Utana sıkıla olsa da yanına doğru gittim. Tenhada onu boğazlamak isterken tenha bir yerde onu teselli etmeye gidiyordum.
Evet aramız iyi değil ama insanlık yahu. Ben de sporcu oldum el insaf.
Arkadaşları nerede bu kızın, diye düşündüm. Onlar şu an burada olsaydı ben de uzaktan bakıp onları görürdüm ve vazgeçerdim teselli etmekten.
Yaklaştıkça burnunu çektiğini duyuyordum umarım ağlamıyordur ve basit bir griptir.
İnsanların yanımda ağlaması hep benim için garip olmuştur çünkü yapılması gereken şeyler çok özneldir.
Mesela bazıları sarılmak isterken bazıları o samimiyetsiz övgüleri isteyebilir. Öngörülmesi zordu.
"Hande?" dedim usulca.
"Efendim." dedi sesi ağlamaktan kırılmıştı.
"İyi misin?"
"Sence?"
"Kusura bakma." yavaş yavaş pişmanlığım artıyordu. Keşke baştan onun peşinden gitmeseydim bu kız her zaman tersti şimdi hem mutsuz hem de hayal kırıklığını dorukta yaşıyor. Yani iki katı terslikteydi.
"Bravo, yine de iyiydin falan diyeceksen hiç deme yalanına ihtiyacım yok."
"Demeyeceğim çünkü değildin."
"Sağ ol." dalga geçmekten ziyade gerçekten teşekkür eder gibi çıkmıştı sesi. Şaşırdım.
"Ama bu kaybın seni, olduğun kişiyi değiştirmiyor. Kendini hırpalamana gerek yok bir dahaki sefere kazanırsın. Spor böyle bir şey."
"Baştan beri çok kötüydüm. Ruh koyamadım sahaya." eli boynunda geziniyordu. Umursamaz, bahtiyar duruşunun altında ilk defa bu kadar çaresiz ve savunmasız görüyordum onu. Bu yanının var olduğunu söyleseler inanmazdım. Gördüğüme rağmen inanamıyorum. "Başarısız olmamam lazımdı. Böyle küçük bir maçta varlık gösteremiyorsam finale çıktığımda ne yaparım?"
"Finalde böyle olmaman için bu başarısızlığı tatman lazımmış belki. Hem sen teniste bu kadar ilerlemek mi istiyordun?"
"Türk tenisinde ilk olmak istiyorum." ne kadar çaresiz olsa da o emin duruşunu koruyordu kararından bu kadar emin olmasından ve attığı adımındaki korkusuzluğundan tav oluyordum doğruyu söylemek gerekirse.
"Bir gün kazanmadın diye kariyerin sona ermeyecek ya da hayallerin gerçekleşmeyecek değil Hande hayat bitmedi ve devam ediyor."
"Kolyem vardı. Annem vermişti bana papatyaya benzeyen bir çiçek vardı üstünde ama papatya değil, buna eminim. Onu kaybettim bugün." güldü kendi kendine "Totemimdi bir nevi."
"Başarısızlığını başka şeylere bağlamana gerek yok." omzuna vurdum hafifçe destek amaçlı "Kendini kandırmak oluyor bu."
"İnsanın bir şeye sığınması kendini kandırmak olmuyor. İster inan ister inanma güvence veriyor."
"İnandığım söylenemez. Sonuçta tek başınasın ve seni başarıya götürecek kişi de sonunu getirecek kişi de sensin. O yüzden maçlarda kendini kısıtlıyorsun sadece. " kalktım karşısına geçtim o hala ayaklarını yere sabitleyerek salıncakta hafif tempoda sallanıyordu.
"Zehra." bana dimdik bakmaya başlamıştı, kaşları çatık hafif üzgün bir ifadesi vardı suratında. "Kolyeni nereden aldın."
"Yurt dışından." ödül aldığım yarışma sayesinde yurt dışına çıkmıştım ve orada almıştım kolyemi. Elimle yoklayınca şok oldum bu benim kolyem değildi ama benimkine aşırı benziyordu. "Fransa'dan. Niye ki?"
"Çok güzelmiş. Ben gideyim artık çok yorgunum." kalkıp çok yavaş adınlarla uzaklaşmaya başladı ama durup döndü. "Zehra geldiğin için teşekkür ederim."
Rica edemeden gitti. Bana teşekkür edip etmemek arasında kaldığını varsayıyordum. İnsanmış en azından teşekkür etmeyi biliyor.
Koşar adımlarla eve gitmrye koyuldum. 10 dakikalık yol boyunca yaşadığım sessizlik fazla sesliydi. Sanki kulağımın cızırdamasına sebep oluyordu.
Asansöre bindiğimde parlak beyaz ışığının avantajı ile kolyeme daha doğrusu şu an taktığım kolyeye baktım.
Benim değildi. Benim kolyemde zambak vardı ve bu kolye papatyalıydı.
Anahtarımı 5 kez yere düşürdükten sonra koşarak odama girdim ve şifonyerimin ilk çekmecesini açtım.
Lise'de Fransa'dan aldığım zambak kolyem duruyordu.
"Zehra noldu!?" Ebrar bağırarak sahte panikle geldi, evimin anahtarını herkese vermemem gerektiğini anladım böylelikle. "Peşinde birileri mi var?"
"Ebrar sen bu kolyeyi ner'de buldun?" gerdanımdaki kolyeyi baş parmağımla kavramıştım.
"Soyunma odasında yerde niye ki?"
Olanları anlattım Ebrar'a ama istediğim tepki bu değildi. Benim için panik oluşturacak bir durumdu çünkü aramızdaki samimiyet yok denecek kadar az değil direkt yok. Üstüne üstlük var olan gerilim daha da artacaktı.
Onu çok suçlamıyordum bu durumda kim olsa kuruntu yapardı sadece basit bir yanlış anlaşılmaydı herkes hatasızdı.
Ama Hande'den tırsmıyor değildim dostlar.
***
Kendi kolyemi boynuma takıp onunkini yanımda taşımaya başladım. Gördüğüm ilk fırsatta verecektim ona.
Şimdi soyunma odasındaki banka oturmuş hazırlanıyordum.
"Zehra?" Ayça gariban gibi bana bakıyordu.
"Efendim?"
"Bu dolap senin dolabındı değil mi?" eliyle gösterdiği dolaba baktım. 18 numaralı ve evet üzerine yıldızlı sticker yapıştırdığım dolap benim dolabımdı.
"Evet?"
"Anladım." sıkkın bir ifade takınmıştı havada bi' boklar oldu da söyleyemiyorum kokusu vardı.
"N'oldu Ayça?"
"Hiç."
"Ayça." uzatarak konuştum ve onun çekilmesini sağladım elimle hafifçe ittirerek. En fazla ne olabilir ki diye düşünerek.
Ama gördüğümde çok sinirlenmiştim. Onu bulup yolmak istiyordum. Hiç kuşkum yoktu çünkü bu geri zekalılığı ancak o yapardı.
"Hay amına koyayım ya!"
***
Okulların açılmasıyla bieaz kayboldum sınav senem maruz görün 🙏🙏 Haftasonu mutlaka bölüm atmaya çalışacağım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Simply Falling #HanZeh / gxg
RomanceBana nefreti, arzuyu, öfkeyi, şehveti ve daha da tehlikeli bir şeyi hissettiriyor: aşk. Kurgudur, gerçek değildir.