🪞
Kulaklarımı dolduran bir telefon melodisi, yayıldığım rahatsız koltuktan beni uyandıran şey oldu. Gözlerimi pansiyonun, yalnızlığımı yüzüme vuran tavanında açmayı bekledim. Ancak öyle olmadı. Henüz sökmeye başlamış şafağın karanlığı kızıllığa boğuşuna açıldı gözlerim.
Arabadaydım.. Cam tavandan gökyüzünü gördüm. Ancak sonra nerede olduğumu hatırladım, başımı usulca soluma çevirdim. "Doğan.." dedim şaşkınca.
"Kusura bakma, sessize almamışım. Uyandırdım seni."
"Doğan benim ne işim var burada?" dedim yerimde doğrularak. Doğan'ın üzerime örttüğü ceketi ayaklarımın dibine düştü.
"Uyuyordun, kaldırmak istemedim." şaşkınca ona bakıyordum. Ne demek kaldırmak istemedim?
"Ben bütün gece burada mı uyudum?" Doğan başını salladı. "Ceylan nerede?"
"Ceylan'ı eve bıraktım." başımı cama çevirdiğimde pansiyonun yakınında olduğumuzu gördüm.
"Sonra geri buraya mı geldin?"
"Doğa ne kadar çok soru soruyorsun sabah sabah." kaşlarımı çattım. Bu herif benimle dalga mı geçiyordu?
"Doğan sen iyi misin? Beni neden uyandırmadın? Burada sabaha kadar beni mi bekledin?"
"Evet Doğa. Gözlerin kan çanağıydı. Kim bilir en son ne zaman uyudun. Kıyamadım işte, uyandıramadım." nerden geldiğini bilemediğim bir hıçkırık döküldü dudaklarımdan. Sonra gözyaşlarım akmaya başladı sebepsizce. Doğan şaşkınca bana baktı.
Beni ise artık durdurmak imkansızdı, çoktan firar etmişti gözyaşlarım bana ihanet ederek. Ellerimi yüzüme kapatıp ağlamaya devam ettim. En son ne zaman ağladığımı hatırlamıyordum. İçime atmaktan, her şeyi üstlenmekten çok yorulmuştum.
Ellerimi, büyükçe bir el kapladı. Ellerim yüzümden çekildi. "Doğa?" dedi anlamlandıramadığım bir ses tonuyla. "Özür dilerim. Yanlış bir şey yapmak istemedim."
Ama faydası olmadı, ağlamaya devam ediyordum. Yüzümü ondan saklamaya çalıştım. Çenemi, ondan bile beklenmeyecek bir nezaketle kavradı. "Doğa, bana bakar mısın bir?" baktım. Gözlerinden onlarca duygu geçti ama anlamlarını kavrayamadım.
"Özür dilerim. Söz veriyorum, bu son karşına çıkışım. Bilemedim bu kadar üzüleceğini." Aklımdan binlerce düşünce geçiyordu. Deli gibi ağlamak, bu arabadan defolup gitmek, Doğan'a anlam veremediğim bir şekilde sarılmak istemek..
Hakkımda ne düşünür umursamadım, Doğan'a sarıldım. Gözyaşlarım Doğan'ın omzuna dökülürken kısa bir süre elleri havada asılı kaldı. Sonra sırtımı sıvazlamaya başladı dostça.
"Doğan bana bunu neden yapıyorsun? Ben yıllardır yapayalnızım. Yıllardır kimseyi sokmuyorum hayatıma. Gönül meselesini geç bir arkadaşım bile olmadı bunca zaman. Şimdi sen gelip bana elini uzatıyorsun. İlgi nedir, sevgi nedir unuttum ben. Sen gelmiş bana kıyamadığını söylüyorsun." hıçkırıklarımın arasından konuşuyordum, anlıyor muydu bilmiyordum. "Doğan ben yıllardır korkarak yaşıyorum. Uyku nedir bilmez oldu gözlerim. Biliyor musun ben uzun zaman sonra ilk kez böyle deliksiz uyudum. Korkmadan, biri beni bulur diye düşünmeden, uyumak için sabahlara kadar yatakta debelenmeden. Bir gün yollarımız ayrıldığında ben bunu nasıl unutacağım? Tekrar nasıl alışacağım yalnızlığa?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kırık Ayna | Texting
Roman pour Adolescents*Yarı texting hikayedir. Yolda aynası kırılan bir araba görseniz, üstündeki numaraya mesaj atar mıydınız? Ben atmıştım. Zaten aynayı da ben kırmıştım.