1- HASTALIĞIN TEHDİDİ

52 2 0
                                    

BÖLÜM 1

His katili.

Bu tanım benim için babamdı sanırım. Küçükken yaşıtım çocuklarla dışarı çıkmama izin vermeyen babam, tatlı atıştırmalıklar yememe izin vermeyen babam, çoğu kıyafeti giymemi yasaklayan babam, arkadaş edinmemem için elinden geleni yapan babam, aldanmayan ama aldatan babam, beni bana rağmen terk eden babam.

Beni yaptıklarına rağmen onu sevdiğim için terk eden babam. Küçükken çok isterdim, bir arkadaşım olsun oynayayım, maç yapalım, körebe oynayalım, parklarda düşüp dizlerimizi yaralayalım.

Ama gerçek şu ki, ben yalnız bir çocuktum. Yapayalnız büyümüştüm ve bu geçmişimi o kadar etkiledi ki etrafım kalabalık, ama ben hâlâ yapayalnızım.

Tek arkadaşıma çocukken sahip oldum, Gülsüm. Onu o kadar sevip bağlandım ki başka bir arkadaşa ihtiyaç duymadım, yapayalnız kaldım. Hayır, kendimi yapayalnız bıraktım. Nankörlük etmiyorum evrene karşı, ama içimde de bir kırgınlık var, birkaç tane daha arkadaşım olsa, bu benim açımdan hiç de sorun teşkil etmezdi.

Ama sonra biri geldi, en az benim kadar acı çekmiş. O da yaralanmış, babasından.

Tıpkı benim gibi.

Nigel, hazırlık okurken tanıştığım sessiz sakin birisiydi. Genelde konuşmaz ve sadece simsiyah gözleriyle etrafa bakarak tepkisini ortaya koyardı. Kimseyi kendi çizgisinden içeri almaz ve o çizgiden dışarı adım atmaz. Açıkçası yanına yaklaşmaya da korkuyorduk zaten.

Bir gün okul çıkışı babamla kavgamıza denk gelmişti, olaylar kızışınca kriz noktasına gelmiştim ve bana yardım etmişti. Normalde anlatmam ama kriz gibi durumlarda dilimin bağı çözülür ve dökülüverirdim. Nigel'e anlattıklarımdan sonra bana bakış açısı değişmeye başlamıştı ve o da hayat hikayesini bana anlatmaya başladı.

Acılarımız bizi birleştirdi ve şuan 5 yıllık mutlu bir ilişkideyiz.

Ben Lale Parlak, şuan bunları her şey yolunda gitmesine rağmen yazıyorsam, içimde bir şeyler kesinlikle yolunda gitmiyordur. İçime attıklarım artık içimi parçaladığı için yazmaya başlamışımdır, içimdeki sesi susturmak için.

Olaysız hayatımın ilk gününe hoş geldiniz, sanırım günlerim hep böyle sıkıcı geçecek.

Otobüsün bir anda durmasıyla hem kalemim bir anda rotasını şaşırmış ve cümlemi tamamen çizmişti hem de kulaklıklarım kulağımdan düşmüştü. Kafamı kaldırdığımda zaten geldiğimi bilmeme rağmen dışarıya baktım. Sonrasında ise ayaklanarak otobüsten indim.

O kadar çok gelmiştim ki buraya, artık ne kadar cümle yazdığımda, ne kadar şarkı dinlediğimde buraya vardığımı bile ezberlemiştim.

Ve karşımızda Asri Şehir Mezarlığı.

Buraya her pazar geliyordum, ilk başlarda neden geldiğimi bilmiyordum ama sonrasında sanırım nedenini bulmuştum. Mezarlık ortamını seviyordum, bana hissettirdiklerini, bazen insan ortamından bile daha güvenilir oluşunu. Sanırım biraz da vicdan yüküm vardı, gelmek zorunda gibi hissediyordum, onlarca kişi, bazıları kimsesiz, bir kişi bile gelmemiş, unutulmuş.

Bazılarını sulardım, bazılarının kötü otlarını yolar, temizlerdim. Bazense birkaç dua okurdum. Nadir de olsa çiçek alıp diktiğimde oluyordu, zamanla da alışkanlık olmuştu işte.

Elimdeki beyaz adaçayına gülümseyerek bir bakış attım ve mezarlığın içine doğru yürümeye başladım. İlla ki güzel çiçekler olması gerekmiyordu bence, ki beyaz adaçayı gayet güzel bir seçenek, bazen de hem kendin hem karşındaki kişi için yapardın bazı şeyleri.

İKALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin