8

55 12 75
                                    


Heeseung yavaşça dürtülmesiyle gözlerini araladı. Jaeyun tepesinde onu dürtüyordu.

"Pişt! Ah! Uyanmışsın! Öldün sandım. Seni uyandırmaya çalışıyorum saatlerdir."

"Ben o kazada ölmediysem böyle kolay kolay da ölmem, merak etme sen. Taksi hazır mı?"

"Evet, seni onun için uyandırmaya çalışıyorum zaten. Çantamı ve ilaçlarını çoktan indirdim, sadece sen kaldın."

"Eşya mıyım oğlum ben? 'Sadece sen kaldın' da ne demek? Ayrıca hala bana senli konuşuyorsun."

"Sen bana karşı hala çok kabasın. Ben neden sana saygılı konuşacakmışım?"

"Sen mi bana bakacaksın ben mi sana acaba..."

"Elbette ben sana, böyle soru mu olur?"

"Bu bir soru değildi."

"Ha." Jaeyun sus pus olduğunda Heeseung güldü.

"Konuşurken insanları düzgünce dinle. Sonra şu anki gibi kalırsın öyle."

Jaeyun somurttu ve arkasını döndü. Odadan dışarı çıktı.

"Ne alıngan çocuk bu-" cümlesini daha tamamlamadan kapı tekrar açıldı ve Jaeyun tekerlekli sandalyeyle içeri girdi.

"Kalkmana yardım edeceğim, tamam mı?"

Aslında Heeseung'un buna bir tepki vermesine gerek yoktu. Sadece halinin gerçekliğini o tekerlekli sandalye bu odaya girene kadar anlayamamıştı. Bu gerçek suratına bir tokat gibi çarpmış, yüzü az öncesine kadar gülerken şu anda düşüktü.

Bundan sonra tüm hayatını buna bağlı olarak geçireceği gerçeğine hala hazır olmadığını fark etti. Ağlamak istiyordu, yumruklamak, her şeyi yıkmak, içini boşaltmak istiyordu. Bunu yapabilir miydi?

Jaeyun yavaşça onu kolundan tuttuğunda, doktor da odaya gelmiş ve diğer kolunu tutarak Heeseung'u kaldırmıştı.

İkisi de ellerini Heeseung'un beline kenetlemiş, onu yavaşça yataktan ayırmışlardı. İkisi tarafından kolayca kaldırıldığında Heeseung gerçekten çok zayıfladığının farkına varmıştı.

Bildiği gerçeklerle tamamen yüzleştiği bir andı bu, sandığından çok daha fazla etkilenmişti.

Tekerlekli sandalyeye oturtulduktan sonra doktor çıkmış ve ikisi yalnız kalmıştı. Jaeyun'un yüzündeki haylaz ifade de silinmişti, muhtemelen o da Heeseung'un bu gerçekleri yeni kabullendiğinin farkındaydı.

Kapıyı açarak arkasına geçti ve yavaşça ileriye doğru itmeye başladı.

"Jaeyun."

"Efendim?"

"Ağlayabilir miyim?" zorlukla yutkunarak söylediği bu söz, saatler öncesindeki Heeseung'un bir anda yok olduğunu belirtiyordu.

Çok zorlanıyordu. Yeni uyandığı anda tüm hayatı altüst oluyordu ve o bunu ancak yüzleştiğinde anlayabiliyordu.

"Elbette."

Onayı alır almaz Heeseung'tan yükselen hıçkırıklar, kendisini ne kadar zor tuttuğunu anlatıyordu. Jaeyun sandalyeyi ilerletmeye devam ederken Heeseung sadece ağlıyordu.

Küçük bir çocuktan farksızdı. Çaresi olmayan şeylere ağlardı onlar da, Heeseung da böyleydi. Şu anki haline bir çare yoktu, yapabileceği tek şey ağlamaktı.

Jaeyun onu asansöre götürürken sessizce kendisi de gözyaşı döküyordu. Bu durumu kendisi yaşıyormuşcasına acı çekiyordu şu anda.

Heeseung'un acısı onun acısı demekti.

Bundan sonra da beraber olacakları için mutluluğu da onun mutluluğu olacaktı.

Ne olursa olsun Heeseung için çabalayacaktı artık. Onunla üzülecek onunla gülecekti.

Bunun beraber ağladıkları ilk ve son sefer olması için dua ederek asansöre bindi.

























_________________________________________

NO MOREU ATAR ATMAZ BUNU YAZIP BITIRDIGIME INANAMIYORUM

angels fall sometimes.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin