6

2.5K 453 162
                                    

y/n: nasıl gidiyor beğeniyor musunuz? eleştirilerinizi ve yorumlarınızı bekliyorum

Çarşamba günleri hafta içinin tam ortasıydı ve İlkut boş gününü tam çarşambaya ayarlarken başta kendisini gerçekten çok zeki hissetmişti. Oysa pazartesi ya da cuma yapsa tatili daha da uzuyor, 2 gün çalışıp bir gün tatilden sonra tekrar 2 gün çalışmak zorunda kalmamış oluyordu. İğrenç buluyordu artık çarşamba günlerini ve normalde çarşambalarına karşı nötr hissetmesine rağmen, salılar sevilmezdi, o ne salıyı ne de çarşambayı seviyordu.

Sevilmeyen bir salı akşamında içilen bolca alkol, abartılmış ama aslında yavaş yavaş derinin altına nüfuz eden aşk acısı ve koltuktan yarısı yere sarkmış, kafası halı üzerinde çarşamba öğleden sonrasına sızmış İlkut. Ağzında sanki bok tadı var gibi ama uyanmaya hiç gönüllü durmuyor. O rahatsız pozisyonun içerisinde o kadar keyifli bir uyku çekiyor ki, don lastiğine soktuğu telefonu bile onu rahatsız edemeyecek bir durumda.

Asla tavşan uykusu olarak nitelendirmediği uykusunun ortasında birkaç gürültü patırtı işitse de Çiçeksu olduğunu düşündüğünden kılını kıpırdatmamaya devam etti. Zaten birazdan muhtemelen tekmelenerek uyandırılırdı ve bu vesileyle felç olmuş vücudunu esnetir, kandan zonklayan beynini eskisine döndürür ve patlamak üzere olan mesanesini boşaltırdı.

Yine de birkaç dakika geçmesine rağmen gelmesi gereken Çiçeksu gelmedi. Kadıköy'de arkadaşlarıyla iş çıkışı favori mekanında Macha içiyordu, evdeki kendisi değildi. Bir hırsızın da günün ortasında evde gezmeyeceğine göre belki ev sahibiydi? Belki memleketten gelip çatmış Çiçeksu'nun ailesiydi?

Bunları aklından geçirerek uyuduğu sırada sıcak bir buhar ve güzel bir koku uykusunu yeniden aralamaya başladı. Kurumuş boğazından acıklı bir sızlanma ortaya koydu ve yerdeki kolunu alnının altına yaslayarak daha rahat bir pozisyona geçmeye çalıştı. Sahibinin kim olduğunu anlayamadığı homurtular daha da yaklaştığında ve vücudunun birden havaya kaldırıldığını hissettiğinde, zeytin gözleri anın şokuyla korkuyla kocaman açılmıştı.

"Çiçeksu!"

"Aklımı aldın gerizekalı, ne bağırıyorsun?"

Herkesi beklemişti. Memleketten annesini bile beklemişti ama onu kucağına alanın soğuk nevale Gürcan olmasını hiç mi hiç beklememişti. Böyle incelikler yapar mıydı Gürcan? Üstüne basması gerekmiyor muydu İlkut'un? Tiksinerek ayağının ucuyla onu iteklemesi gerekmiyor muydu? Neden su yeşili bornozuyla onu kucağına alıyordu?

Bir saniye, İlkut'un kafası yeni yeni kendine gelmeye başlıyordu. Korkunç bir baş ağrısıyla tekrar sızlandı ve gözlerini sıkıca yumdu. Beyaz tenli, kendisinden birkaç santim kısa, siyah kısa saçlı ve yemyeşil gözlü adam harbiden onu neden böyle kucağına almıştı?

"Ya senin burda ne işin var?"

"Duş almaya geldim. Tam eve çıkacağım baktım birisi ölmüş amına koyayım. Sevap olsun diye yerden kaldırayım dedim. Böyle korkacağını bilseydim yapmazdım."

İlkut'un belki de Gürcan'dan duyduğu en uzun cümlelerle eli donu ile götü arasında sıkışmış telefonuna gitti ve telefonu zorla ordan çıkarıp ekranı kontrol etti. Gürcan saati kontrol ettiğini zannettiği için bir şey dememişti. Aslında o an İlkut Gürcan'ın ona mesaj atıp atmadığını kontrol etmek için bu hareketi yapmıştı. Çocuktan da normal olarak hiç mesaj görmeyince zaten sik gibi olan modu daha da kötüleşmiş, başı daha kötü ağrır olmuştu. Heralde Çiçeksu'yu daha yakın görüyordu ki ona sormuştu. Tek bir mesaj bile atmamıştı çocuğa.

"Odana götüreyim seni hazır bu kadar kucağıma almışken, odan nerede?"

"İşe gitmedin mi 5'te sen? Beni mi kandırdın?"

"Saat 4 şu an. Döndüm."

"Odam çok dağınık."

"O zaman götürmeyeyim kendin git bir zahmet."

"Yok sen götür. Kırk yılda bir hizmet ettiriyorum. Kız evi naz evidir."

"Çok büyük sorunların var."

"Terapistim de aynı şeyi söyleyip görüşmeleri kesmişti." Söylediği bu aptal espiriye yeşil gözler kınarcasına baktığında iç çekti ve başıyla koridorun sonundaki odayı işaret etti.

"Odam orası."

"Büyük odayı kapmışsın tabii. Kıza küçük odayı mı kitledin?"

"Aynen."

Gürcan'ın hiç zorlanmadan onu taşıması kalbini küt küt etmişti. Yanaklarının kızarmadığını zannediyordu ancak beyaz teni yüzünden kulaklarına, boynuna kadar kızarmıştı. Onu kucağında taşıyan adam koridoru aştıktan sonra aralık kapıyı ayağıyla ittiğinde etrafa çok bakınmak istememişti. Sonuçta manyak çocuğun özeliydi odası ve onu ilgilendirmezdi. Bakışlarını terbiyeyle aşağı indirdiğinde Çiçeksu'nun sıpıtılmış sütyeni ile karşılaşmayı beklemiyordu. İlkut'un donunu görürüm en fazla derken gözünün önündeki bir sütyendi. Hem de pembe, çiçekli bir sütyen. İlkut'un da olabileceği olasılıkları onu iyice gererken panikle sütyene tekme attı ve pembe sütyen tavana çarpıp gürültüyle yere düştü.

"Panik olma alt tarafı sütyen abi."

"Sevgilim var benim sevgilim."

"O da takıyordur işte."

"Çok genişsin İlkut. Kızın sütyeninin senin odanda ne işi var hem?"

"Benim odam büyük diye kendi gardrobunu da buraya koydu. Giyinme odası oldu yani odam." Bunu duymasıyla gözlerini kara gözlere kenetleyen ve gram başka yere çevirmeyen Gürcan İlkut'u istemsizce güldürmüştü.

"Yüzüme bakman için illa sütyen ile mi karşılaşman gerekiyordu? Çiçeksu'nun görebileceğin donlarından bu kadar mı korktun?"

"Aynen. Bırakacak mısın artık beni?"

"Ne?" Yeşil gözler bıkkınlıkla aşağı baktığında siyah gözler de refleksen onları takip etmişti.

Yatağın başında neden hâlâ romantik romantik dikildiklerini gerçekten o da düşünmüştü bir iki saniye. Elleriyle su yeşili bornozun yakalarını o kadar sıkı kavramıştı ki İlkut, adamın böyle demesi çok normaldi.  Yapışmıştı resmen. Korkunç bir utançla içini hoplatan yakışıklı surata tekrar baktı. Adamın yeni yıkandığı için saçları, kaşları, kirpikleri ve bıyıkları hâlâ ıslaktı. Yanakları yeni traş olduğu için pürüzsüzdü ve yaşça küçük genç uzanıp yanaklardan şapır şupur öpmek istemişti. Gürcan muhtemelen bunu yaparsa onu döveceğinden böyle bir şeyi aklında bile daha fazla döndürmeden sıktığı yakaları hızlıca bıraktı ve adamın onu yatağa bırakmasına izin verdi.

"Senden bir şey daha rica etsem bana küfür eder misin?"

"Muhtemelen."

"Ağrı kesici ve su isteyecektim, boşver."

"Uğraşamam, eve gidiyorum."

"Tamamdır eyvallah odama kadar getirdiğin için."

Dünden kalma kalın ve çatallı sesiyle kuru bir teşekkür etmiş, yatakta hareketlenerek bornozlu adama götünü dönmüştü. Adam odadan çıkar çıkmaz ben ne günah işledim de bu adam benden bu kadar nefret ediyor diye ağlayacaktı. Gözyaşları burnunun direğine acımasız bir sızıyı çakmaya bile başlamıştı. İnşallah çok sesli ağlayıp bir de delik yüzünden adama duyulmazdı.

Dış kapının sesini duyana kadar dudaklarını dişleyerek bir süre beklese de heralde duymadım diye düşündü. Geldiği gibi sessizce gitmiş olmalıydı. Daha rahat ağlayabilmek için tam doğrulacakken komodinine bırakılan su ve ağrı kesiciye şaşkınlıkla sağına baktı.

"Yine de çok ağrı kesici içmeni önermem şu an. Vücudun alkolü tam atsın, zehirlenirsin falan."

operasyon komşu avı [gay]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin