geri dönüşü olmayan o cümleyi kurduktan sonra hyunjin o akşam benimle zorunda olmadıkça konuşmamıştı. zorunda olduğu şey de akşam yemeği yemeye çağırması ve yemekten sonra ben çıkıyorum diye odadan çıkması olmuştu. nereye gittiğini de soramadığımdan ve geç saatlere kadar gelmediğinden onu merak etmiştim ama mesaj atmamıştım nerede olduğu adına.
yine de o gelene kadar beklemiştim. gecenin birinde kapı açıldığında açık gözlerimi kapayıp uyuyor gibi yapmıştım.
onunla birlikte odaya yayılan alkol kokusuyla deli gibi içtiğini anlamam zor olmamıştı. belli ki akşamı changbin'le geçirmişti. changbin onun içme arkadaşıydı.
kendi kendine bir şeyler mırıldanarak ve yalpalayarak zar zor yatağına yatmıştı.
sabah koreye yolculuğumuz erkenden olduğundan dolayı onu nasıl uyandıracağımı düşünerek uyumuştum.
benden erken uyanmıştı.
koreye dönerken de koltuklarımız ayrıydı. sanki odamız aynı değilmiş gibi hazin sona kadar birbirimizden kaçıyorduk sürekli. gerçi sahada da odalarımızın ayrılması adına bir istekte bulunmuştuk ama chan hyung bence bizi ciddiye almamıştı.
uçaktan inene kadar o kadar sıkılmıştım ki kendimi uykuya vermiştim. yan koltuğumdaki jeongin de öyle rahat uyumuştu ki özenmiştim.
koreye vardığımızda herkes biraz dinlenmek için yurda geçmişti. zaten akşam olmuştu biz varana kadar. hyunjin yurda geçerken de bana tek bir cümle kurmamıştı. daha çok başkalarıyla takılmış, o kadar yola katlanmamış gibi gülümsemesini eksik etmemişti.
hyunjin'in hiç bitmeyen enerjisi benim de enerjimi yüksek tutuyormuş gün içinde, bugün üzerimden tır geçmiş gibi hissettiğimde anladım. eğer yanımda olup bana bu şekilde gülümseseydi tadım kaçık falan olmazdı.
yurda geçtiğimizde bu kez benim önce duş almama müsaade etmişti sanırım. yani bence öyleydi çünkü normalde ilk duşunu alır sonra kıyafetleriyle ilgilenirdi ama odaya girdiğimiz gibi çantasındaki kıyafetleri çıkarmaya başlamıştı.
onunla konuşmadan anlaşmaya çalışmak gerçekten de zordu ama yine de tek kelime kurmamış, banyoya geçmiştim. yaklaşık yarım saat sonra üzerimi de giyinip saçlarımı kurularken banyodan çıktım. ben çıktığım gibi de o girmişti.
yatağa uzanıp tavanı seyrederken hiçbir şeyden haberi olmadan ona böyle davranmamın haksızlık olduğunu akıl edebilmiştim ama ne söyleyebilirdim ki? hyunjin ben senin beni sevdiğini öğrendim bu yüzden ne yapmam gerektiğini bilmediğim için şu an sana karşı böyleyim. kafamı toplamam gerekiyor sadece.
ben bunları düşünürken telefonumun çalmasıyla yastığın yanındaki telefonumu alıp kimin aradığına baktım, soobin'di.
"efendim."
"seungmin, biz bahçede toplandık dışarıdan da yemek söyledik. işiniz bittiğinde siz de inin maçı izleriz hem de bir şeyler yeriz."
"olur, hyunjin duşta. çıktığında ineriz bizi de bekleyin."
"tamam, görüşürüz."
"görüşürüz."
telefonu kapatıp eski yerine koydum ve hyunjin'i beklemeye başladım. dünden beri birbirimizle konuşmadığımız için nasıl başlasam bilemiyordum. dümdüz aşağıda toplanmışlar bizi bekliyorlar mı deseydim ki?
sanki konuşma yetimi kaybetmişim gibi o çıkana kadar bunu düşünmüş ve sonrasında salmıştım. maçımızı izleyeceğiz bahçede hadi gidelim desem yeterdi. zaten maçı izleyeceğimiz bilinen bir durumdu. ne zaman maçtan dönsek böyle toplanıp kendimizi ekranlarda izlerdik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
loveball [seungjin]
Fanfictionvoleybol takımında olan seungmin ve hyunjin'in arkadaşlık ilişkileri aşka evrilir.