Gözlerim hızlı bir şekilde onu süzdüğünde bana doğru gelmeye başladı.
Sonunda dibimde durduğunda kafamı kaldırdım, gözlerim ayakkabılarındaydı.
"Konuşmamız lazım." Dalga geçer şekilde güldüm.
Annemin az önce ölümden döndüğünü bilmiyordu tabii.
"Seni dinliyorum." Zorlanan sesimle cevabını verdim. Yine de dönüp de ona bakmadım.
"Burada değil." Sert sesi önce kulaklarıma, sonrasında beynime ulaştı.
Hiçbir şeyden haberin yokken Nigel, bu kadar kırabilmen mi senin gururun?
Sadece kafamı sallayarak ayağa kalktım. Önden gittiğinde onu takip ettim. Aşağıya inmeye başladığında neden bu kadar uzaklaştığımızı anlamasam da takibi bırakmadan yürümeye devam ettim.
En sonunda bahçeye çıktığımız da hava serindi. Tüylerim ürperse de belli etmeden peşinden gittim.
Alışırdım birazdan bu soğuğa da, deneyimlemediğim bir şey değil ya.
Sonunda insanların olmadığı bir alanda durduğunda bende durdum. Bana doğru döndü, gözlerinde gördüğüm endişeydi.
"Ne oluyor Nigel?" Derin bir nefes aldı.
"Lale. Bir şeyler var."
"Ne şeyler var?"
"Seninle ilgili."
"Ne?"
"Bildiğin her şey doğru değil. Sen hastasın Lale, annen değil." Şoka girmiş biçimde öylece durdum. Sonrasında tek yaptığım kahkaha atmaktı.
"Ciddi misin? Ciddi misin sen!" Gülerken bir yandan da bağırıyordum.
"Şimdi annemin bu sabah bayılmadığını, akşamında ölümden kıl payı döndüğünü haberinin yalan olduğunu mu söylüyorsun?" Kollarımı tutmaya çalıştığında kendimi geri çektim.
"Bırak!"
"Lale-"
"Annem hasta değilmiş ben hastaymışım. Annem yerine ben mi kanserim Nigel!" Bağırıyordum, ama kendi sesimi kendim zor duyuyordum.
"Hayır!" O da bağırdığında uzunca bir süre yüzüne baktım. Nefes alışverişlerimin dinmesini bekledim.
"Hayır, ne?" Dizginlenen nefesimle ağzımdan çıkan sorular tam kıyaslıydı.
"Kanser değilsin. Kimse kanser değil." Tekrar gülmeye başladım. Ya ben, ya da ben dışında herkes kafayı yemeye başlamıştı.
"İçtin mi sen?" Ağzını açtığında kelimelerimle tekrar susturdum.
"İçerek mi geldin bir de yanıma? Üstelik annemin son altı ayı kaldığının haberini alalı daha bir saat olmamışken!" sonlara doğru tekrar bağırmıştım. Bunun üzerine arkamdan bir ses geldi.
"Son altı ayı mı?" Kısık sesi direkt tanıdığımda sağır olmayı dilemem bir saniyemi almamıştı.
Yine de kulaklarıma inanamayarak arkamı döndüm.
Babam.
"Bir sen eksiktin ya amına koyayım! Bir sen." Sonunda zıvanadan çıkmış bir biçimde hastaneye yürüdüm. Nigel kolumdan tuttuğunda mecburi bir biçimde ona döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKAL
Teen FictionDaha yeni yirmi dört yaşına girmiştim bir telefonla beni aradıklarında. Evet bir sokak vardı, hayır bir yol vardı. O kadar ıssız dı ki tek bir ev, tek bir ağaç, tek bir lamba yoktu. Soğuk ve yalnızdı yol. Kimsesizdi. Yolun başında kimse çıkmadığında...