Satır aralarına YORUM yapmayı ve YILDIZa basmayı unutmayın, seviliyorsunuz🖤
İyi okumalar dilerim.
Arabayı park edip hızlıca binaya girdim. İşim uzun sürmeyecekti. Başsavcının odasının kapısını çaldığımda içerden anında "Gel!" sesi duyuldu. Kapıyı açıp içeri girdiğimde şaşırmıştım.
Başsavcı orta yaşlı sarışın bir kadındı. Kemikli burnundan karadenizli olduğu anlaşılıyordu. Ama beni şaşırtansa giyimi olmuştu. Seksenli yıllarda giyilen kıyafetlere benziyordu giydikleri. Beni görünce dosyasını kapatarak gülümsemişti. Kısa bir sohbetten sonra odadan çıkmıştım.
Şimdi ise yeni odama girmiş bilgisayardaki işlerimi hallediyordum. Birazdan başsavcının asistanı gelip imzalamam gereken belgeleri verecekti. Kapı çaldığında bilgisayardan kafamı kaldırmadan 'Gel!' diye seslendim.
Kapı açılmıştı ama adım sesi duymamıştım. Merak ederek kafamı kaldırdığımda. Uzun boylu kumral bir adamla göz göze geldik. Adamın elinde tuttuğu cübbesinden avukat olduğunu anlamıştım.
"Kusura bakmayın, yanlış oda oldu."
Mahcup olduğu sesinden bile belliydi. Sorun yok dercesine kafamı salladığımda odadan çıkmıştı. Odanın kapısının üstüne ismim de
yazıyordu ama neyse. Tam bilgisayarda ki işime geri dönüyordum ki tekrardan kapı çaldı. Asistan gelmişti. Dirseğiyle kapıyı açıp kağıtları masaya bıraktı."Bunlar sizin savcım. Siz imzaladıktan sonra masaya bırakın,ben alırım."
Onu onayladığımda aceleyle çıktı. Çocuğa da yazıktı. İş çıkarmıştım başına. Kapı kapandığında yeni odamda göz gezdirdim. Küçük bir kitaplığım vardı. Yanında ise çekmeceli bir dolap. Şimdilik içleri boştu.
Yarın gelirken kitaplarımı ve eşyalarımı getirecektim. Duvarda ise benden önceki savcının bıraktığı resim duruyordu. Resimde mas mavi bir deniz ve gemiler vardı. Hoş duruyordu, insanın dikkatini çekiyordu. Dikkatimin dağıldığını fark ettiğimde kağıtları önüme çekerek imzalamaya başladım.
Kısa sürede bu işim de bitmişti. Eşyalarımı alarak odadan çıktım. Koridorda ilerlerken o avukatla göz göze gelmiştik gene. Başıyla selam verdiğinde bende ona selam verdim.
Benimle yaşıt olmalıydı. Garip bir havası vardı."Aman banane ya!"
X-Ray cihazının yanından geçerek dışarı çıktım. Arabaya doğru ilerlerken çantamın içinde ki araba anahtarını arıyordum. Bulduğumda arabaya varmıştım bile. Ben arabaya bindiğimde yağmur attırmaya başlamıştı.
Arabayı çalıştırdığımda hareket etmeden önce telefonumu arabaya bağladım. Arabayı çalıştırdığımda şarkı da başlamıştı. İş çıkışı olduğu için trafikli bir yol beni bekliyordu.
Modumu bozmadan şarkıya eşlik ettim."Dalgalansın saçların bırak esen yellere."
"Dalgalansın saçların bırak esen yellere."
"Durma öyle uzağa gel gel sibelim
kaçalım bir yerlere.""Durma öyle uzağa gel gel sibelim
kaçalım bir yerlere."♪
Şarkı bittiğinde yolu yarılamıştım. Tüm şarkıyı söylediğim için boğazım ağrımaya başlamıştı. Işıklarda durduğumda yan taraftaki torpidoyu açarak su şişesini aldım. Gözüme çarpan çikolatalarla gülümsedim.
Yolda su satan ve peçete satan çocuklar için alıyordum. Tamam arada karnım
kazındığında kendim de yiyordum ama daha çok onlar içindi. Işık yeşile döndüğünde torpidoyu kapatarak gaza yüklendim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MEYUS
RomanceKapkaranlık bir hava, durmaksızın yağan yağmur, hırçın dalgalar ve onun acı kahve gözleri. Karadeniz'in vazgeçilmez dörtlüsüydü bunlar. En azından bir zamanlar benim için öyleydi. Uzun zaman olmuştu vazgeçeli... ~Meyra Özdemir~