "Yine de kendimi tanıtayım, ben Prenses Sengi, krallığın büyük kızıyım. Sizinle tanışmak isterim."
Geray bir çıkış kapısı bir de prensesle bakıştı. Evet, prensesle yakın olmak çıkarına olurdu ancak şu an çok daha önemli bir işi vardı, o da Umay'la konuşmak. "Çok üzgünüm sevgili prenses." Diyip prensesin elini kibarca öptü. "Acele işim çıktı, sizinle sonra bir görüşme yapacağıma söz veriyorum."
Geray hızlıca salondan ayrılırken prenses yüzünde bir gülümseme ile izlediği öfkeyle kaynıyordu. Nasıl olurdu da onun gibi güzel bir prensesi reddedebilirdi ki? Onu reddetme sebebi çok çok önemli bir mazeret olmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İntikam Tahtı
Fantasy!Dikkat! Tetikleyici içerik! Şiddet, argo ve taciz sahneleri içerir. Evrenin en sakin kasabalarından biri, her türden insanın olduğu bir yer. Herkes çok iyi anlaşıyordu, ta ki bir soykırıma kadar. Bu soykırım kasabadaki, hatta krallıktaki birçok şe...