5

79 28 143
                                    

"Ama bakın gerçekten dolguya gerek yok. Hem dişlerimde ağrı bile yok." dişlerini göstererek ellerini birbirine götürerek yalvaran bakışlarla bana bakan genç kıza bıkkınca bakarak önündeki sandalyeye oturdum.

"Şimdi ağrın yoksa bile ileride çok ağrı yapar. Eğer o zaman dolgu yapsak daha fazla acı çekersin. Senin için söylüyorum." Oturduğu yerde dikleşerek yanındaki minik lavaboya kan tükürdü. "Temizlemede bile diş etim kanadıysa o zaman nasıl acır kim bilir?" Eline aldığı peçeteyle ağzını sildi.

"Şuan senin için yapabileceğim tek şey bu. Esra hastaya 1 hafta sonrası için randevu ayarla."

"Hemen Lina Hanım." Yerinden kalkıp üstünü düzelten genç kıza baktım. "Korksan da korkmasan da bu gerekli, sıkma canını." Elimin birini omzuna götürerek hafifçe sıktım. Gülümseyerek odadan çıktı. Yorgunlukla kendimi tekerlekli sandalyeye attım. "Sonunda bitti."

"Ama siz de bittiniz." Hemen yanımdaki sandalyeye oturmuş Esma'ya baktım. Kafamı aşağı yukarı salladıktan sonra Esma'nın telefonu çaldı. Hala çalmakta olan telefon kafamı şişirirken sinirle Esma'ya baktım.

"Açsana telefonunu." Bana döndüğünde tekrardan kararsız bir şekilde telefonuna baktı. Oflayarak aldığım telefonu kulağıma götürdüm.

"Alo?"

"Esma ile mi görüşüyorum acaba?"

"Hayır. Kendisi çok meşgul ve telefonlarınıza cevap veremez. İyi günler." Karşı tarafın konuşmasına izin vermeden kapattığım telefonu Esma'ya uzattım. "Ne diye hala bu çocukla konuşuyorsan? Hastaneyi ayağa kaldırdı kızım hastaneyi." Esma mutlu bir şekilde telefonu alarak geniş cebine attı.

"Kalbi kırılır diye abla. Ne yapabilirim seninle konuşmak istemiyorum mu diyeyim? Çocuk habire konuşmak istiyor ama birbirimize uymuyoruz."

"Kızım sen salak mısın? Uymuyorsanız ne diye devam ettiriyorsun? Bitir gitsin. Ayrıca o çocuk üzer seni." Oturduğum yerde kafamı geriye atarak sandalyede dönmeye başladım.

"Yine haklısın abla. Yine ve yine." Yerinden kalkarak masasındaki bir kaç eşyayı çekmeceye koydu. "Kafeteryaya iniyorum. Beraber yemek yiyelim." Belimi tutarak peşinden gittim. Çok geç olmadan en aşağıda yemeklerimizi de yedik. Bugün herhangi bir planım olmadığı için eve geçecektim. Soyunma odasında üstümü değiştirdikten sonra dolabıma hastane kıyafetlerimi geri koydum. Üstüne geçirdiğim diz boyu etek, rahat bir spor ve gömlekle hastaneden çıktım. Arabama binerek evin yolunu tuttum. Trafik bugün fazla sıkıştı. Elimi direksiyondan çekmiş kafamı koymuştum. Sinirle arabanın kapısını açıp dışarı çıktım. Trafik ilerlemiyordu. Kafamı kaldırmaya çalışarak trafiğin önünü görmek istedim. Bu çok da mümkün değildi. Geriye adımlayacağım sırada arkamdaki motorluya baktım.

"Bana çarpacaktınız!" Sinirlenerek arabanın kapısını açtığım esnada kaskını çıkardı. Kafasını sağa sola sallayarak dağılmış saçlarıyla bana baktı.

"Yine karşılaştık seninle. Şansa bak." Gülümseyerek arabanın kapısını geri kapattım.

"Sen beni mi takip ediyorsun yoksa?" Yüzüme yanaşarak sırıttı.

"İster misin?"

"Neyi?"

"Seni takip etmemi." Yakınımda olan gözlere bir süre baktıktan sonra bir iki adım geriledim.

"Sapık mısın?" Gülümsemesi genişlerken yeşil gözlerini çekmedi üstümden.

"Bilmem. Öyle miyim?"

"Değilsindir herhalde." Parmağımı kafama götürerek düşünüyormuş gibi yaptım. "Bilemiyoruz diyelim."

"Öyle olsun Lina." Kafasına geçirdiği kaskının göz kısmını açarak göz kırptı. "Görüşürüz."

Kuyruklu YıldızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin