1

602 71 16
                                    

Ben hic boyle bi kurgu yazacagimi dusunmemistim birden aklima esti, spontane oldu. umarim begenirsiniz.

***

Zehra:

Günün erken saatlerinde uyanmış ilk günü için okula gidiyordum. İkinci sınıf tıp öğrencisi olarak yoğun bir yıla tekrardan başlamıştım.

Okula vardıktan sonra eşyalarımı sınıfa koyup bahçeye çıktım ve koca bir ceviz ağacının altında beni bekleyen Ebrar ve Ayça'nın yanına oturdum. Okuldan çok uzak değildi ama kuzey tarafında olduğu için de kimse tercih etmezdi. Koca bir yıl boyunca karda kışta o ağacın altında oturmuştuk.

"Günaydın!" dedim neşeli bir şekilde. Yeni döneme neşe dolu başlama umuduyla.

"Pek aymadı sanki? Derse bir saat var daha." Ebrar konuşmuştu. O da tıp öğrencisiydi ama o fizik tedavi ve rehabilitasyon alanını alacaktı. Küçükken oynadığım voleybol kulübünden arkadaşımdı. İlk tanıştığımızda kavga etmiştik ve antrenörümüz Kadriye Hoca bizi barıştırmıştı. Şimdi o da Kadriye Hoca gibi voleybol antrenörü veya fizyo olmak istiyordu.

"Yine sabah sabah çok tatlısın Ebrar." bunu diyen de Ayçaydı. psikiyatri okuyordu. "Günaydın canım."

"Kızlar yeni dönem hayırlı olsun." Cansu koşarak elinde dört kahve ile gelmişti. O da sınavdan sonra jinekoloji okumak istiyordu. "Bu seferlik kahveler benden olsun."

Sabah derslerimizi bitirmiştik. Bugün ilk gün olduğu için kısa sürmüştü ama okulun voleybol takımındaydık. Tıp gibi bir bölüm okumamıza rağmen takıma girmeyi kabul etmiştik zaten lise zamanı keyifle oynadığım bir spordu. Bize yorgunluk vermekten çok var olan yorgunluğumuzu alıyordu. Bugün ilk gün olsa da antrenman amaçlı kendi aramızda küçük bir maç yapmayı planlıyorduk.

***

"Erkek basket takımından nefret ediyorum. Kuytu da dövüşeceğim hepsiyle!" Ebrar söylenerek yerdeki taşı tekmeledi.

Hepimiz sinirle ana kampüsten hallice uzak olan tenis kortlarına gidiyorduk. Antrenman yaptığımız saha, basketbol sahalarının tadilatı sebebiyle erkek basket takımına verilmişti. Onlardan da pek haz etmezdim. Hiçbirimiz etmezdi. Şımarık, şuur sahibi olmaktan uzak erkek topluluğuydu. Fizikli yapıları sayesinde kazandıkları kupalar sebebiyle üniversitemizin gözdesiydiler.

"Tamam olan oldu, gerginliğe gerek yok!" Ayça bizi sakinliğe davet ediyordu bu şekilde.

"Ya koskoca okulda bir kişi bile tenis oynamıyordur. İki tane kort yapacaklarına bize saha yapsalarmış ya!" söyleniyordum çünkü olanlar mantıklı değildi. "Sanki Avustralya'da okuyoruz. Eminim Türkiye'de her iki gençtem biri profesyonel tenis oynuyordur."

"O kadar emin olma bence." dedi Cansu gülerek. İşaret ettiği yere bakınca demek istediğini anlamıştım.

İki kız karşılıklı maç yapıyorlardı. Daha önce hiç görmemiştik onları tanıdık yüzler değildiler. Büyük ihtimalle birinci sınıf bunlar, diye düşündüm. Tüm ekip onları izliyorduk, tenis hakkında bildiğim tek şey grand slam olmasına rağmen ikisinin de üst düzey oyuncu olduğunu anlamak zor değildi. Pembe tenis elbisesi giyen kız diğerine kıyasla kısa olmasına rağmen kesinlikle kısa değildi. Uzun boylu -tahminimce 180 küsür- kumral saçlı, uzaktan bile anlaşılacak derecede açık yeşil gözleri ve burnunda hızma vardı.

Diğer kızın arkası dönük olduğu için görememiştim ama kesinlikle 190 boyuna yakındı ve upuzun kumral saçları vardı.

"Tenisçilerin bu kadar uzun olduğunu bilmiyordum." dedi Ebrar, dikkatimi gereğinden fazlasıyla onlara verdiğimi anlamış olacak ki sadece bana söylemişti. "Genellikle uzun ve yapılı olurlar ama bu kadarını da görmemiştim."

"Sence burada mı okuyorlar?" aklımdaki soruyu direkt sormuştum.

"Bence evet spor bursuyla kıytırık bir bölüm okumaları muhtemel." dedi Ebrar. Biz bunları konuşurken hala ful odakla maç yapıyorlardı. Bu kadar abartıya gerek var mıydı? Adeta savaş veriyorlardı. Topa vurdukları sırada çıkardıkları sesler bizim sahaya kadar geliyordu.

Sonunda gözlerimi onlardan alıp hemen yan taraftaki sahaya girdik ve bizde ısınmaya başladık.

***

Antrenman sonrası sinirimiz biraz da olsa yatışmıştı. Eylül ayınının akşam serinliğinde açık havada ve ağaçların altında antrenman yapmak çok iyi gelmişti. Sahanın zemini gayet kaliteliydi ve yepyeni bir filemiz vardı. Ayrıca sahanın yanındaki mütevazı boyuttaki kulübeyi soyunma odamız olarak ayarlamışlardı. Daha ne?

Soyunma odasına girdiğimizde yalnız olacağımızı düşünüyorduk ki az önceki kızlar oturaklara oturmuş konuşuyorlardı ta ki biz gelene kadar. Yeşil gözlü kızın yanında yüzünü göremediğim kızın da yüzünü görüyordum bu sefer. Bembeyaz bir elbise elbise giymişti, beyaz ona çok yakışmış dürüst olmak gerekirse. Badem şeklinde çekik gözlü, düz ama şekilli burunluydu. Gülümsemese bile en ufak mimiğinde belli olan gamzeleri vardı.

"Bu soyunma odası bizim takım için ayırtıldığını sanıyorduk." dedim birden. Hiç kimse konuşmadığı için sessizliği bozma görevini üstlenmiş hissettim.

"Bizim de soyunma odasına ihtiyacımız vardı. Odayı sizinle paylaşacağız bu dönem." dedi gamzeli kız. Kendini bilmiş, ukala bir tavrı vardı. Şımarık zengin bir tenisçiydi çok aşikardı bu.

"Yeterince dolap yok yalnız." dedim. Tavırlarına karşılık olarak. Bizi suçlar gibi bir hali vardı.

"Biz bu dolabı paylaşırız." dedi eliyle 7 numaralı dolabın kapağına eliyle dokunarak işaret etti. "Böylelikle sorun çözülür canım. Merak etme dünyanın sonu değil."

Yanındaki kız da onayladı onu. Sesindeki alay insanı çıldırtmaya yeterdi. Ben senin canın değilim ucube, demek istedim ama ortaokullu değil de üniversiteli olduğumu hatırladım. Ortam gitgide gerginliğe bürünüyordu.

"Harika olur, böylelikle sorun çözülmüş olur." Ebrar arabulucu bir edayla olaya el attı. Yeşil gözlü kıza doğru elini uzattı. "Ben Ebrar, memnun oldum."

"Rosamaria ama herkes Rosa der." Tek tek herkesle tanıştı.

"Seninle tanışmadık." dedi Ebrar ukala kıza doğru.

"Hande."

"Memnun olduk." dedim onun gibi samimiyetsiz bir şekilde.

"Biz çıkalım artık size daha fazla rahatsızlık vermeyelim." bana bakarak demişti bunları. "İyi akşamlar."

Öldüreceğim onu, ölecek o kız.

"Yalan yok taş gibi kızlar." Ebrar kendini yelleyerek söylemişti bunları.

"Libidona sağlık Ebrar! Ne bu laubalilik? Ne yapacaksın adlarını, çok mu lazım?"

"Sen de gereksiz abarttın Zehra. Bir dolabı paylaşacaklar işte."

"Ben yapmadım bir şey." dedim masumca. "İyi kızlar canım, öylesine şey ettim ben."

Sinir olduğumu herkesin bilmesine gerek yoktu. Benim de sinir olmama gerek yoktu ama anlamadığım bir sebeple içimi huzursuz etmişti o kız. Tanımadığım bir yabancı niye böyle sinir etmişti beni?

***

İlk bölüm hayırlı uğurlu olsun. Görüşlerinizi çok merak ediyorum, umarım beğenmişsinizdir.

Simply Falling #HanZeh / gxg Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin