3

180 17 14
                                    

Kesinlikle erken konuşmuştum. Günüm kolay da güzel de geçmiyordu. Birilerine sürekli çay getiriyordum. İbrahim abiyi sadece Semih ve Mustafa'nın raporunu bıraktığımda görmüştüm. Arka cebinde çalan telefonumu elime aldım. Sonu 53 olan numarayla yüzümü buruşturdum. Bugün beşinci arayışıydı. Israrla çay istiyordu. Antrenmandan önce gayet kendi hallerinde takılırken, antrenmandan sonra deli gibi çay içmeye başlamışlardı. Ciro bile! Allah'ın İtalyan'ı, sanki İtalya'da sürekli çay içiyordu.

Telefonu sessize alıp oturmaya devam ettim. Titreşimde olan telefonu elime aldım tekrar. Açmakla, reddetmek arasında gidip geliyordum şu an. Ben hâlâ ekrana bakarken arkamdan gelen sesle sıçramıştım. "Yakaladım." demişti bir anda. Telefonu kulağından indirip karşıma oturdu.

"Yine mi çay içeceksin?" dedim bıkmış bir şekilde. Güldü "Kızım ben Rizeliyim. Forma numaram, telefon şifremin son iki hanesi, sosyal medyadaki şifrelerimin sonu, hatta telefon numaramın sonu bile 53. Bu kadar Rize'ye bağlı bir Rizeliye yine mi çay içeceksin, diyorsun." dedi ayıplayarak. Gülmüştüm bu aşırı tepkisine. Çatlaktı bu kesin, net.

"Senin başka işin yok mu ya?" dedim gülmeye devam ederken. "Kaç saattir koşuyorum. Bırak biraz oturayım." dedi etrafına bakarken. "Aman bir şey demedik." dedim.

"Çay için mi geldin, yine?"dedim bıkmış gibi. "O yüzden gelmiştim de senin de benden farkın yok. Ben alırım." dedi ayağa kalkarken. "Çay?" dedi. Reddettim "Gerek yok sağ ol." dediğimde kaşları çatıldı. "Sabah da içmedin. Sen çay mı sevmiyorsun?" dedi tereddütle. Güldüm, anında yakalamıştı detayı. "Sevmiyorum demeyelim de aramıyorum diyelim. Çok tercih etmiyorum ama bazen, kırk yılda bir falan, içiyorum." dediğimde cıkcıkladı beni. "Yine ters düştük bücür." dedi masadan ayrılırken.

Üçüncü kez bücür diyordu bana. Sensin be bücür, demek isterdim. Ama malum deve gibiydi...

Elinde karton bardağıyla geri döndü. Ne o bana ne ben ona bakıyorduk. Sadece oturuyorduk. Bir anda konuşmaya başladım. "Sen hep böyle misin?" dedim. Garip bakışlarıyla karşı karşıya kaldım. "Yani hiç ciddi olduğun bir ortam yok mu? Geldiğimden beri benimle uğraşıyorsun. Benim kişiliğim hakkında en ufak bir bilgin bile yokken şaka yapıyordun bana." dedim. Her insana şaka yapılmaz bence. Kaldıramazdı bazı insanlar.

"Normalde böyle biri olduğumu mu sandın? İnan dışarıdaki herkese gösterdiğim ciddiyeti, sana göstermemi istemezsin. Rahatsız oluyorsan tabii ki aramıza mesafe koyabilirsin. Alınmam." dedi ve bunu oldukça ciddi bir şekilde demişti. Beklediğimden çok daha ciddi bir şekilde.

"Rahatsız olmuyorum. Ama neden bana da ilk başta o ciddiyetini göstermedin, merak ediyorum." dedim. Rahatsız olmuyorum mu? Hani mesafe koyacaktık aramıza Ela?

Cümlelerimden sonra gülümsedi. "Öyle yapmam gerekiyormuş gibi hissettim çünkü. Bazı insanların yıldızı birbiriyle çabuk uyuşurmuş. İlk görüşte anladım ben, bizimkiler de çok güzel anlaşacak. Bakarsın ileride kanka falan olurlar." dedi göz kırparak. Daha komik bir yıldız uyuşması tarifi görmemiştim.

"Sen yine de yıldıza falan güvenip benim sinirime dokunma. Bak tersim çok pis olur benim." diye uyardığımda dudakları alayla havaya kalktı. Aynı anda kaşları da kalkmıştı. "Başkasının yumruğunu yemeyen kendini balyoz sanırmış. Tersin pis olsa ne olacak? Benim yanımda senin sinirin ateş olsa cürmüm kadar yer yakar." dedi. "Oturup şimdi sinir mi kıyaslayacağız?" dedim ciddi olup olmadığına bakarken.

"Nerelisin Ela?" dedi konuyu değiştirirerek. "Ankaralıyım. Benziyor muyum Ankaralılara?" dedim. Gülümsedi. "Sıcakkanlı insanlar diyorlar ama bilemedim. Geldiğimden beri tersliyorsun beni." dedi beni bana şikayet ederek. Güldüm "Sonradan açılıyor o kilit. Bakalım bir ters hareketin cartın curtun var mı?" dedim ben de şakayla karışık. "Hee desene deneme süren var diye. Ona göre uslu, masum çocuk olurdum." dediğinde engel olamadığım kahkaham ağzımdan çıktı. O da güldü benimle birlikte. Kabul etmek gerekirse komik biriydi.

Shorty |Emirhan Topçu|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin