(III)

50 14 17
                                    

Aradan geçen uzun dakikalar ardından babaları hâlâ yanlarına gelmemişti. Atilla çoktan telefonuna gömülmüş, Simay ise oturma teklifini reddedip inatla ayakta dikilmekte ısrar eden ablasının yakınında, tıpkı onun yaptığı gibi kollarını göğsünde birletirmiş ve camın karşı tarafına omuzuyla yaşlanmıştı. 

         Arka bahçeyi ve geniş taşlarla çimlerden ayrılmış havuz kısmına boş gözlerle bakan Umay, ardında bıraktığı bunca yılda malikanenin pek değişmediğini düşündü. Havuzun uç tarafına yerleştirilmiş çanak şeklindeki iki haznede hâlâ ateş yanıyor, üzeri sıralı çitlerin çardak olarak kullanıldığı oturma alanı olduğu gibi yerinde duruyordu. Değişen tek şey bahçe mobilyaları ve çardağın altındaki oturma grubunun ortasına yeni yapılmış ateş çukuruydu. Çardağın bitimindeki ada barda duran içkilerin yeri bile aynıydı. Malikane, içindeki canavarlar kadar serin kanlı ve suskundu. 

        Salonun ortasından yukarı uzanan beş metre genişlikteki mermer merdivenlerden yükselen adım seslerini duyunca, Atilla telefonunu kapatıp hızla cebine yerleştirdi ve koltuktan kalktı. Simay da hızla yaslandığı yerden doğrulup kollarını göğsünden indirdi ve yüzünü merdivenlere döndü. Umay ise istifini bozmamıştı. 

       "Aileden olmayanlar dışarı," diye konuşmaya başladı babaları. Hizmetçiler hızla salonu boşaltıp kapıları artları sıra kapatana kadar bekledi. 

         Umay bir ara cümlenin kendisini de ilgilendirip ilgilendirmediğini sorguladı. 

        "Lafı fazla uzatmayacağım,"

         Klasik Timur Tekin, diye düşündü Umay. Camdan dışarı bakmaya devam ediyordu. 

        Timur, ona bakarak konuşmasına rağmen Umay'ın onu görmezden geldiğini fark edince olduğu merdivende durdu ve yüzü gergin bir ifadeye büründü. "Seninle konuşurken yüzüme bak, çocuk." 

          Umay derin bir nefes aldı. Uzun bir süre bekleme tuşuna basıp öylece bıraktığı eski hayatı işte kaldığı yerden devam ediyordu. Duruşunu bozmadan sadece başını çevirdi. Gözleri babasının yüzüne dik bir bakışla sabitlenirken, midesinde bir kasılma hissetti. Hiçbirini görmeye hazır değildi; ağabeyi için sevgilisini çalan bir hain, Simay için onu zebanilerle dolu bu cehennemde terk eden bir abla ve babası için ailenin çürüğüydü. Henüz annesini görmemişti; tabii onun için de alkolik olmasına sebep olan bir evlattı sadece. Yanılma payı sadece Simay için geçerli olabilirdi. Çünkü kız kardeşi hâlâ ona sevimli bir kedi yavrusu gibi bakıyordu. 

          Timur yüzünde iğrenir bir ifadeyle Umay'ı süzdü. Boynundaki ve parmaklarındaki dövmeleri gözlerine yorucu gelmişti. Yıllar önce aileyi içinden çıkılmaz bir buhrana sürükleyen o çürük, o asi çocuk biraz daha büyümüştü. Üstüne bir de hiçbir sıkılma ya da utanma belirtisi olmadan karşısında umursamazca durmuş, kindar bakışlarını yüzüne dikmişti. Dudakları iyice gerildi ve burnunun ucu dik bir ok gibi aşağıda kaldı. "Buraya sadece babaannen istediği için tekrar alındın. Yukarı çık ve onu gördükten sonra defol git," 

        Simay bir adım atıp itiraz etmek üzereydi ki, Atilla sadece bakışlarıyla Simay'ı susturdu. Simay sağ elinin parmaklarını sol elinin avucuna huzursuzca bastırdı ve başını öne eğip sustu. Umay, ağabeyinin bir zamanlar üzerinde kurduğu baskıyı şimdi küçük kız kardeşi üzerinde de kurduğunu fark etti. Egosunu tatmin edecek yeni oyuncağının Simay oluşunu, içindeki öfkeyle kabarmış kindar denizin göğsüne çarpan hırçın dalgalarıyla izledi. Yüzündeki umursamaz ifadeyi her şeye rağmen korumuştu. Babaannesini gördükten sonra canavar ininden çıkıp gidecek ve kaldığı yerden devam edecekti. Aklı bir ara tamamen Simay'a odaklandı. Onu kolundan tutup bu cehennemden çıkartmak kadar başka hiçbir şey istemedi o an. Düşüncelerini dağıtmak için yutkundu ve küfür edilesi bir şey geçirdi aklından: benim sorunum değil. 

LotC (GxG)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin