"Pşşt. Lan İlkut!"
Zavallı İlkut, 24 yaşında, gençliğinin baharında, İstanbul'un ruhu yavaş yavaş yiyip tüketen sokaklarında son enerjisine kadar hayatta kalmaya çalışan bir gençti. Mersin'deki köyünden büyük hayallerle ayrılmış, İstanbul'da ise bu hayallerin teker teker götüne girmesine şahitlik ediyordu. Okuduğu 4 senelik üniversiteye rağmen bir kafede yerleri siliyor, şimdi de anahtarı evde unuttuğundan merdivenlerde Çiçeksu'yu beklerken yorgunluktan uyuklayan haline çok acıyordu.
Onun aksine hayatta daha şanslı olan genç, rahatsız ama deliksiz uykusundan uyandırmıştı şimdi onu. Yemyeşil gözleriyle içindeki karanlığa ilkokul yıllarındaki gibi sanki fasulye filizlendiriyordu. İlkut bir şey yetiştirmekten gram anlamazdı. Elini attığı her şeyi de mahvederdi. Karşındaki adamın ise tek bakışıyla ruhuna dünyanın duygusunu kök saldırabilmesi canını çok sıkmıştı. Suratını yorgunca ovaladı ve sıkıca sarıldığı çantayı omzuna takarak ayağa kalktı.
"Of uyuyakalmışım."
"Oğlum neden merdivenlerde uyuyorsun?"
Güzel soruydu. Sorumsuz Çiçeksu İstanbul'un ta diğer ucundaki tek akrabasını ziyarete gittiğinden henüz gelememişti ve İlkut da beklerim ne olacak diye düşünürken uyuyakalmıştı. Uykulu ve anlamsız bir ifadeyle yakışıklı adama baktı ve omzunu silkti.
"Çiçeksu uzakta. Ben de mal gibi anahtarı evde unutmuşum."
"Sürekli sen uyurken karşına çıkıyorum farkında mısın?"
"Bir anlamı olmalı."
"Hazal bugün evdeydi bize çıksaydın ya."
"Evde değilsinizdir rahatsız etmeyeyim diye düşündüm."
Gürcan gözlerini devirdi ve hâlâ yorgun gözlerle ona bakan gencin bileğinden tutarak merdivenlerden çıkmaya devam etti. Sağ elindeki poşette yemeklik malzeme vardı. Hazal onlar için yemek hazırlar, sefalet çocuğun karnını doyurup delikten evine uğurlardı. İlkut'un bilekleri çok mu inceydi sanki? Çocuk doğru düzgün beslenmiyor muydu?
"En son ne yedin?"
"Sabah evden çıkmadan 2 tane muz yedim."
"Öleceksin aptal. İnşallah tavuklu bulgur pilavı seviyorsundur."
"Yani yemek çok ayırt etmem de ne alaka?"
"Menüde o var."
"Restorana mı gidiyoruz?"
"Aynen. Hazal şefin restoranı."
"Ben sadece Gökdeniz şefin restoranındaki fine dining yemekleri yerim."
"Sen bence bir sus." Çocuğun bileğini sanki bıraksa kaçacakmış gibi farkında olmadan bırakmamış, diğer elindeki poşeti yere indirip anahtarını çıkarmıştı. Hafif çatık kaşlarıyla kapıyı açmaya çalışırken o sırada İlkut, kendisinden birkaç santim kısa olmasına rağmen yapılı, oldukça yakışıklı adamın mükemmel yan profilini seyrediyordu.
"Ben direkt delikten eve geçeyim."
"Karnını doyur öyle geçersin."
"Aç değilim o kadar. Hem uyumaya devam ederim muhtemelen, çok yorgunum."
Nihayet kapıyı açabildiğinde ve çocuğu da kendisiyle birlikte eve sokabildiğinde İlkut 2. kez bulunduğu evi tekrar inceleme fırsatı edinmişti. Kendi evleriyle aynı mimari yapıya sahip olsalar da duvarlarındaki boyalardan tut parkelere, eşyalara, bu ev ben kaliteli evim diye bağırıyordu. Sıcak renkler ve güzel mobilyalar, her yerde bolca eşya. Bu tür bir kalabalık, Çiçeksu ile kendisi gibi dilci ve gay bir ev halkından beklenirken mühendis ve insan kaynakları ikilisinden çıkması onu şaşırtmıştı. Ev temiz kokuyordu, kendi evleri gibi beton ve rutubet kokmuyordu. Sonbaharın sonlarında olduklarından kaloriferler muhtemelen açıktı ve evin zaten sıcak atmosferi bu şekilde daha da tasdiklenmişti. Utanmasa İlkut evim evim güzel evim diyecekti bu yabancı eve. İki büklüm başı önde hâlâ onu bir yerlere sürükleyen adamın peşinden ilerledi ve en kısa sürede kendi mağarasına dönmeyi istedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
operasyon komşu avı [gay]
ChickLitÜst komşularını kendilerine ayarlamaya çalışan en yakın arkadaşların operasyonu. !Texting!