4

324 57 3
                                    

Haftasonu aniden yazılan antrenmanı sebebiyle cuma okul çıkışı bizim yerel kafede buluşacaktık. Açıkçası snirilenmiştim, haftasonunu onunla geçirmek istemiştim. Haz etmesem de uyandırdığı merakla garip hislere kapılıyordum.

Okul kapısının önüne dikelmil düşünüyordum onu. En azından hoşlanmıyordum bu benim için sadece bir hevesti. Bunun bilincinde hareket ettiğim için vicdanım rahattı. İçimde bir yerlerde 'acaba?' sorusu var olsa da onu umursamayarak hayatıma devam edecektim. Çünkü hevesti.

"Pardon!" yanıma koşar adımlarla gelmiş ve bu nedenden ötürü nefes nefeseydi. "Antrenmandan sonra duş almam gerekti."

"Yine mi antrenmanın vardı?"

"Evet keyfimden bekletmedim seni. Sadece iki dakika beklememişsin gibi konuşma istersen." önden yürümeye başlamıştı, ben de peşinden koşturmaya. İnsan gibi soru sordum sadece.

Kafeye gelmiştik ve onun devasa büyük çantası yüzünden iki yerine dört kişilik masaya oturmuştuk. Bir tane kocaman tenis çantası bir de içine kitap koyulduğu aşikar olan küçük bir çantası vardı.

Günün birinde devasa olan çantayı karıştırmak istiyordum. Tenis ara sıra izlediğim ama takip etmediğim bir spordu. Ne yerler ne içerler ne sıklıkla antrenman yaparlar ufak dahi fikrim yoktu.

Arkadaşlarımın çantalarını da karıştırmayı severdim ya da makyaj çantasını. Evlerine gidince kitaplıklarına göz atmak hoşuma giderdi.

"İnsan gibi soru sormuştum." dedim. karşısına oturarak. "Yalnız fazlasıyla çirkefsin."

"Kusura bakma çok yoruldum çünkü dört saatlik antrenmandan çıktım." çantasından bir kaç kalın kapaklı kitap ve bilgisayar çıkarmıştı bir anda yaptıklarını bırakıp bana ciddi bir yüzle baktı. "Sensin çirkef!"

Demek ki geç algılıyor, diye düşünmedim değil.

"Madem çok çirkefim benle olmasaydın grup falan."

"Tanıdığım başka kimse yok kusura bakma, rahatsızlık verdim sanırsam"

"Özrün kabul edildi."

Bana 'ciddi misin?' der gibi bakmıştı gülerek. Bu kez daha önce hiç fark etmediğim bir şeyi fark ettim.

Smiley piercingi vardı.

"Yeni mi deldirdin?" anlamayınca dişlerimi işaret ettim. "Piercingini diyorum."

"Lisede, o yüzden artık kapanmıyor. Kafama estikçe takıyorum. Niye?"

"Merak." yine meraklı melahat halimden ödün verememiştim. Karşımda terörist olsa ilk olarak nerelisin, diye sorardım herhalde.

"Ders namına bir şey getirdin mi?"

"Hayır ilk defa alıyorum bu dersi." o da ilk defa alıyordu çünkü bu sene gelmişti okula ama benden çok kaynağı vardı. "Sen nereden buldun bunları?"

"Ben biliyorum çünkü İspanyolca."

Takdir edici bakışlarla kafamı salladım. "Helal olsun."

"Çok mu komik be!" hemen çıkışıyordu sonra çirkef deyince kızıyordu.

"Takdir ettim manyak sonra çirkef deyince kızıyorsun." birbirimizi yolabilirdik şu an o yüzden ortamı yumuşatmaya karar verdim. "Neyse canım, nereden öğrendin ispanyolcayı?"

"Dizi, film, kitap derken. Sonra bir kaç arkadaş edindim. Rosa mesela İngilizce biliyor ama en rahat ettiği dil Portekizce ve İspanyolca. Türkçe zaten kemküm. Onunla konuşuruz sürekli."

"O nereli?"

"Brezilyalı ama biliyorsun refah seviyesi yüksek bir ülke değil, üniversite kazanıp buraya geldi."

"Çok yakınsınız sanırım."

"O da benim gibi spor bursu sayesinde buraya gelebildi. Peki sen?"

"Ben ne?"

"Çok soru sordun sıra bende, senin arkadaşların neyin nesi?"

"Ebrar küçüklükten, voleybol sayesinde tanıştık. Ayça ile aynı lisede okuduk ama o zaman yakın değildik hazırlıktayken o ve Cansu aynı yurttaydı. O zaman yakınlaştık."

"Cansu peki?"

"Onunla da hazırlıkta tanıştık ama hepsinden daha yakınım benim için çok ayrı."

"Nasıl biri, iyi mi?"

"Böyle konuşmaları sevmem ama bir kimse benim kolay kolay arkadaşım olamaz ama Cansu'ya her şeyi mi sakınmadan anlatırım. Adam öldürsem ilk ona giderdim."

"Aman beni öldürme de. Cansu da mı tıp okuyor?"

"Evet de sen niye taktın Cansu'ya."

"Hiç, merak. Son bir soru, hazırlık mu okudun?"

"Evet." kafamı salladım. "İngilizce tıp bölümüm."

"Helal olsun."

"Dilgi giçme binimle be!" onun taklidini yaptığımda bu sefer sırıtıp üst dişlerini göstererek kafasını salladı.

Sohbeti kesip ödev yapmaya koyulmuştuk fakat hakkımızla yaptığımız bir ödev değildi. Ders başlangıç-orta düzey arasıyken Hande neredeyse ana diliymiş gibi konuşuyordu. O yüzden neredeyse bitmişti.

"Neden ispanyolca? Durduk yere gelmemiştir herhalde bu istek."

Bana bakıp gülmeye başladı oysa ki insan gibi soru sormuştum. Bu beni sinirlendirmişti. "Ne var?" dercesine kafamı salladım.

"Çok boktan bir sebep o yüzden utandım."

"Söyle."

"Nadal ispanyol diye."

"Allah belanı vermesin."

"Bir de şey.."

"Ney?"

"Haftasonu için özür dilerim. Antrenman saatlerimi Ufuk Hoca ayarlıyor. Ben de değiştiremiyorum."

"Neden bu kadar ağır?" haftasonuna sinirlensem de benim için sorun yoktu ama üst düzey turnuvalarda yer almayıp üst düzey oyuncularla aynı antrenmanı yapması garipti.

"Öyle sadece."

Bunları cevaplamasa da üstelemedim. Söyleyemediği, anlatamadığı, paylaşamadığı şeyler vardı anlaşılan. Olabilir, herkesin vardı.

"Bu yüzden bir sonraki kahveler benden. Telafi etmek istiyorum."

"Suç sende değil  ama buna rağmen bize kahve mi ısmarlayacaksın?"

"Size değil sana. Bir ordu insana da kahve ısmarlayamam maalesef."

"Tamam sadece bana."

"O zaman bir sonrakinde görüşürüz."

"Bir sonraki olacağından nasıl bu kadar eminsin." küçümseyici bakışlarımı ona diktim biraz fazla yakındık birbirimize. Nedense ona meydan okumak istiyordum.

"Görürüz olur mu, olmaz mı diye. Olmazsa gelip yüzüme gülersin." bu kez küçümseyici bakışlar ondan bana gelmişti. Tavrından nefret etsem de sevmiştim. İşte kendimle bu kadar çelişiyorum. Onun bu konuda etkisi var mı? Görürüz.

Simply Falling #HanZeh / gxg Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin