Okulun kapısında durdum. Bu kadar güzel bir üniversitenin içinde neden bu kadar az öğrenci vardı bilmiyorum. Okula girdiğimde insanlar ben dışında sanırım her şeye bakıyorlar diye düşündüm. Cidden umursanmıyordum. Müdürün odasını bulmak için bütün katları dolaştım sanırım.
Burada benimle kimse ilgilenmeyecek miydi? Tam o sıra arkamı döndüm ve küçük bir çığlık attım. Saçları olmayan, uzun boylu, iri yarı en tuhafı da kırmızıya yakın turuncu renginde gözleri olan bir adam önümde duruyordu.
Kocaman gözlerini üzerime dikmesi ondan daha çok ürkmeme sebep oluyordu. Kısık bir sesle "Kırmızıya yakın turuncu..." diye fısıldadım. Dediğimi duymuş olamazdı herhalde. Duysa sinirlenirdi. Hatta gözleri kızarır ve beni boğmaya çalışırdı herhalde. Çünkü ben onda bu ışığı görüyordum.
Hızla oradan uzaklaştım. Nereye gittiğimi bile bilmeden sadece ilerliyordum. En sonunda yağmur sesi duydum. Dışarda sağanak başlamış olmalıydı. Sanırım bunları düşünürken kaybolmuş olmalıyım. Hiç kimseyi göremiyordum. Çalışan tek lambanın yanına gittim.
Hava sert ve soğuktu. Gözüme bir şeyin girmesiyle hızla ellerimi gözlerime perde olacak şekilde kapattım. Gözüm çok acıyordu. Biraz daha ellerimi gözümde tuttuktan sonra gözlerimi tam manasıyla açtım. Karşımda yine aynı adam duruyordu. Çığlık atmayınca saçma sapan konuşmaya başladım. O da hiçbir şey yapmadan beni izliyordu.
Sırıtmıyordu. Tam tersi somurtuyordu. En sonunda derin bir nefes alarak "Bu okulda niye bu kadar az kişi var?" diye saçma sapan bir soru yönelttim. Hiçbir şey demeden sadece bana bakıyordu. Cidden korkudan ağlayabilirdim şu an. Altında durduğum ışık bir anda gidip geldi.
Işık gittiğinde birden değişmeye başladı. Gözleri siyaha döndü ve garip garip sesler çıkarmaya başladı. Korkudan çığlık atıp duruyordum. Olduğum yerde donmuştum ve hareket edemiyordum. Titriyordum. Işık gelince tekrar eski haline dönmüştü. Bu haliyle de ürkütücü görünse de şu anki halini tercih ederdim.
Hiçbir tepki vermiyordu. Bir anda akıllandım ve kaçmaya başladım. Arkamdan gelmiyordu. Belki de bana zarar vermez gibi aptal bir düşünceyle baş başayken boynumdaki elleri hissettim. O şey boynumu iyice sardıktan sonra beni yere fırlattı. Dirseklerim çok ağrıyordu. Bacaklarımdan tutarak beni yerde sürüklemeye başladı. Kafam koridordaki dolaplara çarpıyordu. Kimi yerden kan aktığını bile görmüştüm.
O şey her neyse canımı çok acıtıyordu. Beni bir odaya götürdü. Oda dediğim yer sanırım üniversitenin sığınağıydı. Bu sığınakta gördüğüm görüntü çığlık atmam için çok ta geçerli bir sebepti aslında. İstemsizce ağlamaya başladım. Omuzlarım hıçkırıklarla sarsılıyordu.
Kafaya baskı uygulayarak çene kemiğini ve kafatasını kırıp beyin ve dili birleştiren, iki kolu ve iki bacağı bağlanıp önce kırılıp sonra kopartılan, büyük kıyma çekme makinesinde çekilen insanları gördükçe bağırıyordum. O şey beni fırlatıp bir süre izledikten sonra gördüğüm görüntüye karşılık "Ne söylemek istersin?" diye sordu.
O an ki şokla aklıma gelen her şeyi söyledim.
"Neden bunu yapıyorsun? Sen kimsin? Gözlerin niye böyle? Hangi renk? Yalvarırım bırak! Sana hiçbir şey yapmadık. Kimseye bahsetmem. Lütfen. Yalvarırım..."
Son cümlelerim fısıltı halinde çıkmıştı. O ise bana yaklaştı ve sadece en saçma olan soruma cevap verdi.
"KIRMIZIYA YAKIN TURUNCU."
-Black dream
Yorum yaparak beğenip beğenmediğinizi belirtebilirsiniz. Teşekkürler :)
![](https://img.wattpad.com/cover/44520192-288-k667015.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kısa Korku Hikayeleri
TerrorKorku hikayelerimizi beğenmeniz umuduyla yazıp çeviriyoruz. Keyifli okumalar!