BÖLÜM 2
Yukarı değil bak dünyaya,
Bazen gerçek evdeki sırda,
İhanet eden bir yalansa,
Arkanı kollamalı, kafayı kullanmalısın.
"Anneniz bağırsak kanseri. Hastalık üçüncü evre de."
"Acil ameliyata girmesi gerek."
Son bir saattir kafamın içinde bu sesler çınlıyordu. Haberi o kadar hazmedememiştim ki bayılmamak adına tırnaklarımı avuç içlerime geçirmiştim. Doktora sadece kafamı sallayarak bir köşeye geçmiş, duvardan destek almıştım. Hâlâ aynı duvar dibindeydim. Bir elim duvara yaslı bekliyorum. Neyi beklediğimi bile bilmiyorum oysa. Kenardan çıkıp 'şaka' diye bağıracak birisini mi, annemin gelip 'hemen de inandın kız zilli' demesini mi. Neyi bekliyorum ben.
Sonunda nefes alabildiğimi hissettim. Toparlanarak güçlükle de olsa yürümeye koyuldum. Hastane o kadar karışıktı ki. Doktorlara bağıranlar, kendi karısını susturmaya çalışanlar, bağıranlar.
Tepkisiz kalarak telefonumu çıkarttım. Gülsüm'e neler olduğuna dair çok kısa bir açıklama yaparak telefonumu geri cebime koydum. Doktorla tekrar konuşmak istiyordum. Çünkü birçok şey yarım kaldı, konuşamamıştım ki zaten. Şoka girmiştim o an, adımı unutturmuştu bana söyledikleri. Doktor adımı sorduğunda cevap bile verememiştim.
Adın ne?
Sahi benim adım neydi?
Okumayı bile unutmuştum mesela. Doktorun adı ezberimdeydi, ama odaların üstünde yazan isimleri okuyamıyordum. Kaç saat geçti bilmiyorum ama arkamdan bir anda beni tutan elleri hissettim.
"Lale." Ağlayan bir Gülsüm, ağlayabilen bir Gülsüm.
Beni kendine çekip sıkıca sarıldı. İlk başta ne yapacağımı bilememiştim, sonra yavaşça sırtına uzandı ellerim. Ağlamasını kıskanmam garipti şuan ama ağlayamadığım için yine kendimi suçlamıştım bugün.
Arkasından gelen Nigel'i de gördüğümde kendimi daha da kötü hissettim. Başımı sallayarak geri çekildiğimde. Gülsüm ağlamaklı gözlerle tekrar arkasını döndü.
"Doktor." Sesim çatallaştığı için duyulmuyordu neredeyse. Öksürerek tekrar konuşmaya başladım.
"Doktorla konuşmak istiyorum. Ama odasını bulamadım." Doktorun ismini verdiğimde Nigel başını çevirerek odaların üstüne baktı. En son benim hemen yanında durduğum kapıya baktığında dudağını ısırdığını gördüm. Sonrasında bana baktı ve kapıyı işaret etti.
Orası olduğunu en başından beri biliyordum. Neden girmedim bilmiyorum. Belki tek başıma girecek gücüm yoktu. Burada beklemiştim sadece saatlerce. Derin bir nefesle kapı kolunu indirdim ve içeri girdim. Arkamdan Nigel ve Gülsüm'de girmişti. Doktor başını yukarı kaldırıp beni gördüğünde ayağa kalktı.
"Sonunda kendinize gelebildiniz." Kafamı sallayarak birkaç adımla sandalyeye oturdum. Duyacaklarımın hoşuma gitmeyeceği ise doktorun suratından belliydi.
-
Sinirle ayağa fırlayarak ellerimi masaya setçe koydum. "Ne demek haberi yok? Ya ne demek haberi yok annemin hastalığından, delirdiniz mi siz ya? En çok onun hakkı var bunu bilmeye. O yaşayacak bu hastalığın en büyük zorluğunu. Siz geçmiş karşıma "Üzülmesin diye söylemedik." Diyorsunuz. Hangi mantığa sığar bu, ha hangi mantığa?" Sanırım sinir krizi geçiriyordum. Şuana kadar geçirmemem bir mucizeydi zaten. Kollarımdan tutan Gülsüm her ne kadar bir şey yapamasa oda o da bir nevi böyle destek çıkmaya çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKAL
Teen FictionDaha yeni yirmi dört yaşına girmiştim bir telefonla beni aradıklarında. Evet bir sokak vardı, hayır bir yol vardı. O kadar ıssız dı ki tek bir ev, tek bir ağaç, tek bir lamba yoktu. Soğuk ve yalnızdı yol. Kimsesizdi. Yolun başında kimse çıkmadığında...