Trafikte bulduğu her boşlukta makas atarak ilerleyen Umay'ın bir gözü dikiz aynasındaydı. Sonunda köprüden önceki son çıkışa en sol şeritten makas atarak girdi ve babasının korumalarını köprü yolunda atlattı.
Evinin bahçesinde park halinde duran gümüş rengi Range Rover Evoque, Haru'ya aid olmalıydı. Kendi aracını park edip motoru durdurdu ve Haru'nun konuşmasına fırsat vermeden, "Önce benim sorularımı yanıtlayacaksın." Dedi. Haru güneş gözlüğünden sonra peruğu çıkartırken, her hareketini dikkatle izledi. Siyah saçları boğazının iki yanından dökülüp duruldu.
"Daha çok bekleyecek misin?"
Umay, bakışlarını tekrar Haru'nun yüzüne çıkarttı. "Arabamın anahtarını nasıl aldın?"
Haru'nun kaşları gerildi ve Umay'ın sorusunu hafife aldı. Ön camdan eve bakıp, "Pek düşünülmesi gereken bir soru değil aslında. Yerinde olsam daha sağlam cevaplar gerektiren-" çenesini kavrayan parmaklarla sözü yarıda kesildi. Eli anında Umay'ın boğazına yükseldi ve yağmurluğunun kolunda sakladığı küçük çakının ucunu şah damarına dayadı. Gözlerinin içine öfkeyle bakan buz gibi gözlerin aksine, kendininkiler gayet sakin ve uyarır bir ifadedeydi.
Umay, boğazını yoklayan metalin soğukluğu karşısında kısa bir an paniğe kapıldı fakat Haru'nun çenesini bırakmayı reddetti. "Benimle oyun oynamayı kes." Fazla ileri gitmekten çekinmesi gerektiğini hissetti ve parmakları gevşedi. Haru, ne yapılacağı kestirilecek bir kadın değildi. Yapmaktan çekineceklerinin sınırı yok gibiydi.
"Güzel," diye mırıldandı, Haru. Yüzünü biraz daha Umay'ın yüzüne yaklaştırdı ve geri adım atmayacağını gösterdi. "Ben de zaten bundan sıkılmıştım." Çenesini parmakları arasından kurtarsa da geri çekilmedi. Hatta daha da baskıcı bir tavırla bakışlarını dikleştirdi. "Bir daha bana dokunmaya cüret etme." Çakıyı Umay'ın boynundan uzaklaştırdı.
Umay sinirli ve alaycı bir tavırla tısladı. Haru'nun parfümünün kokusu saf kokusuyla karışıp burnuna ulaşıyor, derin soluklar almak istediği bir uyuşturucu gibi ciğerlerine doluyordu. Ama bunu aşacaktı. Çenesini kavradığı elini bir pislik bulaşmış gibi tişörtünün önüne sürdü ve arabadan indi. Şimdi bunun sırası değildi ve Haru kırmızı çizgilerini net ifade etmişti. Daha az önce şah damarına dayanan metalin düşüncesiyle gözlerini kırpıştırdı. Biraz daha ileri gitse belki daha fazlası olacaktı.
Haru, uzun zamandır ihtiyacı olan derin nefesi titrek bir formla aldı ve kendini toparladı. Umay'ın parmaklarının hissini hâlâ çenesinde hissediyordu. Arabadan indi ve konuşmak için kaputa yaslanmış halde onu bekleyen Umay'ın yanına doğru ilerledi. "Planın geri kalanı benim dediklerimi yapmandan başka bir şey değil."
Umay'ın yüz hatları gerildi ve ellerini göğsünde birleştirdi. "O kadar uzun boylu değil. Dur bakalım."
"Oyun oynamayı birkaç dakika önce bıraktığımızı sanıyordum."
"Beni emrin altına alma hakkına nasıl ulaştın, buradan başlayalım."
Haru bıkkınca soludu. "Yatta sana ne olup bittiğini zaten gösterdim,"
"Benim ve kardeşimin hak ettiği mirasa ulaşması neden umurunda?"
Haru'nun gözleri kısıldı. "Gerçekten mi? Bunu mu düşündün?" Başını iki yana salladı. "Mirasınız ya da siz umurumda değilsiniz. Bay Akari-"
"Bay Akari, Bay Akari," diye söyledi Umay. "Başka bir şey yok, hep Bay Akari. Madem bu kadar ilgili neden kendisi karşıma çıkıp açıkça niyetini belli etmiyor?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LotC (GxG)
Teen FictionAilesi tarafından dışlanmış, yurt dışında pek de temiz olmayan bir hayat yaşayan Umay, kumar kulübünde büyük bir vurgun yaptığı gece babaannesinin son günlerinde olduğunu ve onu görmek istediği haberini alır. Dokuz yıllık kini ve sinirini, onu dokuz...