Ege'den;
Ruhum daralırken açık pencereden karanlık semayı izlemeye devam ediyordum. Kapım defalarca çalınmış, telefonumdan bildirim sesleri yükselmişti. Fakat hiçbirini umursamamıştım. En son 1 saat önce kapının önünden "özür dilerim" diyerek ayrılmıştı ama nafile.
Şiddet, asabilik beni incitiyordu. Hassastım, bu elimde değildi ki.
Pamuk gibi bir adam saniyeler içerisinde deliye dönmüştü. Gözlerindeki o acımasız ifade kalbimi acıtmaya yetmişti. Evet, bana değildi bu siniri fakat kaldıramıyordum. Ben de böyle biriydim işte.
Yüksek cam kırılma sesi geldiğinde irkilerek ayağa kalktım. Ses üst kattan gelmişti. Ya ona bir zarar geldiyse?
Odanın içinde volta atmaya başlarken dudaklarımı kemiriyordum. Al işte, hemen stres olmuştum. Benim yüzümden ona zarar gelmesini istemiyordum. Kalbim bana yanına gitmemi söylerken mantığım tam aksini söylüyordu.
Ayağına gitmeyecektim.
Ya ciddi bir şey varsa?
Elimle alnıma hafifçe vurarak mantıklı bir karar vermeye çalışıyordum. Yanına gitmem için yapmış olabilirdi. Veya tam aksine, gerçekten ciddi bir şey olmuştu.
Alt tarafı bir şey kırılmıştı ne olabilirdi ki? Sorularım cevapsız kalırken delirecek gibi olmuştum. Kalbimin sesini dinleyerek terliklerimi giyinip kilitli olan kapıyı açtım, umarım pişman olmam diye geçirmiştim içimden.
Merdivenleri usul usul çıkıp kapının önüne geldiğimde derin bir nefes aldım. Dünden beridir konuşmamıştık ve dürüst olmam gerekirse özlemiştim. Benimle ilgilenmesini, kucağına çıkmayı. Çok özlemiştim. Onun yanında kendimi küçük bir bebek gibi hissediyordum.
Düşüncelerimden sıyrılarak zile bastığımda birkaç saniye bekledim ama ses yoktu. Kaşlarım çatılırken bir kez daha basmıştım zile. Bu sefer kapı açıldığında karşımda uykulu bir Osman vardı. 5 dakikada uyumuş muydu bu?
Dikkatlice her yerini incelediğimde hiçbir sorun olmadığını görmüştüm.
Uykulu gözleri yüzümde tur atarken bir adımda dibime gelip kollarını belime dolamıştı. Beni kendine çekip sıkıca sarıldığında gözlerimi kapatıp kokusunu içime çektim. Onu gerçekten de çok özlemiştim, aynı şekilde O da beni.
Kendimi hafifçe geri çektiğimde kaşlarımı çatarak "O kırılma sesi neydi öyle?" diye sormuştum. Bakışları gözlerim ve dudaklarım arasında gidip gelirken elimden tutarak peşinden ilerlememi sağlamıştı. Salona geçtiğimizde yerdeki vazo parçalarına göz gezdirmiştim. "Bilerek mi yaptın?"
Sorum cevapsız kalırken beni koltuğa sürüklemişti, kendisi geçip otururken beni kucağına çekti ve yeniden sarıldı. Saçlarıma öpücük kondurup kokumu içine çekmişti. Beni öyle sıkı sarmıştı ki, kolları arasında güvende hissetmemi sağlamak istermiş gibi.
Başımı omzundan kaldırıp gözlerinin içine baktığımda gülüyordu. Gözleri, gülüyordu.
Bunun imkansız olduğunu biliyordum ama öyleydi. Sanki hayatında bir eksik parça vardı da, o parça benmişim gibiydi. Ben geldim ve o eksiklik tamamlandı. Bu benim içinde öyleydi. Osman, benim en büyük şansımdı ve bu bir anda olmuştu. Senelerce Onu beklemişim gibiydi.
"Nasıl çıktın karşıma?"
Ağlama isteği ile dolup taşarken bu isteğin neden olduğunu çok iyi biliyordum. Annem ve babam gittikten sonra yapayalnız kalmıştım. Sevgi, ilgi olmadan put gibi yaşamıştım. Bir abim vardı ve arkadaşlarım. Fakat eksikliği hiçbir zaman tamamlayamamışlardı. Şimdi ise ait olduğum yeri bulmuştum.
"Beni bırakma Osman." göz yaşlarım yanaklarımdan süzülüp giderken bir anda yaşadığımız bu ilginç ân garip gelmişti.
"Bırakmayacağım bebeğim, bırakmayacağım."
-------
İkiside drama queen...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÜST KOMŞU- GAY
Teen FictionDudaklarımı susuz kalmış gibi emdiğinde zevkten boğuklaşmış sesiyle fısıldar gibi konuştu; "Sonum olacaksın çocuk."