#10 Arkadaş...Hayat Arkadaşı

65 11 3
                                    


Tavanla duvarın birleştiği köşeye siyah gözlerini dikmiş bir süredir kıpırdamadan duruyordu Cihan. Olayın şokunu atlatamamıştı henüz. Hayır, hayır mevzu Sezercik ile yaptığı konuşma, dudağına kafa atılması ya da bir anlık düşünceyle Sezercik'i ilaçla  bayıltması değildi.

Evet bunlar Cihan'ın planlamadığı ve sahiden onu da şok eden gelişmelerdi fakat şuan ki mevzu çok başkaydı. Mesele şu ki: az önce bakire bir ergen gibi ıslak rüya görmüş, rüyanın en güzel yerinde uyanmış ve gururunu yediremeyip olduğu yerde kaskatı kesilmişti.

Çamaşırındaki ıslaklığı hissediyor ama kafasını eğip bakmaya ölesiye utanıyordu. Gördüğü rüya...kabusu olmuştu. Hiç uyanmamayı dilerdi. Kirli zihni ona oyunlar oynuyordu.

Sıkıntıyla oflarken oturduğu koltukta dikleşti. Tavandaki gözlerini yatakta mışıl mışıl uyuyan Sezercik'e çevirdi. Tüm sıkıntısı puf diye kaybolurken şu sözler fısıltı şeklinde döküldü dudaklarından "Tu vas me détruire"

Sezer büyük yatağın içinde beyaz yorgana sarılıp dürüm olmuş, küçücük kalmıştı. Dürümden fırlayan marul  parçası gibi sadece başı dışarıdaydı. Çenesini yorgana bastırdığı için büzülen dudakları öne çıkmıştı. Cihan'ın şefkatli gözleri onun yüzünü arşınlıyorken kafasının içindeki sesler ortaya çıkmış günün değerlendirmesi yapıyorlardı.

Her şey çok hızlı gerçekleşmişti. Cihan bile çok sonra idrak etmişti olayları. Sezer'i her ne kadar öpmek istese bile korktuğu için kendine tembihlerde bulunmuştu. Orada, kafede asıl niyeti öpmek değildi, blöf yapacaktı. Beklemediği şey dudağına aldığı o küçük yaraydı. Sesler Cihan'ın o anki şaşkınlığı ile alay ederken Cihan gülmeden edemedi. Sezercik sürprizlerle doluydu.

Daha ne olduğunu anlayamadan Sezer'in fırlayıp kaçması mantık ipini kopartmıştı Cihan'da. Kafeden nasıl çıktığını, anayola nasıl koştuğunu zerre hatırlamıyordu. Sökmen'den gelen telefon bile uyandırmamıştı mantığını. Sökmen'i yanında getirmekle iyi ettiğini şimdi daha iyi anlıyor, aklına şükrediyordu.

Arabaya geçtiklerinde Sezer'den duyduğu net ve kesin 'istemiyorum' ifadesi ona çok ağır gelmişti. Sanki onu o an orada bıraksa bir daha yakalayamazmış gibi hissetmişti. Sezer'in ondan her an kaçacak olması kaygılarını artırıyordu.

Sesler bangır bangır bağırıyordu o sıra 'onu hapset'

O an her şey sustu. Sezer'in çırpınışları geri planda kaldı. Her zaman yaptığı gibi seslere uydu. Sezer bayıldığında hızla arabaya binip göl evine sürdü.

Araba beyaz taştan oyularak yapılmış ormanın içinde saklı kalan villanın önünde durduğunda başını direksiyona yasladı. Sesler susmuyor, çığlık çığlığa Sezer'i burada saklamasını, bileklerinden belki boynundan bağlamayı ve onu aşkıyla şımartmasını haykırıyorlardı. Sezer'in kafede söyledikleri aklına geldi. O zarif ve nazik ses tonu kaba seslerin arasında cılız kalmıştı.

Pişmanlıkla dolu gözlerini yan koltukta uyuyan Sezer'e çevirdi. Kafasına estiği gibi hareket etmesinden şikayetçiydi minik adam ama Cihan işte yine bu duruma sokmuştu onu.

Sezer'in yüzünü görmek için çenesini kavrayıp yavaşça kendine çevirdi. Onu kırmaktan, incinmekten korktuğu için çenesine değen parmakları titriyordu. Pişmanlığı artarken yüzünü görünce çarpıldı. Uyuyan Sezer'i ilk görüşüydü bu. Uyurken bile o kadar kırılgan görünüyordu ki! Cihan onu sarıp sarmalamak istedi. Onu hapsetme fikri ilk kez bu kadar cazip geldi. 

Uçlarından hafif kalkık göz kapakları, minik burnu, kurumuş dolgun dudakları özenle yerleştirilmişti küçük beyaz surata. Yaratılana ve onu kendisiyle kavuşturana canı gönülden teşekkür etti.

Sezercik Öğretmen (Mpreg)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin