twelve[🏐]

24 7 0
                                    

day6 konserinin olduğu akşam kansız birisi yüzünden yarım kalmış, bir güzel dayak manyağı yapmıştım kendisini. insan bazen ünlü olduğunu falan unutup bu gibi eylemlerde bulunabiliyordu. mesela gittiğim gibi chan hyungdan bir güzel laf yiyeceğimi çok iyi biliyordum. hatta belki antrenman odasını da bana toplatırdı bir iki hafta. böyle acımasız yaptırımları olabiliyordu kendisinin. ama inanın hiç sorun değildi çünkü kendisi de olsaydı kendisi de aynısını yapardı. yani bence yapardı tamam mı, kim olsa böyle bir şey yapardı.

yurda doğru yürürken hyunjin bu işten başımın yanmadan kurtulmam için bana taktik veriyordu. yok ilk o bize sataşmış, ilk o bize laf atmış da ben kendimi tutamamışım. herif resmen gözümün önünde ona asılmıştı zaten, geçerli bir nedendi bence.

"ne gerek var? chan hyungdan korksaydık başımızı belaya sokmazdık. yalan söylemeyeceğim tabii ki. yaptım mı, yaptım."

ben bunu söylerken ayağına baka baka yürüyen hyunjin bana dönüp bakmış, dudaklarını aralamıştı.

"aynen. hem suçlu hem güçlü."

aynı anda hem suçlu hem güçlü dememizle birlikte sanki çok garip bir şeymiş gibi gözlerini büyütmesine ve şaşkın bir şekilde bana bakmasıyla gülerek yanağından bir makas aldım. çok tatlı gelmişti, dayanamamıştım.

"taktik vermeyi falan bırak da sen de benimle bu cezada yer alır mısın?"

chan hyungun ne gibi bir ceza vereceğini gayet iyi biliyordu ve başta elini dur der gibi kaldırıp salladıktan sonra bir adım geri gitti.

"mümkün değil, işlerim var müsait olamam."

"bizim işlerimiz ortak farkındaysan."

köşeye sıkışmış gibi bir müddet susup gözlerini kaçırdı. şimdi ne bahane uyduracak diye gözlerine bakarken bir yalan daha bulması gecikmemişti.

"her aktivitemiz aynı anda olmak zorunda mı ya? belki ailemi görmeye gideceğim ben."

elbette gidecekti ama biliyordum ki bunu şu an yalandan uydurmuştu. ailesi bana teşekkür etse iyi olurdu. bir bahane uydurması gerekmişti benim yüzümden ve ailesi aklına gelmişti.

kalpsizsin hyunjin.

yurda gireceğimiz esnada bir yağmurdur kopup gitmişti. hyunjin yağmurda yürümeyi seven bana dönüp bakmış ve hızlı yürümem için bakışlarıyla baskı uygulamıştı. uzun saçları hemen ıslanmaya başlayıp gözlerinin önünü kapamaya başladığımdan bu bakışları hiç korkutucu değildi ama gülmemiştim.

"yürüsene be. sonra hasta oluyorsun tüm gece öksürmeni hapşırmanı mı dinleyeceğim ben senin?"

kendi attığı yalanına kendisi bile inanmıştı bence. öyle bir ifadesi vardı şu an. onun yanından yürüyüp adımlarına uyum sağlarken "hasta olduğunda içim içimi yiyor demiyor da." diye mırıldanmıştım. tam bana dönüp öyle olmadığından bahsedecekken birden sokakta yankılanan kedi sesiyle başını çevirip kedi sesinin nereden geldiğini çözmeye çalışırcasına etrafa bakındı.

"pisi pisi, neredesin?"

burada diyerek onu göstereceğim sırada dizlerinin üzerine çökerek yürümeye başlaması kahkaha atmama neden olabilirdi ama bu görüntünün bozulmaması için sessizce peşinden ilerlemeye devam ettim.

yağmuru sevmeyen birisi olarak -en azından ıslanmayı sevmiyordu-  sırılsıklam olduğundan bir haber kediyi ararken sonunda zaten onun dilinden anlayan kedi ona yanaşarak bacağına sürtündüğünde hyunjin ağlamaklı bir ses çıkarmıştı. hemen sonrasında bana dönüp bir konuda ikna etmek için atılan o bakışı attığında hemen başımı iki yana salladım.

katiyen olmazdı. chan hyung bizi bitirirdi.

"olmaz hyunjin. chan hyung bizim canımıza okur. yürü hadi gidiyoruz."

iki kedinin yanına yanaşıp insan görünümlü olan kediyi kolundan tutmuştum kalkması için. ama ben onu kaldırırken o da kediyi karnından tutarak tek eline almıştı.

"çok ıslandı seungmin. merhametin yok mu? şunun güzelliğine bak."

onu kaldırıp yüzüme doğru yanaştırdığında dalar falan diye başımı sola çevirme gereği duydum. herkes kedi dili bilmiyor hyunjin inan ya.

"sadece bugünlük. yağmur bittiğinde çıkaracağız."

yerinde tepinip şimdiden su gölü olan yerlerdeki birikintinin bir kısmını üzerime sıçrattığında gözlerimi kapattım ve derin bir nefes verdim. zaten o da suçunu kolay anlamış ve durmuştu. kediyi her an yollayacağımı ve bu yüzden tepesine çıkmamam gerektiğini düşünüp sakinleşmişti ve mantıklıydı.

"sen akşamdan kalma yemek falan getir ben de kurulayayım onu tamam mı?"

başta ikna olmayacak gibi olsam da istediğini yaptırmadan hayatta yakamı bırakmayacağını bildiğimden onu onaylayarak yurda girdim. girdiğim gibi de ıslanmış saçlarımı eğilerek ellerimle karıştırmış, fazla suları yok etmeye çalışmıştım. hyunjin de kediyi kolunun altına saklamaya çalışarak bana önemli bir görevdeymiş gibi başını sallayıp göz kırptıktan sonra odamıza doğru ilerlemeye başladı.

gerçekten de kediyi saklayabildiğini mi düşünüyordu acaba ya? çok tatlıydı.

yemek alma kısmına gidip tavuk kaldığını gördüğümde plastik tabağa bir iki parça aldıktan sonra odaya doğru yönelmiştim. hyunjin zaten hemen geleceğimi bildiğinden odanın kapısını aralıklı bırakmıştı.

ayağımla ittirerek kapıyı açtıktan sonra arkamdan geri kapattım ve tavuklardan birisinden ısınırken hyunjin başını kaldırıp bana bakmıştı. kediyi havluyla kurulamak için bağdaş kurmuş ve cebelleşiyordu. tavuğu yediğimi görünce gözlerini büyütüp sanki suç işliyormuşum gibi bakmıştı bana.

"ne yapıyorsun sen?"

"tavuk yiyorum?"

"onlar kedinin seungmin."

ağzımdaki lokmayı yutmaya çalışırken ne saçmalıyorsun dercesine kaşlarım çatılmıştı. "kemiklerini yemeyecek mi?"

"köpek mi o seungmin? küçücük dişleri var üstelik. yavru daha."

tam sadece köpeklerin değil kedilerin de gayet kemik yediklerinden bahsedeceğim sırada cümlesini devam ettirdiğinde karşısına da ben bağdaş kurmuştum.

şimdi kedi de bir bana bir hyunjin'e bakıyordu. aptal şaşkın kedi.

"çiğneyip öyle ağzına vermemi de ister misin?"

o kediyi kurulamaya geri dönmüşken kurduğum cümleyle bana baktı.

"kimin ağzına veriyorsun?"

"kedinin."

"haa."

konuyu fesata çektiğini anladığımda dudaklarımı ıslatıp başımı eğerek tavukları ayıklıyor gibi yaparken gülümsemeden edemedim. çok şaşkın birisiydi. insan onun yanında uzun bir müddet mutsuz kalamazdı.

ben tavukları ayıkladıktan sonra kedi de keyifli bir şekilde tavukları yerken biz de duşlarımızı alıp üzerimizi değiştirmiştik.

yataklara döndüğümüzde kedi de şansa bakın ki benim yatağımda yatıyordu. hyunjin ise çoktan yatağına yatmış hiçbir sorun yokmuş gibi davranıyordu. gelip kediyi buradan almasını söylesem de tabii ki yapmamıştı.

"yarın gidecek."

çok kesin bir şeymiş gibi söylediğimde hyunjin hı hı demiş ve kıçını bize dönmüştü. ben de ne kadar acımasız gibi dursam bile kediyi yatağıma almış, onu yanımda uyutmuştum.

gece bir ara uyandığımda o da göğsüme yatmıştı ama sesim çıkmamıştı. sonuçta yarın gidecekti bang chan hyung görmeden.

loveball [seungjin]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin