Bir kan meselesi vardı ortada. Bir intikam meselesi. Bir annenin ahı, masum bir çocuğun gözyaşlarıyla yıkanmış kanlı toprak... Bir de ben vardım. Savcı Zerra Yıldırım. Üzerine bastığım—kanla yıkanmış bu toprağa kendi kanımı bile akıtırım—demiştim—ama vazgeçmem. Yarım bırakmam. Bana yaslanan, güvenen, kalbini açan, bir gülüşünü bile bahş eden kimseyi yarım bırakmam. Belki defalarca kaybederim...
Ama sona bir kala kazanırım!
⛓️⛓️⛓️
Büyük bir gün olacaktı benim için. Bir çok ilk yaşanacak birazdan. Babamı suçlamadan gözlerine bakacağım ilk defa. Belki sarılırım. Ya da bir kez 'baba' derim.
Aynaya bakarak "baba" dedim,elimi dudaklarıma götürdüm,
dokundurdum, "baba" dedim bir kaç kez. Kalbimde sızlayan yaraların üzerine ılık bir melhem gibi aktı dudağımdan dökülen cümleler.Neredeyse yarım saatlik bir hazırlanmanın ardından evden çıktım. Karanla telefonda konuşmuş, babamla görüşeceğimi söylemiştim. Babamın bende numarası yoktu, dosyalarda vardı ama Karan attı zaten. Dün babamla konuştuk, buluşacağımız yeri, saati falan karar verdik.
Şimdiyse bir kaç dakika kalmıştı görüşmemize. Arabamı nasıl parkettiğimi bile bilmeden hızlıca indim. Kalbim heyecanın pençelerinde can çekişerek yuvasında çırpınıyordu. Gözlerim sabırsızca etrafta gezindi bir süre... Ve sonra...
Babamı gördüm. Babamı. Babam.
Tamam en çok senin baban.Bir masada oturmuş heyecanlı bir çocuk gibi etrafa boylanıyordu. Elindeki çay bardağını kaldırıp köşelerine bakıyor, sonra tekrar masaya bırakıyordu. Küçük bir kafeye gelmiştik, restoran ya da deniz kenarı değildi burası. Gösterişten uzak bir yerdi.
Babama doğru bir kaç adım atıp yanında durdum. "Baba" dedim, "ben geldim".
O kadar çok nefes saklıydı ki, bu cümlede. Ben geldim, yıllar sonra sana geldim. Kızın olarak geldim.
Gözlerim çok başka bakıyordu ona. Bir katil, tecavüzcü, insan kaçakçısı, sadist biri olarak göremiyordum onu. Şimdi o benim babamdı. Sadece babam. Ayağa kalktı sesimi duyunca. Bir süre yüzüme baktı. "Kızım," dedi,— "geldin".
O kadar çok şey geçti ki aramızdaki küçücük mesafeden. Şimdi küçücük ama yıllardır bizi ayıran o mesafeye baktık ikimiz de. Sanki zihnimi okuyormuş gibi benimle birlikte başını eğdi, yere baktı. Ama aramızdaki boşluğa baktığını biliyordum.
Sonra "kızım" dedi, bir kez daha, bir kez daha. Sanki hasret kaldığı bir kelimeyi telaffüz ederek, ruhuna yılların borcunu ödüyordu. Sahi, o yıllardır kendisine borçlamıştı değil mi?
Sevdiği kadını kendi rızasıyla ölüme götürürken, boncuk kızın aslında annesinin katili olacağını bilmediyi bir adamın kucağında otururken, karısının katilinin oğluna yıllarca bir baba olmaya çalışırken kendisine büyük bir mutluluk borçlanmıştı Soner Yıldırım.
Boncuk kızının babası olamadı, belki ama savcı Zerranın babasıydı şimdi. Ben hiç baba özlemi çekmedim, yani ihtiyaç duymadığımı sanıyordum bu zamana kadar. Kalbimde ona karşı hiç bir şey yoktu. Saf bir nefretten başka. 20 yıl boyunca yüreğimde ve zihnimde hakimiyyet kuran öfke vardı sadece.
Ama şimdi babama ihtiyacım vardı. Nasıl anlatılır bilmiyorum, belki de izah edemedim hisslerimi, gerisini siz yükleyin kalbinize. Benim babama ihtiyacım var.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜHÜR
حركة (أكشن)Dün geceden beri düşünüyorum: -"O KADIN NEDEN MEZARDA YÜZÜSTÜ YATIYORDU?" -"DOSYADA HİÇ 30 YAŞ ÜZERİ KADINA RASTLAMADIM.YA DA 20 YAŞ ALTI KADIN HİÇ YOK." Ne demek oluyor tüm bunlar?Bir işaret mi?Bunu yapan her kimse kadınlara farklı ölüm süsleri v...