Hayat bazen kendini koruman gereken bir girdap. Herkes diyebilir miyim bilmiyorum. Ama çoğu kişi sanır ki sen bu girdapta asla kaybolmazsın.
Çoğu kişi yanılabilir, sen o girdapta bulunan bir balık değilsin ki yolu bulasın, sen insansın. Sen de kaybolursun, senin kaybolmama gücün yok sonuçta.
Ve bazen, evrenin sahip olmana izin vermediği tek şey yaşamaktır. Ne garip değil mi, sana vermediği tek şey tüm hayatını elinden aldı. Oysa, sen yaşıyorsun. Sen yaşadığını sanıyorsun.
Yaşamak nedir hiç görmedin tabi, nasıl anlayacaksın, sen anlayamazsın.
Kendisiyle ilgili şeyleri geri plana atmayı bıraktığı zaman yaşar insan. İşte bu yüzden hiç yaşamana izin vermez evren. Çünkü hep başkalarını düşünürsün, kendine zaman gelmediğindeyse suçu yine kendine atarsın.
Kendini sal, kendini rahat bırak. İçindeki çocuğun da saçlarının okşanması gerek, ona da sevgiye muhtaç bir canlı. Onu artık sev. Gör, onsuz yapamadığını bilmek zorundasın.
Evet, bazen kendi hayatının seçimleri senin elinde olmaz. Bende biliyorum, ama o seçimleri değiştirmek için çabalamalısın. Sende bunu bil.
Canım acımıyor diye canını yakmamışlar sanma. Eğer ağzının içi buz gibiyse, içtiğin lav senin canını zaten yakmaz. Ama asıl olay burada seni yakması, seni yakardı. Sadece canının acısını hissetmezdin. Bu yanmadığın anlamına gelmiyor.
Hem belki de, ölüm sadece onu bekleyenler için vardır. Ölmeden de kanarsın, kalbin acır elbet. Ama kalbinden akan kan canını yaktıysa, kesiği derinlerde saklamanı sağla.
Sonuçta kendi yarandan sorumlu olan sensin. Ne birini suçla, ne de başkasına göster.
Ve unutma, sakın unutma. Sevgi verdiğin kalpler, senin kırıklarını süslerler. Süsledikleri o kırıkların, günü gelirde can parçanı yakan olurlar. Can katan değilsin sen, can alansın. Meleksin, kötü melek. Kötülüğün sadece şeytanda sanılması ne kadarda acizlik bu dünyada.
Sen onu can parpan yaptığın hâlde, o senin can çarpanın olurdu.
Nigel için bunu diyebilirdim. Onu can parçam yaptığımı. Herkesten farklı davranırdı bana, kötülüğünden, köklerimi sökmekten.
Âşk bir suç değil evet ama, belki de benim temize çıkmam gerektir.
Gözlerim lavaboda sürekli karşıma çıkan kız da takılı kaldı. Ben yine bir lavabodaydım, ancak bunu yanıma gelmesi için yapmıştım, yemi yutmuş yanıma gelmişti. Ama konuşmuyorduk, ikimizde.
Dilini konuşmadığın birisi için dilsiz sayılırsın.
Boğazımı temizleyerek gözlerimi tamamen vücudunda gezdirdim. Oldukça zayıftı, bacakları ve kolları çok inceydi.
"Gerçekleri söylemeye ne dersin?"
"Ben sana hiç yalan söylemedim."
"Tüm yan odalar boş!"
"Odamı değiştirmek zorunda kaldım."
Hırsla dişlerimi sıktım, sinirli nefesim dudağımdan dışarı çıktığında gözleri ruhsuz gibi bana bakıyordu.
"Hayatımda zaten her şey bok gibi giderken neden bir de seninle uğraşıyorum ki!" Kapıya doğru sinirle yürüdüğümde sözleri durmamı sağladı.
"Hastayım." Adımlarım dursa da bakışlarım ona dönmedi.
"Ve bir günde bu hâle geldim biliyor musun Lale? Sadece bir günde." Başımı yana çevirsem de bakışlarım yine yerdeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKAL
Teen FictionDaha yeni yirmi dört yaşına girmiştim bir telefonla beni aradıklarında. Evet bir sokak vardı, hayır bir yol vardı. O kadar ıssız dı ki tek bir ev, tek bir ağaç, tek bir lamba yoktu. Soğuk ve yalnızdı yol. Kimsesizdi. Yolun başında kimse çıkmadığında...