Uyandığımda hava daha aydınlanmamıştı. Hatta saate baktığımda gecenin 2'si olduğunu gördüm. Hem bu hastane kokusundan kurtulmak için hem de biraz hava almak için odamdan çıktım. Tuvalete gidip elzem ihtiyacımı giderdikten sonra lavaboda ellerimi yıkamaya başladım. Gözüm arkamdaki bir hareketliliğe takıldı. Fakat bilinçaltımın bana oynadığı sıradan bir oyun olduğunu düşünerek umursamadım.
Peçete ile ellerimi kuruladıktan sonra tuvaletten çıktım ve karanlık koridorda odamı aramaya başladım. 413 nolu odamın önüne geldiğimde kapının tokmağını tuttum. O an da çaprazımdaki yoğun bakım ünitesinden sesler geldi. Bu sanki bir metalin soğuk zeminle buluştuğunda ki sesi andırıyordu.
Hiç odaya girmeden geri döndüm ve yoğun bakım ünitesine doğru ilerlemeye başladım. İçerde ışıklar açıktı ve birkaç doktor malzemesi yerinde yoktu. Kaybolan eşyaların ne olduğunu bilmiyordum ama önemli olduğu kesindi. Bunu bildirmek için koridorlarda nöbetçi doktoru aramaya başladım. Alt kata indiğimde en sondaki ameliyathaneden sesler geldi ve ışığı açıldı.
Nöbetçi doktorun orda olduğunu düşünerek adımlarımı hızlandırdım. Koştuğumdan mı yoksa adrenalinden mi kalbim bu kadar hızlı atıyordu bilmiyorum. Ameliyathaneye girdiğimde sedyenin üzerinde kan gölü oluşmuştu ve bütün ameliyat aletleri yerdeydi. Tamam. Bugünlük bu kadar yeterdi. Korkmuştum. Ve şimdi hiçbir şey olmamış gibi odama dönüp uyuyacaktım. Tam arkamı dönüp çıkacaktım ki onu gördüm.
2 metreye yakın boyu, yemyeşil gözleri vardı. Ve suratında deriye dair hiçbir şey yoktu. Birisi onun vücudundaki tüm deriyi soymuştu. Ve bundan gram rahatsızlık veya acı duyduğunu da hiç zannetmiyordum. Kimi yerlerinden hala kan akıyordu. Ve yüzü...Aklımdan hiç çıkmayacaktı. Öyle bir sırıtışı vardı ki! Tüm yüzünü kaplıyor, eskiden deri bulunan ama şu an sadece kastan ibaret olan sol yanağındaki gamzesinden kanlar akıyordu.
Bir şeyin gamzesinden kan akar mıydı? –Adını bilmediğim için şey diyordum artık- Elindeki cerrah aletlerini görünce gözlerim büyüdü. O an anladım ki sedyedeki kan kendisinindi. Ve kendi derisini elindeki neşterle kendisi yüzmüştü. Bir elinde 4 tane neşter diğer elinde bir kavanoz ve kavanozun içinde pamuk vardı.
Ben daha onu incelerken üzerime doğru gelmeye başladı. Kitlenmiştim. Beynim buradan kaçmak için komut verirken ayaklarım işlevini yitirmişti. Her şeyi idrak ettiğimde artık çok geçti. Saçımın bir tutamını eline almış gülümseyerek oynarken attığım tiz çığlıkla sinirlendi ve yüzündeki gülümsemesi kayboldu. Bu onu daha az korkunç gösterse de büyük bir kuvvetle saçımı arkaya doğru çekti ve dizlerimin üzerine düşmemi sağladı. Bana şu anlık zarar vermiyor, sadece bir şeyi bekliyor gibiydi.
O sırada kapıdan tıpkı beni tutan şeye benzeyen başka bir yaratık benim hemen yan tarafımdaki odada kalan bir hastayı getirdi. Kadın işkence görmüştü. Bağıramıyor sessiz sessiz ağlıyordu. Arkasındaki yaratığın onu iyice korkuttuğu belliydi. Elindeki neşterle kadının kulağını tek bir hamleyle koparırken kadın daha fazla dayanamadı ve bir çığlık kopardı.
Çığlığı kulağımı tırmalarken arkasındaki şey kafasına neşteri batırdı ve içinde biraz döndürerek geri çekti. Cezalandırıyordu işte. Ben gördüğüm görüntüyle dona kalırken kadının diğer kulağı da vücudundan ayrılmıştı. Kavanozun içindeki pamukla akan kanları temizlerken çevreye "Ben titizim." havası vermeye çalışıyordu herhalde.
Kestiği kulakları kavanozun içine koydu. Kadının ağlaması şiddetlenirken kadının diğer uzuvlarını da teker teker kesti. Kadının yaşadığından şüpheliydim. Çünkü vücudundan geriye kalan tek şey kolsuz, bacaksız ve başsız bir gövdeydi. Büyük uzuvlarını da çuvala koyduktan sonra bana bir bakış atarak dışarı çıktı.
Baş başa kalmıştık. Ve beni kurtaracak hiçbir ihtimal yoktu. Duyduğum en iğrenç ses tonuyla konuştu.
"SIRA SENDE."
Gördüğüm son şey diğer yaratığın fırından çıkardığı kulağı sırıtarak ağzına atmasıydı.
-Dark touch
Yorum yaparak beğenip beğenmediğinizi belirtebilirsiniz. Teşekkürler :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kısa Korku Hikayeleri
HorrorKorku hikayelerimizi beğenmeniz umuduyla yazıp çeviriyoruz. Keyifli okumalar!