Hay hay paşam!

73 12 7
                                    


"İnadına yenilmeden, aşık olmadan gel
Bu gidişin sonu kötü, kalbi kaybetme gel
Siyahını bırakta gel, derdi sil yeter
Aşka zülm edip küsme sen yeter."

Elimdeki salatalığı adeta bir mikrofonmuş gibi daha sıkı kavrayıp sesimi yükselterek şarkıya devam ettim, bir yandan şekilden şekile girip Gülay abla ile diğerlerini güldürüyordum.

"Şafağım kararır, daralır geceler
Yerine hiç beni koyup, sarhoş oldun mu sen ?
Kaderine boyun eğip dünle küstün mü sen?
Yüreğine cayır cayır kor çile saçıp
Göz göre göre korku saklayıp
Boğazına gömüp sustun mu sen hiç ?"

Benimle birlikte söyleyen teyzenin biri resmen benim sesimi bile bastırıyordu, iyice moda girmişlerdi. Saatlerdir böyle eğleniyorduk. Sabah domates doğrarken nasıl olduğunu bilmediğim bir şekilde avuç içimi kesmiştim. Gülay Abla da kafama bir tane çakıp birşeyler doğramayı yasaklamıştı bana, karşı çıkamamıştım, Başer Komutan bir Gülay Abla ikiydi.

Bende yapacak birşey bulamayıp boş durmayı sevmediğim için bari kadınların keyifleri yerine gelsin diye başlamıştım birşeyler mırıldanmaya, sonra sonra iyice coşmuştuk. Onlar şarkı istiyor ben söylüyordum. Radyo muamelesi görmek biraz garipti ama eğleniyorduk sonuçta.

Şarkıdan şarkıya atladık, kah dans ettik, kah zıpladık. Teyzeler iyice teyze modundan çıkmış hayko cepkine dönmüşlerdi, 1.40 boyuyla benden yükseğe zıplıyordu kadın.

Gülay Abla çayını tazelememi rica ettiğinde hemen bardağı kapıp servis tezgahının yanındaki demliğe ilerlemiştim, mutfaktan çıkınca soğuk hava yüzüme vurmuş, beni kendime getirmişti. Yanaklarım yanıyordu, kızarmıştım sıcaktan ve şarkı söylemekten.

Çayı doldururken mırıldanmaya devam ettim.

"Kal, gittiğin yerde mutlu ol
Ya da gel, kalbimde tahta sahip ol
Senin gülen yüzüne kurban bu serseri kalbim
Ama karar ver, tutamıyorum zamanı.."

Sesim dizenin sonlarına doğru yükselirken işim bitince kafamı kaldırdım. Kaldırmamla sanki bunu bekliyormuş gibi beni seyreden mavilerle göz göze gelmem bir olmuştu. Başer Komutan tezgahın arkasında bekliyordu. Elim dolu olduğu için selam veremezdim, onun yerine başımla bir selam verip hala dalgın bir şekilde bana bakan adama ilerledim. İki gündür o ve Gökhan Komutan bir görevdelerdi, daha bugün gelebilmişlerdi. Yorgunluk gözlerine vurmuştu.

"Buyrun Komutanım ?"

"Çay."

"Bir saniye Komutanım." Elimde beklettiğim bardağı hızlıca Gülay Ablaya götürdüm. Geri geldiğim gibi artık ezberlediğim demli çayı bardağa koymuştum, yanına da iki şeker.

Bardağı tezgaha bıraktığımda acele etmeden aldı. "Çok bağırıyorsunuz, dikkat edin sesinize, zaten başım ağrıyor." Dedikten sonra arkasını dönüp çıktı yemekhaneden. Geldiği gibi gıcıklığını benden esirgememişti. Sırf inadına daha da bağıracaktım.

****

"Afiyet olsun Komutanım !"

Hakan Komutan önümden çekilince gelen kişinin tabağına da bulgur koymuştum. Akşam yemeği servisindeydim, bitmesine on dakika vardı. Bitirdiğim gibi yatakhaneye uçup yastık ve yorganıma sarılacaktım.

BUZ DAĞI  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin