1

174 54 177
                                    

Çoğumuzun bildiği gibi mutlu bir ailenin temeli mutlu ebeveynlerdir. Her şey iki insanın birbirini sevmesi ile başlar ve uzun bir yol alır. Bla bla. Buraları hepiniz biliyorsunuz zaten. Peki birbirini sevmeyen iki insanın bir araya gelmesiyle ne olacağını biliyor musunuz? Kaoslarla dolu bir hayata hoş geldiniz.

Sofraya oturmuş, elimde çatalla bir sağa bir sola sallanıyordum. Mutfağın kapısını sonuna kadar kapamıştım. Ona rağmen yatak odasından gelen bağırma seslerini duyabiliyordum. Bugün ortaokulun ilk günüydü. Neşeli bir şekilde eve dönsem de yine her zamanki gibi aynı görüntüyle karşılaşmıştım. Tabağımdaki eti çatalla delip geçiyordum. Tabaktaki et benim bir parçammış ve ben acımı ondan çıkartmak istiyormuşum gibi. Serçe batırdım. Yine. Ve yine.

"Linam." kapının cızırtılı açılma sesinden sonra kulaklarıma dolan titrek ses. Saçları birine girmiş sarı dağınık saçlar. Kapının ardından çıkarak bana yaklaşan bir beden. Gözlerim bir süre onu izledikten sonra tekrar önüne çekildi."Doydum." Oturduğum sandalyeden kalkarak adım atacağım sırada bedenimi tutup sıkıca sarmaladı ellerini. "Haplarımı almayı unutmuşum annecim. Çok özür dilerim." Minik bedenime sarılmış kollara baktım bir süre. Sonra da acı dolu o gözlere.

"Bu ne kadar sürecek anne?" Onu yaptığı gibi yere çömelerek bir umutla gözlerine baktım. "Daha ne kadar kriz geçireceksin? Seni böyle görmeyi hiç sevmiyorum." Tıpkı onunki gibi titreyen sesimi duyunca yüzünde buruk bir tebessüm oluştu. Kırmızılaşmış ellerini yüzüme götürüp avuçları arasına aldı. "Geçecek kızım." Gözlerim tıpkı onunki gibi yaşlarla dolup taşarken parmaklarıyla yüzümü okşamaya başladı. "Biz ne zaman ailecek yemeğe oturabileceğiz?" dedim tek nefeste. "En yakın zamanda bir tanem. En yakın zamanda." Beni kendi kollarının arasına alarak sarmaladı tekrardan. Küçük Lina artık mutlu bir aile tablosu görmek istiyordu. Ama bu ellerinde olan durumla çok da mümkün görünmedi.

Birbirini sevmeyen 2 insanın birlikteliği ve ortaya atılmış bir çocuk. Ne dramatik ama değil mi?

Küçüklüğümde hiçbir zaman kavga seslerimiz eksik olmadı. Her okul dönüşünde korkarak eve girerdim. Okul saatlerinin bitmemesi için zamanımı keyifsiz geçirmeye çalıştığım bile olmuştur. Hani keyifsiz geçen zaman yavaş geçer derler ya, ondan işte.

Eve geldiğim zamanların çoğunluğunda da birbirlerine ettikleri küfürleri işitirdim. Çoğu zaman da kulağıma dolan bir şeylerin kırılma seslerini. Annem sinir hastasıydı. Sevmediği bir adamla evlenmiş ve üstüne sevmediği adamdan çocuk yapmış bir anneydi. Beni gerçekten sevmediğini düşünürüm çoğu zaman. İnsan sevmediği birinden çocuk yapınca çocuğu sevebilir mi ki? Kafamı asla rahat bırakmayan bir soru da buydu. Annemin sevgisine güvenim yoktu. Tıpkı bu hayatta kimseye güvenimin tam olmadığı gibi.

Babam çoğu zaman eve geç saatlerde gelirdi. Zamanı hep barlarda içmekle geçerdi. Bir zamanlar tekstil işleri ile uğraştı. Sonrasında batınca işi de bırakıp esnaflığa geçiş yaptı. Onu görebildiğim zamanlar sadece evde annemle kavga ettiği vakitler oldu.  Hiç bir zaman babama sarılamadım. Onun elini tutmadım veya saçlarımı okşamadı. Bu yüzden babaların verdiği sevgi nasıldır hiç bilemedim. Kısacası babamla ilgili bir hiçlikteydim. Onun gözünde de bir hiçtim. Lakin bu durum bir yerden sonra hiçlikten çıkıp bir uçuruma doğru yol aldı.

Annem ise babamın aksine normalde daha güler yüzlü bir insandı. Bazen eve arkadaşlarını çağırdığında sohbetlerini dinlerdim. Çoğu zaman kendi eşlerinden bahsederlerdi. Eşleriyle geçirdikleri zamanlardan, onlara alınan kimine göre değerli kimine göre değersiz olan hediyelerden, onlara edilen iltifatlardan bahsederlerdi. Bir kaç kadının arasında konuştuğu bu konu annemi bulamazdı. Çünkü annemin bu konu hakkında ne söyleyeceği bir sözü, ne anlatacak bir anısı, ne de göstereceği bir hediyesi vardı. Kısacası annem kalabalığın içindeki yalnızlıktı. Babam her eve geldiğinde onunla konuşmamaya çalışır ama bir süre sonra patlardı. Gece boyunca kavga ederler,elinde sonunda kavga edecek güçleri kalmayınca ikisi de susardı. Başta da söylemiştim, birbirini sevmeyen insanlar.

Ben daha henüz çok küçükken başlayan kavgaları liseye geçtiğimde hala devam ederdi. Annem yılların yüküyle daha da kötü hale gelirdi. Çok kafaya takar ve onu sevmeyen biriyle yaşamamayı dilerdi. Ama elinde bir seçeneği yoktu. Bu yüzden kaderine mahkum bir şekilde yaşardı. Bu kader diye bahsettiğim durumun diğer kolunda da ben vardım. Annem beni ona bırakmak istemezdi. Onun evladıymışım ben. Hep böyle söylerdi. Ama artık bunları söyleyecek bir annem yok.

Annemi kaybedeli 6 ay oldu. Annem yine kriz geçirirken dayanamayıp kendini öldürdü. Kendi elleriyle gitti bu dünyadan. Beni hiç düşünmeden. O öldükten sonra babam tamamen hayattan koptu. Artık tüm gününü evde geçirir oldu. Annemin öldüğü gece "Allah'ın belası annen senin yüzünden öldürdü kendini." demişti. Gözyaşlarım arasında sadece donup kalmıştım bu sözle. Sadece donup kaldım. Dilinin ucuna gelen kelimeler dışarıya çıkamadı. Senin yüzünden öldü baba diyemedim. Sadece susabildim. Bunları tekrar kafamda düşünüverirken evin damına çıkıyorum. Uzun zamandır yapmak istediğim şeyi yapmak için.

Henüz çok gencim ama önümü göremiyor gibiyim. Çukurun içine daha da batar gibi, o çukurdan hiçbir zaman çıkamayacakmış gibi. Kalbim deli gibi hırpalanmış ve içim deli gibi kan ağlıyor. Belki annemin yanında bir umut daha da mutlu olurum diyorum. O yüzden yapmayı uzun zamandır istiyorum bunu.

Elimden damlayan kan yavaş yavaş çıktığım merdiven boyunca aktı. Her bir kan damlasında ölüme bir adım daha yaklaştım. Bir ses ve bir adım daha. Bir ses ve bir adım daha. Bir ses,

"Ve bir adım daha." ağzımdan fısıltı edasıyla çıktı cümlem. Bacaklarım bitkinlikten zorla adım atarken damda ilerlemeye başladım. Yüksek binanın üstündeydim artık. Rüzgar saçlarımı yüzüme üflerken kanlı elimle bağladığım saçlarımı açtım. Son kez annemin dokunduğu saçlara dokundum. Elimde onun dokunuşlarını hissetmeye çalıştım. Hissetsem de hissetmesem de ona gidiyordum zaten.

"Sana geliyorum anne. Bugün 17 yaşıma giriyorum. Ama sen yanımda yoksun. Senin yanına geliyorum. Tek başıma olmamak için." Gözlerim artık yaşlardan önünü göremez oldu. Hala titreyen bacaklarımla boşluğa daha da yaklaştım. Yüksekliğe çıkarak rüzgarın daha da yüzüme dokunmasına izin verdim. Son kez hissettim rüzgarı. Gözlerimi sıkıca yumarak adımımı boşluğa attım.

Arkamdan belimi saran ellerle adımım geri çekildi. Sıkıca kapadığım gözlerimi açtım. Hızla yere düştüm. Belimi sımsıkı saran ellerden kurtulmaya çalıştım. Gözlerim deli gibi yaşlarla dolu olduğu için önümü bile göremiyordum. Ben çıkmaya çalıştıkça eller daha da sarmaladı belimi. Kollarımla itmeye çalıştım ama kurtulamadım. Bacaklarımı da kıpırdatamaz oldum. Başımın üstünde hissettiğim çene ile sinirle bağırmaya başladım.

"Bırak beni! Bırak atlamak istiyorum bırak!" Boğazımı yırtmak istercesine çıkardığım ses beni kendine sarmalayanı etkilemedi bile. Kollarını daha da bir doladı bana. Çıkamayacağımı anlayıp hıçkırıklarımın arasında ağlamaya başladım. Gözlerimden dökülen her bir damla yaş düştüğü yeri yaktı sanki.

" Gitme." Kulağıma dolan endişe dolu sesle duraksadım. "Gitme Lina."

Boğazım düğümlenmişti sanki. Ağzımı açamadım. Sadece beni saran kolların arasında yıldızlı gökyüzünü izledim. İçimdeki kargaşa bir anlığına durmuşçasına kestim hıçkırıklarımı. Beni kendine bağlayan bedene kafamı yasladım bitmişlik hissiyle. Gücüm kalmamıştı.

"Biliyor musun? Çok yoruldum." Duyduğundan bin şüphe ettiğim cümleyi ağzımdan zoraki çıkardım. Gözlerim daha fazla dayanamayarak kapandı. Hiç tanımadığım birinin kollarında uzun zamandır dalamadığım o derin uykuya daldım. Uyandığımda ise yoktu. Gitmişti.

Kuyruklu YıldızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin