fourteen[🏐]

28 9 7
                                    

çenemi tutamayıp söylediğim şeyle birlikte hyunjin'in ani şoku kolayca atlatacağı bir şey olmadığını kanıtlıyordu bana sanki. bir süre durup bir tepki beklemiştim ondan ama hiçbir şey söylemedi. aksine suçlu bir çocukmuş da annesinin en sevdiği vazosunu kırmış gibi bakışlarını ayaklarına indirip öylece bekledi. bir cümle daha kurup ona kızsam özür dileyecek kıvama gelmişti.

tabii bu da uzun sürmemişti. hyunjin tam bir karşı tarafın bir sonraki hamlesini tahmin etmesine izin verme insanıydı. ve gerçekten de tahmin edemeden aramızdaki boşluğu birkaç adımda kapatıp karşımda dikilmişti.

"ne zamandır?"

az önce gözlerimin içine bakamayan hyunjin şu an en içine bakıyordu. gözümün içine bakarak sormuştu sorusunu. kırgınlık, merak ve hayal kırıklığının gezdiği bakışlarına baktıktan sonra neyi sorduğunu anlamadığımdan bir şey söylemek yerine yeniden konuşmasını bekledim.

"ne zamandır biliyorsun ve beni salak yerine koyuyorsun seungmin?"

nasıl öğrendiğim konusunu da soracaktı muhtemelen ve onun cevabını öğrenmek için ısrar ederse en büyük kargaşa o zaman çıkacaktı. özel alanını ihlal etmiştim çünkü.

henüz sorduğu soruya nasıl yanıt versem diye düşünmeden bir sonraki sorusunun yanıtını düşünmemin mantıksız olacağını anladığımda çok geçti. çoktan yakalarımdan kavrayıp beni sarsmaya başlamıştı bile. buna hazırlıksız yakalandığım için elleri arasında savruluyordum sanki. yine de bakışlarımda bir endişe yoktu. kendime gelmem için bunu yapması gerekti belki de.

"konuşsana. dinliyor musun beni!"

bakışlarımdaki ifadesizlikten dolayı daha da sinirlenmiş olacak ki iyice sinirlenip ikimizin olduğu bu salonda sesinin yankılanmasına sebep olmuşken yüzlerimiz öyle yakındı ki sinirden alnında atan bir damara şahit olmuştum.

burnumdan sakin bir nefes verdikten sonra bileklerinden tutarak yakalarımı bırakmasını sağlamış, sonrasında benden yanıt bekleyen bakışlarıyla kendi bakışlarımı birleştirmiştim.

"fransa'ya gittiğimiz zamandan beri biliyorum."

seni salak yerine koymadım sadece nasıl bir tepki vereceğimi bilemedim, seni kaybetmek istemedim ama seninle olmayı da göze alamadım demek istedim ama yapabildiğim tek şey susmak olmuştu. göze alamamıştım çünkü onunla ilişkimizi seviyordum. bir ilişkiye başlayıp güzel olan tüm duyguları yok edecek o hamleyi atmak istememiştim. onunla arkadaşlığımızı seviyordum. ve kendimden biliyordum ki onunla bir şey yaşamak için adım atacak olsam arkadaşlığımızı da berbat ederdik.

ben kendi yaptığım şeyin mantıklı bir nedenini bulup içimi rahatlatmaya çalışırken o hâlâ bana bakıyor ve başka bir şey söylememi bekliyordu. nasıl öğrendiğim konusunu o sormadan anlatmam gerekiyordu belki ama şu an bunu öğrenmeli miydi emin değildim. sağlam bir yumruk yemeye hazır hissetmemiştim kendimi. işin kötü tarafı kendimi savunamazdım da, suçluydum.

onun ben söylemesem bile yaptığım şeyi anlayacak kadar zeki olduğunu hesaba katmamıştım tabii ki. bir an bakışlarını karşı duvara sabitleyip gözlerini kıstıktan sonra aklına gelen şeyle birlikte hızla gözlerimle buluşmuştu. normalde de koyu olan gözlerinin daha da koyulaştığına şahit olduğumda büyük bir kaosun içine sürükleneceğim ortadaydı.

"kameramı açıp içine mi baktın seungmin?"

tek seferde tahmin etmesine şaşırmamıştım bile çünkü başka türlü öğrenmemin imkanı olmadığını o da biliyordu. kimse gelip bana hyunjin seni seviyor anlasana demezdi. benim de anlamadığım düşünülürse geriye sadece oraya gidene kadar keyifle bir şeyler kaydetmeye devam ettiği kamerası kalıyordu.

loveball [seungjin]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin