Gönül, sabah gözlerini açtığında Akif'in kollarında uyanmış olmaktan son derece mutluydu. Adamın güçlü kolları arasında huzurla uyuya kalmıştı. Gözlerini kapatıp yüzünü Akif'e iyice yaklaştırdı ve derin bir nefes aldı. Saatin kaç olduğu, hangi gün ya da nerede olduklarının artık hiçbir önemi yoktu. Ömrünün geri kalanında ne olacağını düşünmüyordu. Akif'in kolları arasındaki bu an ona yetiyordu.
"Günaydın Gönül'üm," diye fısıldadı Akif, gözlerini açmadan. Gönül'ün nefes alışlarından uyanık olduğunu anlamıştı. Onun için de her şey anlamını yitirmişti. Bu an cennette geçen bir gün gibiydi; tek eksik oğluydu. O da yanlarında olsa, Akif'in dünyada başka bir şeye ihtiyacı kalmazdı.
"Günaydın canım," dedi Gönül. Akif, iyice aymış olan günle birlikte Gönül'e sıkıca sarılıp sordu: "İyi misin deniz gözlüm?"
"İyiyim, hem de hiç olmadığım kadar iyiyim. Senin kollarında nasıl kötü olabilirim ki?" dedi Gönül. Bu sözlerle keyiflenen Akif, Gönül'ün dudaklarına uzanıp onu usulca öptü. Gönül karşılık vererek ona sarıldığında, Akif çalan telefon nedeniyle istemeyerek geri çekildi.
"Hastaneden arıyor olabilirler, bakmam gerek," dedi Akif, üzgünce yatağı terk ederken. Gönül, öpücüğün bıraktığı etkiyle daha yavaş hareket ediyordu ama o da yatağından çıktı. Akif telefonda konuşurken, Gönül de kendine gelmeye çalışıyordu. Duvar saatine baktığında, saatin çok erken olduğunu ve aramanın önemli bir durumdan kaynaklandığını anladı. Akif telefonu kapattı, Gönül'ün saçlarına bir öpücük kondurdu.
"Şehir dışından bir hasta nakil için hastaneye geliyormuş. Zaman kısıtlı, bir an önce ameliyata almamız gerekiyor. Arayan Adnan Hoca'ydı. Gönül'üm, hazırlanıp hemen çıkmam lazım, bana kızmazsın değil mi?" dedi Akif, biraz mahcup bir sesle.
"Neden kızayım? Senin çok özel bir mesleğin var. Ne zaman çıkman gerekiyor? Ben de hemen hazırlanırım, birlikte gideriz. Hem Oğuz'u görürüm, hem de Zümrüt'ü."
"On dakikaya hazır olurum, daireme geçeyim."
"Tamam, ben de hemen hazırlanıyorum."
***
Hastaneye vardıklarında, Gönül Zümrüt'ün yanına giderken Akif de gelmekte olan hastayı karşılamak ve hazırlık yapmak için odasına yöneldi. Gönül, Zümrüt'ü telefonla konuşurken buldu ve Elif ile konuştuğuna emindi. Zümrüt, telefonu kapatıp Gönül'e sarıldı.
"Ah Gönül, Elif ömrümü yedi! Az kalsın kocasını helikopterle İstanbul'a gönderiyordum. Kadın karnındaki bebeğe bakmıyor, 'Kocamı görmek zorundayım, bebek huzursuz. Ağrısı var mı? İstediği bir şey var mı? Ben dayanamıyorum geleceğim.' deyip duruyor. Yok bebeğin ismini kocası koyacakmış, bu bir işaretmiş. Annesi de perişan oldu, ne desem beni destekledi," diye hızla konuştu ardından "Yeni parfüm mü aldın, Gönül?" diye sordu.
"Ay Zümrüt ne ilgisi var şimdi parfümün falan sen hiç uyumadın mı?"dedi Gönül sakince. "Ben hiç uyuyamadım Carlos da sabah başka odaya geçti de biraz olsun dinlendi."
"Oğuz nasıl?" diye sordu Gönül, endişeyle.
"Elif'e ağrılarını belli etmemeye çalışmaktan o da çok yoruldu. Son ağrı kesiciyle biraz dinlenebildi uyuyordur şimdi."
"Biraz dinlenmek ister misin? Eve geç istersen, Elif'le ben konuşurum," dedi Gönül, Zümrüt'e üzülerek.
"Bir çay ya da kahve içelim önce, Gönül başım çok ağrıyor. Yarın Oğuz'u taburcu edecekler. İstanbul'a gitmek isteyecek. Gerçekten bu helikopterle gönderme fikri çok cazip geliyor biraz ayılayım da bunu da bir düşünürüz. Yani helikopteri değilde transfer için ambulans falan işte."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gönül Bağım
RomanceSaçların kadın saçların, Sanki memleket kokuyor. Vatan toprağını öpen gurbetçi gibi, Öpebilseydim ya saçlarını. Mavilerin hüzünde boğulmuş gibi, Gözlerinden hüzün okunuyor kadın. Yazım Tarihi: 2016 2024 Temmuz İtibariyle Düzenlenmeye Alınmıştır