"beril?"
abimin söylediğini hala sindirmeye çalışırken berkan kapının önünde duruyordu. berkan'ı duymama rağmen abime bakıyorken hala olayları sindirmeye çalışıyordum.
"ne saçmalıyorsun ya sen? askerlik arkadaşın mıyım ben senin, kardeşinim farkındaysan. ne gibi bir görüşmeyi kesmek istiyorsun?"
berkan konuşmaları duyduğunda kapıdan içeriye geri girmişti ama hala kapının arkasında durduğunu görebiliyordum.
"bak beril nasıl açıklarım bilmiyorum ama pelinay ile olan dargınlığın ilişkimizi fazlasıyla etkilediğini düşünüyorum. pelinayla ciddi düşünüyoruz ve bitmemesi için bazı fedakarlıklar gerekiyor."
oturduğum salıncaktan hızla ayağa kalktım.
"dorukhan ben senin kardeşinim, farkında mısın? dalga mı geçiyorsun sen? farklı annelerden doğduk da benim haberim falan mı yok gerizekalı mısın?"
dorukhan hala bir şey söylememişken hızla yürümeye başlayacaktım ki, dorukhan da ayağa kalktığında kolumdan tuttu. "tamam bak görüşmeyi kesmeyelim ama en azından pelinay bunu bilmesin, olur mu?"
tuttuğu kolumu hızla çekip suratına bir tokat attım. "kardeşinle görüştüğünü ciddi düşünüyorum dediğin bir insandan saklayacaksan bırak, dorukhan. sen yoluna, ben yoluma"
dorukhan dediğim ile çivi gibi olduğu yere saplanmışken çantamı masadan alıp berkan'ın yanına gittim. dorukhan'ın karşısında ne kadar sinirli ve güçlü dursam da berkan'ın yanına gelince titreyen sesime ve ellerime engel olamamıştım. "berkan nolur gidelim"
berkan zaten elinde olan telefonunu ve cüzdanını pantolonunun cebine atıp koluma girdi. oldukça hızlı bir şekilde mekanın ara hollerinden geçerken girdiğimiz yerden oldukça farklı bir çıkışa gelmiştik. otoparka doğru hızla yürüyüp valeden anahtarı alır almaz arabaya bindik ve hiç konuşmadan -hatta emniyet kemerlerimizi bile takmadan- berkan gaza basmıştı.
"eve mi başka bir yere mi?"
camdan hızla akan şeridi izlerken sessizce kelimeleri ağzımdan çıkarttım. "sahilde sessiz bir yere, mümkünse"
///
sahili gördüğüm an ayaklarımı acıtan topuklu ayakkabıyı çıkartmıştım. topuklularımı elime alıp, arabadan da öyle inmiştim. geldiğimiz yer gerçekten oldukça sakin ve güzel bir deniz kenarıydı. etrafta sadece piknik yapan aileler ve onların top peşinde koşturan çocukları vardı. bir yere oturmak yerine, oldukça yavaş bir şekilde yürümeye başlamıştık.
berkan bir anda durup ayaklarıma bakmaya başladı, zaten kızaran topuğum ve ayak parmaklarım bir de bastığımız taşlarda daha da kızarmıştı. berkan bir anda eğilip ayakkabılarının bağcıklarını çözmeye başladı.
"umarım aklından saçma sapan şeyler geçmiyordur berkan"
berkan iki ayakkabısının da bağcıklarını çözüp gevşettikten sonra ayağa kalkmış, ayaklarının önünü topuğuna yaslayarak ayakkabılarını çıkartmıştı. ben berkan'ı ağzım açık izlerken berkan yeniden eğilmiş ve ayakkabılarını benim ayak uçlarıma koymuştu. ben berkan'ın bana 3 kat büyük gelecek ayakkabısıyla bakışırken berkan sinirle bana bakıyordu.
"giysene beril, ne bekliyorsun?"
sesimi çıkartmadan berkan'ın ayakkabılarını giydim. elimdeki topuklu ayakkabıları da zorla kendi alıp taşıdığında zafer kazanmış bir yüz ifadesiyle yürüyordu.
sonunda taşlık alanın ortasına konulmuş küçük bir bank bulduğumuzda oturup soluklanıyorduk. aramızda uzun süreli bir sessizlik olunca konuşması gereken tarafın ben olduğumu hissetmiştim.
"beni davet etmeseydin bunların hiçbiri olmayacaktı, benim yüzümden kimseye bir şey söyleyemeden gittik"
berkan denize bakan gözlerini oldukça yavaş ve gergin bir şekilde bana çevirdi.
"beril, sen benimle dalga mı geçiyorsun?"
berkan'a masumca bakmaya devam ettim.
"dorukhan'ın sana dediği onca şeye rağmen hala kendini değil başkalarını düşünüyorsun"
berkan'ın söylediği sözler karşısında susmaya devam ettim.
"dorukhan ile aranızda olanları anlatır mısın, rahatsızlık duymayacaksan"
kızlar ile sigara içerken bir anda dorukhan'ın geldiğini, bana söylediklerini ve benim ona söylediklerimi anlattım. tabii olaylara tam anlam veremediği için pelinay ile aramda olan eski gerginliklerden de bahsettim.
"inan bana berkan, dorukhan böyle biri değil sen de biliyorsun. dorukhan pelinay'dan önceki kız arkadaşı benim hakkımda sadece "salak" kelimesini kullandığı için dorukhan nişan atmıştı. şimdi ne oldu da kardeşiyle görüşmeyi kesmek istiyor, asla anlam veremiyorum"
berkan anlattıklarım karşısında şok bir yüz ifadesiyle bana bakarken söyleyecek söz arıyordu.
"beril basit ve önemsiz bir şey olsaydı, git ve onu dinle derdim ama inan bana o laf ağızdan çıktıktan sonra ne anlatırsa anlatsın sana boş gelecek"
berkan oldukça haklı konuşurken parmaklarımla oynamaktan başka hiçbir şey yapmıyordum.
"ben de istemezdim ilk yüzyüze geldiğimiz günün böyle sonlanmasını, seninle gitmek için can attığım o davetten böyle ayrılmak istemezdim ama unutma, hiçbir şey senin suçun değil beril. ben o davette kalmak istesem seni eve bırakır ve geri dönerdim. sadece.."
berkan ciddi bir şekilde konuşurken bir anda duraksadığında gözleri bana oldukça anlamlı bakıyordu.
"sadece gözlerime öyle çaresiz ve yalnız bakıyordun ki, seni sadece mecazen değil gerçek anlamda da yalnız bırakmak istemedim"
sonra dakikalar geçti, ben dorukhan ile olan küçüklük anılarımı anlatıp ağladım. o bana antrenmanlarında barış'ın yaptığı şebeklikleri anlattı, güldüm. kendi çocukluğundan bahsetti, kariyer haritasından bahsetti. iki saat sonra ikimiz de esnemeye başladığımızda birbirimize baktık. "eve bırakayım artık seni, yanlış anlamazsan"
yanımda duran topuklu ayakkabılarımı alacakken yine berkan benden önce davranıp ayakkabılarımı eline aldı.
"çimenlere gitsek, berkan. ayakların acıyacak"
tam olarak ağzından "bir şey olmaz" lafı çıktığında erkeksi(!) bir çığlık attı. ayağını tutup olduğu yerde tek ayağıyla zıplıyorken telefonumun ışığını açıp ayağına baktım, sivri bir taş batmış ama neyse ki kanatmamıştı.
o gece berkan seke seke arabaya yürüdü, arabada ayakkabılarını verdiğim zaman çorapla süreceğini iddia etse de beş dakika sonra utanarak ayakkabılarını rica etmişti. evimin önüne gelip dörtlüleri yaktığında yine anlamsız bir sessizlik olmuştu ve yine ilk konuşan bendim.
"berkan"
berkan zaten bana bakıyorken isminin ağzımdan çıkmasıyla fazladan bir dikkatle bakmaya devam etmişti.
"yanlış anlamazsan, yarın makarna yiyek mi?"